TÜRKİYE'DE DEMOKRASİ VE PARLEMENTO TARİHİ Dersi Milli Devletin Doğuşu ve Millet Egemenliğine Geçiş soru cevapları:
Toplam 20 Soru & Cevap#1
SORU:
Mustafa Kemal İstanbul'un işgalinden sonra nasıl bir yol izlemeyi tercih etmiştir?
CEVAP:
İstanbul’un işgaliyle Osmanlı Devleti olağanüstü bir döneme girdi. Olağanüstü dönemleri, olağan kurumlarla gidermek olası değildi. Bu nedenle koşulların gerektirdiği kurumları yaratmak zorunluydu. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’u tamamen saf dışı etmek, Heyet-i Temsiliye’yi geçici bir hükümet gibi çalıştırarak, Ankara’da ulusal iradeyi gerçekleştirecek bir meclis toplamak üzere harekete geçti.
#2
SORU:
Mustafa Kemal, İstanbul'un işgalinden sonra vilayetlere gönderdiği genelgede neden Kurucu Meclis kavramı yerine Olağanüstü Yetkili Meclis kavramını kullanmıştır?
CEVAP:
Mustafa Kemal, Ankara’da ulusal iradeyi gerçekleştirecek bir meclis toplamak üzere harekete geçti ve aynı gün Kolordulara çektiği telgraflarla işgal haberini ve Heyet-i Temsiliye’nin Anadolu’da tek yönetim merkezi olduğunu bildirdi. 17 Mart günü komutanlara ve valilere yolladığı telgraflarda, 15 gün içerisinde Ankara’da bir “Kurucu Meclis” toplanması için fikirlerini sordu. Kurucu Meclis’e 25 yaşını doldurmuş, “medeni cesareti ve düşünsel yetenekleri yüksek, dini ve ulusal değerlere inanmış” insanların seçilmesini istiyordu. Meclis’in çok acele toplanması zorunlu olduğu için seçimlerin idare ve belediye meclislerinde toplanmış olan milli oya dayandırılmasını öneriyordu. Ancak “Kurucu Meclis” kavramı başta Kazım Karabekir olmak üzere kimi komutanlarca ihtilal anlamını çağrıştırdığı gerekçesiyle tepkiyle karşılandı. Bunun üzerine 19 Mart 1920’de vilayetlere, bağımsız livalara, kolordu komutanları ile bütün kuruluşlara bir genelge gönderdi. İstanbul’un işgali ve Meclisi Mebusan’ın bu koşullarda görev yapamayacağını resmi olarak hükümete belirterek dağılması üzerine Devlet başkentinin korumasını, ulusun bağımsızlığını ve devletin kurtarılmasını sağlamak amacıyla ulusça olağanüstü yetki verilecek bir meclisin Ankara’da toplantıya çağırılmasının zorunlu görüldüğünü duyurdu. İstanbul’da dağılmış olan milletvekillerinden Ankara’ya gelebileceklerin de bu meclise katılabileceklerini belirtti. Mustafa Kemal’in “Kurucu Meclis” yerine “Olağanüstü Yetkili Meclis” kavramını kullandığı bu genelgesi ile ülke seçim atmosferine girdi.
#3
SORU:
Büyük Millet Meclisi adının önüne Türkiye kelimesi nasıl eklenmiştir?
CEVAP:
Meclisin adının başına “Türkiye” sözcüğünün eklenmesi açılıştan “9,5” ay sonra gerçekleşti. İhsan Güneş’in saptadığına göre Türkiye Büyük Millet Meclisi adı, ilk önce 8 Şubat 1921 günkü bakanlar kurulu kararnamesinde kullanıldı. Bunu 23 Nisan’ın “Ulusal Bayram” kabul edilmesine ilişkin yasa izledi. 23 Nisan 1921 günlü bu yasanın ilk maddesinde de TBMM adı yer aldı. Böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi adı yasalara da geçerek süreklilik kazandı.
#4
SORU:
Büyük Millet Meclisi nasıl bir politika izlemiştir?
CEVAP:
24 Nisan 1920 günü saat 10.00’da toplanan BMM “5” birleşim olarak devam etti. Milletvekilleri tutanaklarını inceleyen komisyonun hazırladığı rapor okunduktan sonra, ilk sözü yine Mustafa Kemal Paşa aldı. Açık ve gizli oturumlarda 30 Ekim 1918’den 23 Nisan 1920’ye kadar yaşanan olayları belgelere dayalı olarak anlattı. Osmanlı döneminde izlenen siyasetin yeni Türkiye’nin siyasi politikası olmayacağını belirtti. O’na göre, Osmanlı Devleti’nin izlediği siyaset milli olmadığı gibi aynı zamanda belirsiz ve istikrarsız bir siyasetti. Çeşitli milletleri ortak ve genel bir ad altında toplamak ve bu değişik ulusları eşit haklar ve koşullar altında bulundurarak güçlü bir devlet kurmak parlak ve çekici bir siyasal görüştü, ama aldatmacaydı. Hiçbir sınır tanımayarak dünyadaki bütün Türkleri bir devlet olarak birleştirmek ise ulaşılmayacak bir amaçtı. Bu, yüzyılların ve yüzyıllarca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı olaylar ile ortaya koyduğu bir gerçektir. Mustafa Kemal Paşa bu düşünceleri ile Osmanlıcılık, İslamcılık ve Turancılık gibi politikaların gerçekleşmeyecek bir düş olduğunu açıkça belirtiyordu. bu konuşma Yeni Türkiye Devleti’nin izleyeceği ulusal, barışçı ve gerçekçi bir politikanın da temelini oluşturdu.
#5
SORU:
I. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin niteliklerini sıralayınız.
CEVAP: - Azınlık unsurları seçime katılmadığı için daha önceki Osmanlı parlamentolarının aksine “Ulusal” bir nitelik taşımaktaydı. Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mart 1920’de yayınladığı seçim bildirgesi çerçevesinde, ikinci seçmenler; liva idare ve belediye meclisleri ile müdafaa-i hukuk derneklerinin katılımıyla seçilmişti. Toplumun hemen tüm kesimlerinden milletvekili seçildiği içinde meclis “geniş tabanlı” idi.
- Yasama, yürütme ve yargı yetkisi TBMM’de toplanmıştı. “Güçler Birliği İlkesi”’nin benimsendiği bu sistem “Meclis Hükümeti Sistemi” olarak adlandırılmıştı. Olağanüstü dönemlerin ürünü olan bu sistem, kararları hızla almak ve uygulamak gerektiğinde başvurulan bir yöntemdi.
- I. TBMM, “kurucu” bir meclisti. Nitekim bu kuruculuk yetkisine dayanarak, egemenliğin kaynağını tek kişiden alarak, ulusa verdi, yüzyıllardır süren saltanatı kaldırdı. Bu yönüyle de “devrimci” bir meclisti.
- I. TBMM genç bir meclisti. Çoğunluğu 30-40 yaş grubundandı(% 70). En gençleri 25, en yaşlısı 77 yaşındaydı. Milletvekillerinin genç olmasının yanı sıra, öğrenim düzeyleri de yüksekti. %44’ü Yüksek Öğretim mezunu idi. I. TBMM’de 196 kişi Türkçenin dışında bir ya da birden çok yabancı dili konuşabiliyordu. Eğitim düzeyleri yüksekti. Bu durum kişilerin siyasal yaşama katılımını artırdığı gibi, toplumsal sorunların çözümünde farklı düşüncelerin üretilmesine de olanak sağlamaktaydı.
- I. TBMM çok sesli “demokrat” bir meclisti. Osmanlı ideolojik akımları içerisinde yetişen milletvekillerinden oluşan bu mecliste, her türlü düşünceden insana rastlamak mümkündü.
- I. TBMM açılışından hemen sonra halkın sorunlarına eğilip ona, olanakları ölçüsünde çözüm üretmeye çalıştı. Bu yönüyle “Halkçı” bir meclisti.
#6
SORU:
Türkiye Büyük Millet Meclisi yürütme yetkisini nasıl kullanmıştır?
CEVAP:
Türkiye Büyük Millet Meclisi olağanüstü yetkilerle toplanmıştı. Bundan ötürü o, sorumsuz bir “Meclis-i Mebusan” değildi. Meclis hem “Yasama”, hem de “Yürütme” organıydı. Ancak milletvekillerinin hepsi “Yürütme”nin ayrıntılarıyla uğraşamayacakları için, kendi aralarından seçecekleri üyelerle bir “Yürütme Kurulu” (İcra Vekilleri Heyeti) kuracaklardı. Ülkeyi bu kurul yönetecekti. TBMM’ nin başkanı, bu kurulun da başkanı olacaktı. Yürütme Kurulu ve onun başkanı, Büyük Millet Meclisi’ne karşı sorumluydu. Hükümetin kurulma biçimiyle ilgili olarak Mustafa Kemal’in 24 Nisan’da sunduğu önerge olmak üzere, üç öneri arasından Celalettin Arif Bey’in önerisi kabul edildi. 25 Nisan 1920’de “Muvakkat İcra Encümeni (Geçici Yürütme Kurulu)” adıyla hükümet kuruldu. Bu arada 25 Nisan’da yeni hükümetin oluşum biçimini saptayacak yasayı hazırlamakla görevlendirilen Layiha Encümeni çalışmalarını tamamladı. Hükümetin oluşum biçimiyle ilgili olarak 5 maddelik bir yasa tasarısı hazırladı ve 2 Mayıs 1920’de milletvekillerinin onayına sundu. Buna göre; kurulacak hükümete İcra Vekilleri adı verilecek ve 11 kişiden oluşacaktı. Her vekil, meclisten salt çoğunlukla seçilecekti. İcra Vekilleri arasında çıkacak anlaşmazlıkları TBMM çözecekti. İcra Vekilleri’nin seçimi ile ilgili yasa, aynı gün Mecliste tartışılarak onaylandı (2 Mayıs 1920, Kanun no: 3). 3 Mayıs’ta yapılan seçimler sonucu yeni Türkiye Devleti’nin ilk hükümeti oluştu.
#7
SORU:
İlk hükümetin yaptığı çalışmalar nelerdi?
CEVAP: - 9 Mayıs 1920’de, Büyük Millet Meclisi’nin özgür oylarıyla seçilen Yeni Türkiye’nin ilk hükümeti, izleyeceği politikayı belirlemek üzere bir hükümet programı hazırlayarak BMM’nin onayına sundu. Bu programa göre hükümetin dış politikadaki amacı; başkenti esaret ve baskı altında tutan devletleri, Milli Misak çerçevesinde Türklerin bağımsızlığına saygılı kılmaktı. Maliye politikasındaki amacı; ülke ekonomisini halkın refah ve mutluluğu doğrultusunda, düşman etki
ve saldırılarına karşı dirençli kılmak, dostluğunu kanıtlamış devletlerin ekonomik yardımlarını, ulusal çıkarlarla bağdaşması koşuluyla kabul etmekti. Bayındırlık konusunda, ülkenin içinde bulunduğu koşullarda yeni atılımlara girişilemeyeceği doğal kabul eden hükümet var olan yolların aksayan yanlarının düzeltilmesi için her türlü önlem alınmasını yükümleniyordu. Ayrıca olanaklar ölçüsünde sağlık hizmetlerine özen gösterileceği ve sağlık malzemesinin, ilerde herhangi bir zorluğa yol açmaması için şimdiden ithaline çalışılacağı vurgulanıyor, adalet işlerinin hızla düzeltilmesi ve hızlandırılması gerektiği belirtiliyordu. Hükümetin eğitim konusundaki amacı ise çocuklara verilecek her türlü terbiyeyi dinsel ve ulusal bir duruma sokmaktı. Ders programlarını Türkiye’ye özgü olmak üzere yeniden düzenlemek, tarihsel geleneklere ve sosyal yapıya uygun ders kitapları oluşturmak, halk dilinden yararlanarak Türk dilinin sözlüğünü yapmak, ulusal eserleri korumak, doğu ve batının bilimsel çalışmalarını Türkçeye kazandırma da hükümetin eğitimdeki temel amaçları olarak sıralanıyordu. - İlk milli hükümetin programında üç önemli konu dikkati çekmekteydi. Birincisi; Misakı Milli sınırlarıyla yetinildiğinin ve bu sınırlar içinde Türkiye’nin bağımsızlığının tanınması zorunluluğunun sömürgeci devletlere hatırlatılmasıydı. İkincisi; dostluk elini uzatacak ve bunu kanıtlayacak yabancı devletlerle, -Türkiye’nin milli çıkarları ile çatışmamak kaydıyla- ekonomik ilişkiler kurulmasının kabul edilmesiydi. Milli Mücadeleyi yürütmek için başta para ve savaş araçları olmak üzere çok şeye muhtaç olan hükümet için bu çağrı şüphesiz gerçekçi bir davranıştı. Programda yer alması önemsenecek üçüncü nokta ise Kuva-yı Milliye’nin başıbozuk düzenine parmak basılmasıydı.
- Geçici Yürütme Kurulu döneminde başlayan kanunlaştırma hareketleri bu dönemde de ihtiyaçlar ya da ortaya çıkan sorunlar oranında karşılanmaya çalışıldı. Özellikle Damat Ferit Hükümeti’nin yaptığı baskı, kışkırtma ve propagandalara anında karşılık vermede ve gerekli tedbirleri almada gecikilmedi. 29 Nisan’da çıkarılan Vatana İhanet Yasası’ndan sonra, “Askerlikten Kaçışların Önlenmesi” için Dr. Tevfik Rüştü Aras ile Mustafa Necati beylerin önerisi ile 18 Ağustos 1920’de “Telkin ve Tedhiş Kanunu” (Uyarma ve Yıldırma) Meclis’e getirildi. Asker kaçaklarının evlerinin yakılması, kendilerinin de idamları gibi ağır hükümler içeren bu öneri Meclisçe kabul edilmedi. Ne var ki Vatana İhanet Yasası gereğince yapılacak yargılamalarda kimi aksamalar yaşanması, asker kaçaklarının gün geçtikçe artması biran önce önlem alınmasını gerektirdi. Müdafaa-i Milliye Vekâleti (Milli Savunma Bakanlığı) “Firariler Kanunu” adı altında bir yasa tasarısı hazırladı. Tasarı milletvekillerince incelendi. Gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra, “muvazzaf ve gönüllü olarak askere alınıp kaçanları ya da kaçmaya neden olanları, kaçakları saklayanları, onlara yardım edenleri, kaçanları yakalama ve bir yere gönderme işinde kayıtsızlık gösterenleri...” cezalandırmak üzere İstiklal Mahkemeleri’nin kurulmasına karar verildi. (11 Eylül 1920 Kanun no: 21)
ve saldırılarına karşı dirençli kılmak, dostluğunu kanıtlamış devletlerin ekonomik yardımlarını, ulusal çıkarlarla bağdaşması koşuluyla kabul etmekti. Bayındırlık konusunda, ülkenin içinde bulunduğu koşullarda yeni atılımlara girişilemeyeceği doğal kabul eden hükümet var olan yolların aksayan yanlarının düzeltilmesi için her türlü önlem alınmasını yükümleniyordu. Ayrıca olanaklar ölçüsünde sağlık hizmetlerine özen gösterileceği ve sağlık malzemesinin, ilerde herhangi bir zorluğa yol açmaması için şimdiden ithaline çalışılacağı vurgulanıyor, adalet işlerinin hızla düzeltilmesi ve hızlandırılması gerektiği belirtiliyordu. Hükümetin eğitim konusundaki amacı ise çocuklara verilecek her türlü terbiyeyi dinsel ve ulusal bir duruma sokmaktı. Ders programlarını Türkiye’ye özgü olmak üzere yeniden düzenlemek, tarihsel geleneklere ve sosyal yapıya uygun ders kitapları oluşturmak, halk dilinden yararlanarak Türk dilinin sözlüğünü yapmak, ulusal eserleri korumak, doğu ve batının bilimsel çalışmalarını Türkçeye kazandırma da hükümetin eğitimdeki temel amaçları olarak sıralanıyordu.
#8
SORU:
Teşkilat-ı Easiye Kanunu ve Halkçılık Programı hakkında bilgi veriniz.
CEVAP:
Halkçılık Programı; 13 Eylül 1920’de BMM Reisi Mustafa Kemal imzasıyla Meclis Başkanlığına sunuldu. Programın giriş kısmındaki açıklamalar ve oturum başkanının “hükümetin okunacak beyannamesi var” açıklaması belgeye hükümet programı boyutu kazandırdı. Üç bölüm ve 31 maddeden oluşan Halkçılık Programı’nın amaç ve öğreti bölümünde; önce TBMM’nin ulusal sınırlar içinde bağımsız yaşamak, hilafet ve saltanat kurumlarını kurtarmak amacıyla oluşturulduğu vurgulanıyordu. Ardından, hükümetin amacının salt halkı özgür kılmak değil aynı zamanda emperyalizm ve kapitalizm baskı ve zulmünden kurtararak onu, yönetim ve egemenliğin tek sahibi yapmayı amaçlandığı da belirtiliyordu. Programın temel maddeler bölümünde ise, yeni Türkiye Devleti’nin siyasi yapısını belirleyen kurallara yer verilmişti. Egemenliğin bağsız, koşulsuz ulusa ait olduğu; idare yönteminin, halkın yazgısını kendi istemi doğrultusunda çizmeyi amaçlayan ilkelere dayandığı; yasama ve yürütme yetkisinin ulusun tek ve gerçek temsilcisi olan TBMM’de toplanacağı “Türkiye Halk Hükümeti”nin de TBMM tarafından yönetileceği vurgulanmıştı.
Yeni Türkiye Devleti’nin temel yapısını belirleyen bu belge, yasa önerisi mi yoksa hükümet programı mıydı? Bazı milletvekilleri bunu bir yasa taslağı olarak algılayıp Kanun-u Esasi Encümeni’ne gönderilmesini isterken, bazıları da bunun bir yasa olmayıp bir program, hatta hükümetin siyasi programı olduğu görüşündeydi. Program, 18 Eylül’de incelenmek üzere özel komisyona gönderildi. Konya isyanı ve hükümetle komisyonun kimi noktalardaki görüş ayrılıkları nedeniyle, ancak iki ay sonra meclis gündemine gelebildi. Özel komisyon, Halkçılık Programı’nı ikiye ayırdı; amaç ve öğreti bölümünü Meclis Bildirisi olarak yayınladı, diğer bölümü ise Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Anayasa) olarak düzenledi. Uzun tartışmalardan sonra TBMM, 20 Ocak 1921’de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu kabul etti.
#9
SORU:
Müdafa-i Hukuk Grubu nasıl kurulmuştur?
CEVAP:
Ağustos 1920’de iç politikada izlenecek yolu saptamak amacıyla hazırlanan Halkçılık Programı Meclisin özünde var olan gruplaşmaları da su yüzüne çıkardı. Ancak bunların hiçbirinin sayısal gücü Meclisi istenilen düzeyde çalıştırmaya yeterli olmadı. Gruplara dayanılırsa, meclis çalışmalarının daha düzenli bir hale geleceği sanılmıştı. Ancak bu beklenti gerçekleşmedi. Gerçekten 1920’nin sonları ile 1921 yılının başlarında, meclisin içi karışık, düzeni bozuktu. Ankara, en bunalımlı günlerini yaşamaktaydı. Bundan yararlanan grupçular, birbirleriyle mücadelelerini daha da artırmışlardı. Grupların bu olumsuz tavrından rahatsız olan milletvekilleri de kendi aralarında toplanıp yeni bir grup kurarak meclis çalışmalarını daha düzenli bir hale getirmeye yöneldi. Bu yeni gelişme Refet Bey aracılılığı ile Mustafa Kemal Paşa’ya bildirildi. Paşa, soruna müdahil olmadan önce meclisin çekirdeğini oluşturan ve tüm yurda yayılmış bulunan, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleriyle daha yakından ilgilenmeye başladı. Tüm vilayetlere ve mutasarrıflıklara gönderdiği genelge ile, Müdafaa-i Hukuk Örgütlerinin ulus ve ülke çıkarlarına özgü olan “vatanperverane” hizmetlerini yararlı bir biçimde yapmaları için, Meclis Başkanlığı ile ilişkilerini daha düzenli hale getirmelerini istedi. Bu genelge Mustafa Kemal Paşa’nın soruna doğrudan müdahale edeceğinin ve yeni bir politikaya yöneleceğinin açık işaretiydi. Nitekim Mustafa Kemal Paşa, “devrimci zihniyete sahip” milletvekilleriyle gruplar halinde vilayet konağında görüştükten sonra, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu adı altında meclis içinde büyük bir grup kurmaya karar verdi. 10 Mayıs 1921’de TBMM’de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu (I. Grup) adı altında kitlesel bir meclis grubu kuruldu. Erkek Öğretmen Okulu konferans salonunda 133 milletvekilinin katılımıyla ilk toplantı yapıldı ve Madde-i Esasiye ile Grup İç Tüzüğü görüşülerek kabul edildi. Mustafa Kemal Paşa, grup başkanlığına seçildi. Daha sonra grubun üye sayısı 261’e kadar yükseldi.
#10
SORU:
Müdafa-i Hukuk Grubunun kurulması Meclis çalışmalarını nasıl etkilemiştir?
CEVAP:
Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun kurulmasıyla meclis bir yanda liberaller, öte yanda muhafazakârlar olmak üzere ikiye ayrıldı. Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun kurulmasından sonra meclis çalışmaları daha düzenli hale geldi. Yasaların çıkarılması ve kararların alınması hızlandı. Ancak bir yıl sonra grup üyesi kimi milletvekillerinde kişisel hırsların ön plana çıkması, grup disiplinini bozmaya ve ulusçu politikanın da engellerle karşılaşmasına yol açtı. Oysa Mustafa Kemal Paşa, Meclis çoğunluğunu yanına alabilmek için, grup çoğunluğunun da yanında olmasına önem veriyordu. Bunu sağlamak için de Müdafaa-i Hukuk Grubu içinde kendi başkanlığında Selamet-i Umumiye Komitesi adıyla gizli bir komite oluşturdu. Bu komiteye alınacak kişiler için ortak kararın olması, Mustafa Kemal ile ilişkilerin Dr. Adnan ve İhsan beyler aracılığıyla yapılması kararlaştırıldı. Komite üyeleri Meclis’in gündemine gelecek konuları kendi aralarında tartışıp alınan kararı kendilerine yakın hissettikleri arkadaşlarına telkin edeceklerdi. Daha sonra grup toplantılarında, komitede anlaştıkları konular doğrultusunda karar çıkarmaya çalışacaklardı. Grubun aldığı kararlar bağlayıcı olması nedeniyle, Mecliste de kararların kendi istemleri doğrultusunda alınmasını sağlamış olacaklardı. Komite üyeleri bu ödevleri yanında, meclisin düzenli çalışmasını sağlamak için II. Grup üyeleriyle de iyi ilişkiler kurmaya özen gösteriyorlardı. Dış politikanın çıkmazda ve karanlıkta olduğuna, iç durumun da istenilen doğal hale gelmediğine dikkati çekerek Meclis’in Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında toplanmasının zorunlu olduğunu konusunda II. Grup üyelerini ikna etmeye çalışıyorlardı. Komite bu işlevlerini birinci dönemin sonuna kadar sürdürdü. Mustafa Kemal Paşa’nın oluşturduğu Birinci Grup ve onun iç örgütlenmesi Selamet-i Umumiye Komitesi dönemin şartları gereği oluşturulmuş yapılardı. Her ne kadar bunlar, mecliste bir siyasal parti oluşumuna gitmemişlerse de, çeşitli yönleriyle siyasal parti işlevini gören I. Grup, 1923 seçimlerinden sonra siyasal parti biçimine dönüşecek ve Halk Fırkası olarak çağdaş Türkiye’nin oluşumuna damgasını vuracaktı.
#11
SORU:
Mustafa Kemal Paşa TBMM başkanı ve aynı zamanda I. Grup başkanı idi. Bu iki sıfatı aynı anda taşıması nasıl değerlendirilmelidir?
CEVAP:
Mustafa Kemal Paşa, öncelikle I. Grup Başkanı olmasını Meclis Başkanlığı ile uzlaştırma sorunuyla karşı karşıya kaldı. Grubu oluşturduktan sonra kendisine partiler üstü kalmasını öğütleyen Kazım Karabekir’e, icrai (uygulamacı) bir meclisin başkanı olduğu için çoğunluk partisinin başkanı bulunmasının doğallığını açıklamış, Grubun başkanlığından ayrılmayı düşünmediğini belirtmiştir. Bu durumu o günün koşullarında ve meclisin niteliğinde açıklamak gerekir.
#12
SORU:
Mustafa Kemal Paşa’nın 1921 baharına kadar izlediği gruplar üstü politikadan vazgeçerek Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu kurması, Meclis'te nasıl karşılanmıştır?
CEVAP:
Mustafa Kemal’in bu tavrı Meclis’teki milletvekillerini üçe böldü. Hükümete yakınlıklarıyla tanınan milletvekilleri mecliste sağ tarafta, hükümete karşı olanlar sol tarafta, yaşlı ve tarafsız gözükenler de ortada oturmaya başladı. Sağ tarafta oturanlar Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’na bağlı olduklarından örgütlü hareket ediyorlardı. Sol tarafta oturanlar örgütsüz olduklarından mecliste fazla bir etkinlik gösteremiyorlardı. Bu nedenle Meclisteki muhalefeti örgütlü bir şekle sokmak için çaba içine girdiler. Muhalefet; 1921 sonu ile 1922 başlarında örgütlü bir hale geldi. Belli bir zaman isimsiz çalıştıktan sonra; “Biz de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne mensubuz. Biz de o cemiyet tarafından seçildik. Bizim de ismimiz aynı, fakat iki numaralı grubuz” diyerek, kendilerine “II. Grup” adını verdiler. Böylece Mustafa Kemal’in kurduğu Müdafaa-iHukuk Grubu I. Grup adını aldı.
#13
SORU:
Muhalefeti oluşturan II. Grup genel olarak kimlerden oluşmaktaydı?
CEVAP:
Demokratik bir yönetim biçimini benimseyen inançlı liberal entelektüeller, tutucu saltanat taraftarları, TBMM Hükümeti’nde yer alamayanlar, yer aldığı halde bu yeri koruyamayanlar, muhalefeti kendisine “şiar” edinenler, Mustafa Kemal Paşa’dan veya onun hükümetteki arkadaşlarından olmayanlar, hep bu grupta yer almışlardı. II. Grup çok geniş bir yelpazede, farklı amaç ve düşüncedeki insanların bir araya gelmesiyle oluşmuştu. II. Grup’un siyasal tutumu, önderlerinden Mersin Mebusu Selahaddin Bey tarafından, “... meclis diktatörlüğüne taraftar, şahıs otokratlığına muhalif, şahıs hakimiyeti yerine kanun hakimiyeti”ni egemen kılmak olarak açıklanmıştı. Grup mensuplarının kökeni incelendiğinde, esas itibarıyla Karadeniz ve Doğu Anadolu temsilcilerinden oluşmaktaydı. Siyasal merkezin değil, taşranın temsilcileriydi. Sosyo-ekonomik kökenleri genelde Anadolu’nun eşraf ve mütegallibesiyken, pek çoğu da ilk kez devlet sorumluluğu almış siyasi aktörlerdi.
#14
SORU:
II. Grup nasıl bir politika izlemiştir?
CEVAP:
II. Grup’un yürüttüğü temel muhalefet çizgisi devlet mekanizması, otoritesi ve İcra Vekilleri Heyeti’nin yetkileri çerçevesinde odaklanmakta idi. Bürokratik devlet geleneğinin ve memur sultasının düşmanı olan II. Grup bu yönde kanun teklifleri ve takrirler verdi. Abdülkadir Kemali Bey’in, “Masuniyet-i Şahsiye Kanunu” teklifinin TBMM’ce kabul edilmesi bu grubun en önemli başarısı oldu.
#15
SORU:
I. Meclis'te hangi gruplar kurulmuştur?
CEVAP:
Meclisi oluşturan kişi ve grupların sosyo-ekonomik ve kültürel yapılarından kaynaklanan düşünce ayrılıkları sonucunda, Halk Zümresi, Tesanüd(Dayanışma) Grubu, İstiklal Grubu, Islahat (Reform) Grubu, İttihatçı Grup, Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyeti ve Müdafaa-i Hukuk Grupları kuruldu.
#16
SORU:
Selamet-i Umumiye Komitesi'nin işlevini açıklayınız.
CEVAP:
Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun kurulmasından sonra meclis çalışmaları daha düzenli hale geldi. Yasaların çıkarılması ve kararların alınması hızlandı. Ancak bir yıl sonra grup üyesi kimi milletvekillerinde kişisel hırsların ön plana çıkması, grup disiplinini bozmaya ve ulusçu politikanın da engellerle karşılaşmasına yol açtı. Oysa Mustafa Kemal Paşa, Meclis çoğunluğunu yanına alabilmek için, grup çoğunluğunun da yanında olmasına önem veriyordu. Bunu sağlamak için de Müdafaa-i Hukuk Grubu içinde kendi başkanlığında Selamet-i Umumiye Komitesi adıyla gizli bir komite oluşturdu. Bu komiteye alınacak kişiler için ortak kararın olması, Mustafa Kemal ile ilişkilerin Dr. Adnan ve İhsan beyler aracılığıyla yapılması kararlaştırıldı. Komite üyeleri Meclis’in gündemine gelecek konuları kendi aralarında tartışıp alınan kararı kendilerine yakın hissettikleri arkadaşlarına telkin edeceklerdi. Daha sonra grup toplantılarında, komitede anlaştıkları konular doğrultusunda karar çıkarmaya çalışacaklardı. Grubun aldığı kararlar bağlayıcı olması nedeniyle, Mecliste de kararların kendi istemleri doğrultusunda alınmasını sağlamış olacaklardı.
#17
SORU:
Birinci Dönem nasıl sona ermiştir?
CEVAP:
TBMM’nin açılmasından 1921 yılı başına dek geçen sekiz ay; dış saldırıların, ekonomik siyasi baskıların, ayaklanmaların ve bunlara karşı direnişin yoğunlaştığı bir dönemdir. Bu dönemde önce milis güçlerine sonra düzenli orduya dayanarak üç cephede işgalcilerle, otuz dört bölgede hilafetçi ayaklanmalarla savaşılmış, büyük devletlerin siyasi oyunlarına karşı, TBMM’nin meşruiyetine dayanılarak politikalar geliştirilmişti. Savaşın koşullarına karşın, katılımcı bir siyasi işleyiş çalışmalara egemen kılınmış ve hemen her karar tartışılarak alınmıştı. Yapılmak istenen her iş, oylamalarla oluşturulan çoğunluk kararıyla uygulanmıştı. Milletvekilleri vatanın kurtuluşu ilkesinde birleşmiş, ideolojik ayrılıklar su yüzüne çıkmamıştı. Ne var ki Başkumandanlık Kanunu ve Büyük Taarruz hazırlıkları ile ilgili konularda artan muhalefet ülke düşmandan arındırıldıktan sonra daha da belirginleşmiş, saltanatın kaldırılması ve Lozan’da başlayan barış görüşmeleri Meclis’te iktidar ile muhalefet arasındaki ilişkileri kopma noktasına getirmişti. Öte yandan I. Grup’ta kendi içinde siyasal eğilimlere göre parçalanmaya başlamıştı. Meclis’in içinde bulunduğu bu karmaşa karşısında Mustafa Kemal Paşa başkanlığında 31 Mart 1923 akşamı tüm Vekiller Heyeti Rauf Bey’in İstasyondaki evinde toplandı. Kısa bir tartışmadan sonra Hükümet üyeleri “memleketin selameti adına seçimlerin yenilenmesi” kanaatine vardı. Rauf Bey’in evinde seçimlerin yenilenmesi konusunda alınan gizli karar, 1 Nisan 1923 tarihinde Aydın Milletvekili Esat Efendi ve 120 arkadaşının önergesiyle meclis gündemine taşındı. Aynı gün yapılan tartışmalardan sonra da oy birliği ile kabul edildi.
#18
SORU:
II. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne neden “İnkılâp Meclisi” adı verilmiştir?
CEVAP:
2 Ağustos 1923’te açılması planlanan II. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına 11 Ağustos’ta ancak başlayabildi. “İhtilal Meclisi” olarak tanımlanan I. TBMM’den sonraki bu döneme, gerçekleştirilen yoğun devrimler nedeniyle “İnkılâp Meclisi” adı verildi.
#19
SORU:
I. Dönemde muhalefeti oluşturan II. Grup seçimlere ne şekilde girmiş ve nasıl bir netice almıştır?
CEVAP:
II. Grup parti teşkilatı yapamadığından isimlere dayanarak seçime gitme kararı aldı. Seçimler yurt genelinde Temmuz ayı içinde tamamlandı. Kimi illerin sonuçları Haziran ayı içerisinde belli olurken Meclisin açılışından sonra sonuçları belli olan iller de vardı. Seçimi ezici bir çoğunlukla I. Grup adayları kazandı. Buna karşın Gümüşhane, Eskişehir ve Trabzon’dan I. Grup dışından adaylar meclise girdi.
#20
SORU:
I. Grup seçimlere nasıl bir teşkilatlanma ile girmiştir?
CEVAP:
Mustafa Kemal Paşa başkanlığındaki I. Grup, seçimlere Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (A.R.M.H.C) adıyla girilmesine ve cemiyetin isminden yararlanılmasına karar verdi. Mustafa Kemal Paşa, Grup başkanı olarak 8 Nisan 1923’te bir beyanname yayınladı. Bu beyanname ile A.R.M.H.C’yi Halk Fırkası’na dönüştüreceğini açıkladı, “9 Umde”den oluşan programını kamuoyu ile paylaştı. I. Grup adayları öncelikle “umde”leri kabul ettiklerini belirtecekler, adaylıklarının onaylandığına ilişkin MHC başkanlığından imza aldıktan sonra seçime katılabileceklerdi. Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki I. Grup, hükümet olmanın da avantajıyla yoğun bir faaliyet içerisine girdi.