ESTETİK VE SANAT FELSEFESİ Dersi ANTİK ÇAĞ VE ORTA ÇAĞDA ESTETİK VE SANAT FELSEFESİ soru cevapları:

Toplam 64 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Orta Çağ İslam düşünürlerinin güzellik anlayışını Ortaçağ Hristiyan düşünürlerinin güzellik anlayışları ile kıyaslayınız.


CEVAP: İslam filozofları güzelin metafiziksel ve dini temelini açıklarken Tanrı’ya atıfta bulunarak tüm güzelliklerin kaynağı ve sahibi olarak O’nu göstermişlerdir. Bu yaklaşım, Plotinus’la başlayarak özellikle Orta Çağ Hıristiyan düşünürlerinde egemen olan güzellik anlayışıyla temelde aynıdır.

#2

SORU: Platon’un estetik kuramında sevgi yoluyla güzele ulaşma düşüncesinin merkezi bir öneme nasıl sahip olduğunu açıklayınız.


CEVAP: Bunu açıklamak için ilkin üretme veya yaratma kavramıyla neyi ifade ettiğini belirtmemiz gerekir. Platon’a göre, her insanda bedene ve cana göre üretme olmak üzere iki tür üretme ya da yaratma gücü vardır: Bedene göre üretme gücüyle kastedilen insanın üreme isteğidir: “Erkekle kadının birleşmesi doğurma işidir ve bu da bir tanrı işidir; çünkü üretme, çoğalma ölümlü varlığın ölümsüzlüğünü sağlamaktır”. Platon insanın çocuk sahibi olma isteğini kendi sınırlılıklarını aşma ve ölümsüzlüğe ulaşma isteği olarak görür. Bedensel üretme gücü ön plana çıkmış olan insanların “sevme yolu, çocuk üreterek ölümsüzlüğü sağlamaktır”. Cana veya ruha göre yaratma gücü düşünce ile üretilir. Ruh yoluyla ölümsüzlüğe ulaşmanın yolu ise en güzel düşünceleri üretmek, gençleri eğiterek ve yetiştirerek onlara erdem kazandırmakla olur. Peki, sevgi yoluyla güzele nasıl ulaşılır? Her şeyden önce sevgi, niyetsel veya yönelimseldir. Diğer bir değişle, sevgi bir şeyin sevgisidir, bir şeye yönelir, bir şey hakkındadır. Güzel, sevginin nesnesi, onun yöneldiği, onun hakkında olandır. Buna karşın çirkin ise sevginin kaçındığı, kaçtığıdır. Platon’a göre, sevginin niyetselliği aşamalıdır. Öncelikle, sevginin yöneldiği ilk şey belli bir kişinin güzel bedenidir. Bu manada sevginin nesnesi olan güzel bedenden bedene değişen bir göreceli güzel olma durumuna göndermede bulunur. Platon’a göre, belli bir bedende güzeli gören kişi bir süre sonra tüm güzel bedenlere aynı şekilde yönelecek ve sevecektir. Daha sonraki aşamada artık bedensel güzellik yerine ruhsal güzelliğin üstün olduğunu görür ve tüm güzel ruhlara yönelir. Platon’a göre, varoluşsal olarak yetkinliği ve ölümsüzlüğü arzulayan kişi beden güzelliği ile yetinmez ruh güzelliğine yönelir, tüm güzel ruhları sever. Bunların yanı sıra güzel yasaları, güzel töreleri ve güzel fikirleri sever. Ruh güzelliğini severek kişi yaşayışta, davranışta olan güzeli görür ve erdem güzelliğine ulaşır. Ruh ve erdem güzelliği ile kişi sanılar dünyasından uzaklaşır, “taslaklara değil, gerçeğin ta kendisine bağlanır.” Böylece tüm güzelliklerin en tepe noktası olan mutlak güzelin, öz güzelin bilgisine ulaşır. Platon’un iki tür üretme veya yaratma gücüyle temellendirmeye çalıştığı görüş kendi idealar kuramına uygun olarak tek tek şeylerin güzelliği ile güzelin kendisi arasındaki ayrıma uygun düşer. Onun metafiziğine göre Mutlak Güzel veya Güzel idesi gerçek varlıktır. Bedene göre güzel olan, kalıcı değildir; tek tek bedenlere göre değişir, çeşitlidir, görecelidir, geçicidir. Ancak ruha göre güzel olan ise daha kalıcı, daha bütüncül bir güzelliktir. Bu yüzden de aslında ruh güzelliğini severek kişi gerçek varlığın bilgisine ulaşır. Ruh güzelliğini ve erdem güzelliğini sevme varlığı gizlilikten kurtarır ve hakikati gösterir.

#3

SORU: Plotinusun tespit ettiği iki güzel çeşidi nedir, ontoloji ve değerler alanındaki hiyerarşide nasıl sıralanmışlardır?


CEVAP: Plotinus, güzel olan şeylerin güzelliklerini kendilerinden mi, yoksa bir başka varlıktan mı aldıkları sorusunun yanıtını ararken iki çeşit güzel olduğunu tespit eder: • Birincisi, tözlerinden dolayı değil de ideaya katılma nedeniyle araçsal güzel olan cisimler; • İkincisi kendinde güzel olanlar. Ona göre, varlık alanında olduğu gibi değerler alanında da hiyerarşik bir düzen vardır. Bu hiyerarşinin en yüksek derecesi “güzel”, en aşağı derecesi ise “çirkin”dir. Güzel, ruhun algılamış olduğu, kendi özüne akraba olandır; çirkinse, ruha yabancı olan, onun kaçındığı şeydir. Güzelliği belirleyen evreni yaratan, ruh ile nesne arasında akrabalık yaratan temel ilke, salt biçimdir. Nesneler ya da tek tek şeyler bu salt biçime katılarak, ondan pay alarak güzel olurlar. Çirkin salt biçimden ve tanrısal akıldan pay almadığı, ona katılmadığı ve formdan yoksun olduğu için çirkindir. Ona göre madde en çirkin şey olarak ontolojik sıralamada en aşağıda bulunur.

#4

SORU: Aristoteles, Platonun sanatın taklide dayanan bir etkinlik olduğu görüşünü ve sanatı değersizleştirmesini nasıl eleştirmiştir?


CEVAP: Aristoteles, hocası Platon’un sanatın taklide dayanan bir etkinlik olduğu görüşünü paylaşmakla birlikte estetik edimin ve deneyimin özerk olduğunu savunur. Bu görüş farklılığı, Aristoteles’in sanatı insan psikolojisi çerçevesinde temellendirmesinde yatar. Ona göre, özel olarak şiir sanatı genel olarak tüm sanatlar varlıklarını insan doğasında bulunan iki temel nedene borçludurlar: • Bunlardan birincisi insanda doğuştan var olan taklit içtepisidir. İnsanı diğer hayvanlardan ayıran bu yeti veya eğilimin epistemik boyutu da vardır. İnsan taklit yetisi sayesinde ilk bilgilerini kazanır. • İkinci temel neden ise taklit ürünleri karşısında duyulan hoşlanmadır. Aristoteles bu ikinci temel nedene kanıt olarak günlük yaşamda insanların sanat yapıtları karşısında takındıkları tutumları gösterir. Ona göre, normalde hoşlanmayarak baktığımız bir nesne sanat yapıtı olarak ortaya çıktığında ona hoşlanarak bakıyorsak bunun nedeni öğrenmenin verdiği derin bir hoşlanmadan kaynaklanır. Bu tür bir hoşlanma filozoflara özgü bir yeti değil, tüm insanların sahip olduğu bir yetidir. Aristoteles Poetika’nın girişinde destan, trajedi, komedi, dithrambos şiiri, flüt ve kitara sanatlarının ortak özelliğinin taklide dayanmaları olduğunu söyler. Resim gibi figüratif sanatlar da taklide dayanır. Bu sanatlar sadece taklit ettikleri nesne bakımından, taklit etmek için kullandıkları araçlar bakımından ve taklit etme biçimleri bakımından birbirlerinden ayrılırlar. Tüm sanatlarda taklit genel olarak ritim, söz ve harmoni ile gerçekleşir. Aynı anda üçünün de tüm sanatlarda bulunması gerekmez. Örneğin, flüt ve kitara sanatlarında harmoni ve ritim kullanılırken bir edebi düz yazıda söz kullanılır ya da dansta sadece ritim ön plandadır. Aristoteles’in sanatlar sınıflamasında en üstün yeri tragedya alır. Tragedya, belli bir ahlaki duyarlılığı olan, olup bitmiş, başı ve sonu belli, belli bir uzunluğu olan,sanatsal bir dile sahip soylu bir eylemi taklit eder. Tragedyanın altı temel elemanı vardır: Öykü, karakterler, dil, düşünce, dekorasyon ve müzik. Öykü, karakter ve düşünce taklit nesnesini; dil ve müzik taklit araçlarını oluştururken; dekorasyon taklit tarzını oluşturur. Bunlar arasında en önemlisi tragedyanın temeli ve aynı zamanda ruhu olan öyküdür. Aristoteles sanatta eylemin taklidinden bahsederken bununla sadece estetik ve ya ahlaki değeri olan bir eylemi değil, aynı zamanda genel doğruluğu olan bir eylemi kast eder. Platon’un mimetik etkinliklere yönelik eleştirisini hatırlayalım: Platon, bu tür etkinliklerin genel olanla ilgili olmadığını, aksine tek tek şeylerin sanılarıyla sınırlı olduklarını; bu nedenle hiçbir şeyin doğru bilgisini vermediklerini düşünür. Buna karşın, Aristoteles’e göre mimetik veya taklide dayalı etkinlik, genel olan üstüne, mümkün olan üstüne bilgi veren bir etkinliktir. Bu açıdan şiir, tek tek olanı anlatan tarihe göre, geneli ve olması gerekeni anlatan felsefeye daha yakındır. Aristoteles’in mimesis kavramını düşünürken iki noktayı göz önünde bulundurmalıyız: • Birincisi, mimetik temsil şiirde olduğu gibi gerçekliğin farklı yönlerinin imgesel canlandırmasını ve seyirciye aktarılmasını içerir. Bu yüzden de Aristoteles’in kuramında taklit veya benzetme gerçeklikten ve onun bilgisinden yoksun değildir. • İkincisi, mimetik etkinlik Platon’da olduğu gibi sadece dış dünyada olan estetik nesneyle ilgili değil, aynı zamanda estetik öznenin iç dünyasıyla ve duyuşsal doğasıyla da yakından ilgilidir. Aristoteles bu ilişkiyi mimetik bir etkinlik olan tragedyanın en karakteristik özelliğini açıklarken verir. Ona göre, “tragedya salt bir öykü değildir. Tragedyanın ödevi, uyandırdığı acıma ve korku duygularıyla ruhu tutkulardan temizlemektir (katharsis)”.

#5

SORU: Platonun eserindeki Büyük Hippias diyaloğunda "güzelin ne olduğu" tartışmasından ne sonuç çıkmıştır ve tarihsel olarak önemi nedir?


CEVAP: Çoğu Sokratik diyalogda olduğu gibi okuyucu kesin bir tanım veya hüküm beklerken hiç de öyle olmaz ve başka bir konuya geçilir. Büyük Hippias diyalogundaki güzel kavramı irdelemesi de böyledir. Ancak, bu diyalog estetik tarihi açısından önemlidir, çünkü bu eser düşünce tarihinde ilk defa “Güzel nedir?” sorusunu felsefi olarak irdeler. Bu eserinde Platon ilk defa kendinde güzel, mutlak güzel ile tek tek güzel olan şeylerin ayrımını yapar ve “güzel” ile “güzellik” arasında kavramsal bir fark olduğunu belirtir. Bu kavramsal irdeleme güzelin gerekli ve yeterli koşullarını içeren bir tanım sunmasa da bir şeye neden dolayı güzel diyebileceğimiz hakkında önemli açıklamalar sunar.

#6

SORU: Plotinusun metafiziğinde güzel kavramı nasıl yer alır?


CEVAP: Dokuzluklar’ın bir bölümü “Güzel Üstüne” başlığını taşır. Plotinus’un metafiziği akılsal alan ve duyusal alan ikilemiyle başlar. Akılsal alan, değişmeyen, uzamsız gerçeklik alanıyken; duyusal alan uzamsal, değişen ve gerçek olmayanın alanıdır. Her iki alan da kendi içinde hiyerarşik bir varlık düzenine sahiptir. Bu hiyerarşik ontolojide akılsal alanın en üstünde “Bir” olmak üzere sırasıyla “Akıl”, ondan sonra da “Ruh” yer alır. Duyusal alanda ise cansız bedenler ve madde bulunur. Plotinus felsefesinde tüm varlıkların en üst kademesinde yer alan Bir, mutlak anlamda yalın ve tek olan, kendinde var olan ve kendi kendinin sebebidir. O, varlığa aşkındır; bölünmez, çokluk barındırmaz, bütündür ve birliktir; yetkindir, ezeli ve ebedidir. Bir’e herhangi bir düşünce, irade veya etkinlik atfedilemez; çünkü bunlar onda bölünme ve ikililik yaratır. Akıl ise çokluk içerir. Bir’in birliği bozulmadan çokluk içeren Akıl’la ilişkisini açıklamak için Plotinus sudûr (taşma) kuramını geliştirir. Bir’den ilkin Akıl taşar. Bir, güneş gibidir; akıl da ondan yayılan ışık. Akıl’dan da duyular dünyasını düzenleyen Ruh; ondan da duyular dünyası ve doğa meydana gelir. Akıl kendi nedeni Bir’i temaşa ederken kendisi başka bir varlığın, Ruh’un nedeni olur. Akıl’ın temaşa etkinliğinin amacı sadece başka bir varlığa sebep olmak değildir; aynı zamanda Bir’e geri dönmektir. Görülüyor ki, Plotinus’un metafiziğinde çift yönlü bir hareket vardır. Bir yandan Ruh’un Aklı temaşa etmesiyle evrensel ruh ortaya çıkarken öte yandan duyusal dünyayı temaşa ederek biçimlendirmesinden de bireysel ruhların bedenle buluştuğu doğa ortaya çıkar.

#7

SORU: Ortaçağ İslam felsefesinde güzelliğin Tanrı ile ilişkilendirilmesi neden gerekli görülmüştür?


CEVAP: Metafizik ve dini temel çerçevesinde, İslam estetiğinde sanat yapıtının değeri hakikate uygun düşmesi, yararlı, iyi ve mükemmel olmasına bağlıdır. Bu anlamsal ve içsel bağlantı dışta tutularak İslam sanatını ve estetik anlayışını değerlendirmek mümkün değildir. Örneğin, İslam sanatında estetik değerin soyut olana yakınlık veya uzaklığa göre belirlenmesi hakikate ve mükemmelliğe yakın olmasından dolayıdır. Bu nedenle İslam Felsefesinde güzelin metafiziksel ya da duyularla algılanamayan güzellik olarak ele alınması güzel kavramını Tanrı ile ilişkili olarak ele almayı gerektirmektedir. İslam filozofları da genel olarak bu yolu izlemişlerdir.

#8

SORU: Farabi’nin sudur düşüncesini açıklayınız.


CEVAP: Farabi’ye göre “Güzellik, parlaklık ve ihtişama sahip her mevcûd, varlığı en mükemmel durumda olandır. İlk Olan’ın varlığı en mükemmel varlık olduğuna göre, onun güzelliği güzel olan her şeyin güzelliğinin üstündedir”. Benzer görüş İbn Sina tarafından da dile getirilir.

#9

SORU: Scotus ile Aquinas’ın görüşlerine nasıl itiraz etmektedir?


CEVAP: Aquinas’a göre bütünü oluşturan parçalar bütünü oluşturduklarında kendi özsel biçimlerini yitirip oluşan bütünün özsel biçimini alırlar. Scotus’a göre ise parçaların özsel formları bütünün ya da birleşimin özsel formu karşısında edilgen değildir, tam tersine parçalar hem birbirini, hem de bütünün özsel biçimini etkiler. Güzellik parçaların kendi aralarındaki tüm ilişkilerin niteliğinden kaynaklanır. Scotus’a göre bir şeyin “bu”luğu, yani, bireyliği ve bu şey oluşu, özden üstündür; tekil olarak belirlendiği, kusursuz ve biricik olduğu için vardır. Bu nedenle, güzellik cisimdeki “bu”luğun, bireyselliğin algılanmasıyla ortaya çıkar.

#10

SORU: Güzel, güzellik ve sanat kavramları antik ve orta çağ boyunca genel olarak nasıl ele alınmıştır?


CEVAP: Modern estetik kuramlardan farklı olarak Antik Çağ ve Orta Çağ sanat ve estetik anlayışları ilgili filozofun veya dönemin egemen metafizik ve ontolojik anlayışı üzerine kuruludur. Yararlılık ve iyilik güzel için kabul edilen ölçütler arasında yer almıştır. Güzellik üstüne Sokrates ile sofistler arasında gerçekleşen tartışmanın odak noktalarından biri bu sorun olmuştur. Hem Antik Çağ’da hem de Orta Çağ’da güzel ile iyilik ve yetkinlik arasında yakın bir ilişki, kimi kez de özdeşlik kurulmuştur. Platon’un güzellik anlayışında bir yandan güzele metafiziksel bir temel arama çabası ön plana çıkarken diğer yandan devlette sanatın varlığı ve önemi konusuna özel bir ilgi gösterilmiştir. Plotinus’la birlikte güzelin metafiziksel olarak ele alınışı daha belirgin hâle gelmiştir.

#11

SORU: Plotinusun sanatın toplum veya devlet için değeri bağlamındaki düşüncelerini Platonunkilerle kıyaslayınız.


CEVAP: Plotinus çalışmalarında sanat ve sanat eserinin doğası hakkında fazla bir şey söylemese de onun Platon gibi kimi sanat çeşitlerine olumsuz bakan bir tavrı yoktur. Ona göre, sanatçılardan ziyade düşünür ve felsefeciler güzeli hedefler. Sanatçılar duyusal dünyaya bakarak taklit ederken aslında mutlak “Güzel”, “İyi” ve “Doğru” olanın özünden bir şey yansıttıkları için bizi yüceltirler. Bu noktada Plotinus’un Platon gibi mimetik etkinliği insanı mutlaktan ve mutlağın bilgisinden uzaklaştıran tehlikeli bir şey olarak görmediğini söyleyebiliriz. Aksine, Plotinus’a göre mimetik etkinlik mutlağa yaklaşma ve onun bilgisini anlamada bize yardımcı olan bir araçtır.

#12

SORU: Metafizik ve ontolojik görüşleri çerçevesinde Platon’un estetik bilgi konusundaki görüşleri nelerdir?


CEVAP: Platon’a göre, özel olarak ressamlar genel olarak da tüm sanatçılar bir şeyin aslında gerçeklikten “üç derece uzağını” yaparlar. Onların yarattığı “gölgenin gölgesidir”. Örneğin, bir sedirin Tanrı tarafından yaratılmış mükemmel biçimi, sedir İdeası vardır. Onun yanında sedirin dülger tarafından yapılmış, dokunabileceğimiz, üstünde ya tıp uzanabileceğimiz yönü vardır. Bir de sedirin ressam tarafın dan üretilen resmi, kopyası vardır. Platon’a göre, gerçek sedir, sedir İdeasıdır. Dülgerin yaptığı sedir gerçeklikten, sedir biçiminden bir derece uzatır. Ressamın yaptığı sedir resmi ise kopyanın kopyasıdır. Platon’a göre, sanatçı doğaya ayna tutarak gerçeğin kopyasını, taklidin taklidini, yani değersiz ve gerçeklikten uzak olanı üretir. Buna karşın zanaatçı, işçiliğiyle ürettiği eserin bilgisine sahip kişiyken; sanatçı, benzetmesini veya taklidini ürettiği nesne ile ilgili tam bir bilgiye sahip olmadan üreten; zanaatçıdan daha az bilgisi olan kişidir. Bir şeyin kullanıcısı o şeyi deneyimle en iyi bilendir. O şeyi yapan kişiye kullandığı şeyin iyi ve kötü taraflarını en iyi anlatacak kişidir. Kaval çalan, kaval ustasına bilgi verir, kavalın nasıl olması gerektiğini söyler, o da ona göre yapar. Benzetmeci veya taklitçi “benzettiği şeylerin aslını ne kendi bilir ne de başkalarından öğrenir”. O, ortaya çıkardığı şeyin bilgisine sahip değildir.

#13

SORU: Platonun genel felsefi gelişimi hangi dönemlere ayrılır ve estetik konusundaki düşünceleri nasıl değişir?


CEVAP: Platon’un genel felsefi gelişimi üç farklı dönemi kapsar: • Bunlardan birincisi Sokratik devir veya gençlik dönemi, • İkincisi olgunluk dönemi, • Üçüncüsü ise yaşlılık dönemidir. Onun estetik konusundaki düşünceleri de bu gelişim dönemlerine göre farklılık gösterir. Platon, Sokrates’in etkisinin açıkça görüldüğü gençlik döneminde felsefe tarihinde ilk kez sistematik bir şekilde “Güzel nedir?” sorusunu bazı kavramsal çözümlemelerle yanıtlamaya çalışır. Olgunluk döneminde ise Platon’un güzel sorgulamasının amacı “güzel” kavramının tanımından çok onun ontolojik temellerini araştırmaktır. Bu yaklaşımda güzel, oluşa ve görüngüler dünyasına karşıt, zihinsel ve tözsel bir varlık olarak görülür. Yaşlılık döneminde Pitagorasçılığın etkisi altında olan Platon “güzel” kavramını sayı ve ölçüyle ilişkili olarak ele alır.

#14

SORU: Plotinusun estetik görüşlerini Aristotelesin görüşleri ile kıyaslayınız.


CEVAP: Plotinus’un felsefesinde “estetik deneyim”, “estetik görü” ve “estetik duyarlılık” Bir’e ulaşmanın yolunu açtığı için bu kavramlar Platon ve Aristoteles’te olduğundan daha merkezi öneme sahiptirler. Ancak, duyusal üstü dünyadan pay alan güzel, salt duyu yoluyla kavranabilen bir şey değildir. Güzel, duyular dünyasındaki maddeye ait olanlardan arınarak algılanabilir. Burada Aristoteles’in katharsis kuramının etkileri açıkça görülür. Arzularından, duygularından arınmış, bedensel olarak neye sahipse hepsinden arınmış ruh güzeli algılar. Güzel, akıldan gelen iyidir. İyiye varmak her ruhun arzusudur. Ruh, güzeli algılayarak “çoklukta birlik” olur veya tanrıda özümsenir.

#15

SORU: Orta Çağ estetik anlayışını çağdaş estetik anlayışı ile kıyaslayınız.


CEVAP: Bu dönemdeki estetik ilgi alanının günümüz estetik ilgi alanından daha kapsamlı olduğu açıktır. Bu dönemde, duyulara dayanan beğenilerin yanı sıra ilahi ve ruhsal alana yönelik beğeni, sevgi ve özlem bu estetik ilgi alanının içerisinde temellendirilmiştir. Bu da estetik ilgi alanını aynı zamanda dini, metafiziksel, ahlaki ve psikolojik bir alan hâline getirmiştir. Orta Çağ döneminde bir caminin veya kilisenin olabildiğince görkemli bir yapı olarak inşa edilmesi ideali, insanlar için beğenilen bir eser meydana getirmekten ziyade, kutsal olanı en iyi şekilde temsil etmek ve Tanrı’nın beğenisini ve lütfunu kazanmak inancından kaynaklanmış olabilir. Dahası, Umberto Eco’nun da belirttiği gibi, günümüz estetik anlayışında mevcut etik ideallerle örtüşmeyen şeyler de estetik zevk duygusu yaratabilirken, “böyle bir şey Orta Çağlılar için kesinlikle geçerli değildir”.

#16

SORU: Platon’un Şölen diyalogundaki güzel çözümlemesinin Büyük Hippias diyalogundakinden farkı nedir?


CEVAP: Hippias’da sadece güzel kavramını mantıksal olarak tanımlama çabası içerisindeyken Şölen’de güzelin ontolojik yapısını açıklama ya çalışır. Modern estetik ve sanat felsefesi tartışmalarında yer alan öznel güzellik ve nesnel güzellik tartışmaları Şölen’de ham hâliyle geçmektedir.

#17

SORU: Orta Çağ İslam estetiğinin oluşumunda antik Yunan felsefesinin etkisi nedir?


CEVAP: Orta Çağ İslam sanat ve estetik anlayışının genel özelliği tıpkı Hıristiyan Orta Çağ’ında olduğu gibi, ontolojik, metafizik, dinî ve ahlâkî özellikler taşımasıdır. Hem metafizik hem de psikolojik temellendirme açısından Antik Yunan felsefesinin Farabi (870-950), İbn Sina (980- 1037) ve İbn Rüşd’ün (1126-1198) estetik anlayışları üzerine açık bir etkisi vardır. Bu etki özellikle iyi ve güzel arasında kurulan ilişkinin yanı sıra Tanrı evren ilişkisine dayanarak Tanrı ile evrendeki güzelliklerin açıklanmasında sudur kuramının kullanılmasında kendini gösterir.

#18

SORU: Orta Çağ’da felsefe, metafiziğin, mantığın ve etiğin yanı sıra bağımsız bir estetik alanına da sahip midir? Bu konudaki görüşler nelerdir?


CEVAP: Bu konuda bir birinden farklı iki görüş vardır. • Birinci görüşe göre çağdaş anlamda düşünüldüğünde Orta Çağ’da estetik olmasa da bu dönemde üretilen güzel kuramlarından ve tek tek sanatlar üstüne yapılan teknik çalışmalardan bir Orta Çağ estetiğinin olduğunu söyleyebiliriz. • İkinci yaklaşıma göre ise Orta Çağ’da güzel, sanat çerçevesinde değil, büyük ölçüde teolojik bağlamda düşünülüyor ve Tanrı’nın yaratısı olarak görülüyordu. Bu yaklaşıma göre, Orta Çağ’da güzelin aşkınsal olarak ele alınması da tartışılır çünkü güzel, birlik, doğru ve iyi gibi tüm var olanın bağımsız niteliği veya sıfatı gibi değil de sadece iyiliğin bir yönü olarak alınmıştır. Sanatların ele alınışına gelince, modern güzel sanatlar sınıflandırmasının Orta Çağda olmadığını; sanat denince gramer, mantık, retorik, aritmetik, geometri, astronomi ve müzik alanlarından oluşan liberal sanatların anlaşıldığını görüyoruz. Bunların dışında kalan görsel sanatlar, yazı ve müzik performansı ve hatta şiir bu dönemde sadece pratik beceri veya zanaat olarak görülmekteydi. Gerçekten de sanatın, zanaat temelli görüldüğünü Aquinas’ın sanat konusundaki iki ünlü ifadesinde; “Sanat yapılması gereken şeye ilişkin doğru bilgidir” ve “Sanat, yapılacak şeylere ilişkin yapma ve düşünme ilkesidir” ifadelerinde görebiliriz. Bu ifadeler, Orta Çağ sanat anlayışının bilişsel boyutunu ve beceri yönünü açıkça yansıtmaktadır. Çoğu araştırmacının tespit ettiği gibi, Orta Çağ düşünürü güzel kavramıyla “yalnızca soyut bir kavramı kastetmez, aynı zamanda somut deneyimlere göndermede bulunur”. Orta Çağ düşünürleri için akıl yoluyla kavranan güzellik deneyimi ahlaki ve psikolojik bir gerçekliktir ve bunu göz ardı etmek bu dönemin kültürünün yanlış yorumlanmasına neden olur.

#19

SORU: Platon, yaşlılık döneminde Pitagorasçı okulun etkisinde mantıksal, matematiksel bir yönelimle güzelliği nasıl anlamaktadır?


CEVAP: Platon’un yaşlılık döneminde idealar kuramının ontolojik yanını yitirerek mantıksal matematiksel bir yöne dönüşmesi onun güzel anlayışına da yansımıştır. Bu dönemde Platon özellikle Parmenides’in kurucusu olduğu Elea okulunun ve Pitagorasçı okulun etkisi altındadır. Timaios diyalogu, Pisagorcu etkinin en açık biçim de görüldüğü diyalogdur. Burada güzellik doğru ve uygun orantı olarak tanımlanır: “İmdi iyi olan her şey güzeldir, güzel de hiçbir zaman orantısız olamaz. O halde esas olarak şunu düşünmek gerektir; bir canlı güzel olabilmek için tam orantı içinde bulunmalıdır. Ama biz de orantıları ancak küçük şeylerde sezip, onlarda hesaba katıyoruz; en önemli, en büyük şeylerde ise farkına bile varmıyoruz. Meselâ, sıhhatle hastalıklar, erdemle kötülük için ruhla vücut arasındaki orantı veya orantısızlıklardan daha önemlisi yoktur. Böyle olduğu halde biz buna dikkat etmeyiz. Düşünmeyiz ki kuvvetli ve her bakımdan büyük bir ruh çok zayıf, çok küçük bir tende bulunursa, yahut da durum bunun tamamıyla aksi olursa, canlı bir bütün olarak güzel olamaz, çünkü orantısızdır, orantı ise her şeyin başında gelir. Aksine olarak orantılı olursa, bu orantıyı gören, görebilen için gördüğü şeylerin en güzeli, en hoş olanıdır”. Yaşlılık dönemindeki Platon’a göre güzel olan, salt geometrik formdur. Philebos’daki tartışmayla birlikte Platon’nun güzelliği ölçülebilen bir şey olarak; pergel, cetvel ve minkale ile çizildiği şeklinde düzeyleri ve küpleri anladığını görüyoruz.

#20

SORU: Platon güzeli özsel veya metafiziksel olarak hangi eserinde nasıl belirlemektedir?


CEVAP: Güzelin özsel veya metafiziksel olarak belirlenmesi Platon’un olgunluk döneminde yazdığı Şölen adlı eserinde yer alır. Şölen M.Ö. 416 yılında Agathon’un evinde gerçekleşen ünlü bir toplantının hikâyesidir. Ana konusu sevgi (eros) olan bu toplantının baş konuşmacısı Sokrates’tir. Katılımcılar “Sevgi nedir?” sorusunu yanıtlamaya çalışırken söz sırası kendisine geldiğinde Socrates ünlü bilge kadın Diotima’dan öğrenmiş olduğu bir açıklamayı aktarır. Bu açıklamada “yaratma” ve “güzel” kavramları yakından ilişkilidir. Sanatın yaratıcılığı ve üreticiliği “güzel” ereğine erişmekle gerçekleşir. Sevgi bu ereğe ulaşmanın yoludur. Sevgi, “doğurmanın, güzel içinde yaratmanın sevgisidir”.

#21

SORU: Aristoteles’in katharsis kuramı etik alanında mı yoksa estetik alanında mı değerlendirilmelidir?


CEVAP: Aristoteles’in katharsis kuramında, estetik alanla etik alan birbiriyle yakın ilişki içindedir. Sanatçının görevi sanat alanında gerçekleştirdiği etkinlikler aracılığıyla etik alanda bir arınma, temizlenme meydana getirmektir. Bu ilişki öylesine güçlüdür ki Aristoteles’in katharsis kuramında sanat alanının etik alan karşısında bir bağımsızlığı yoktur. Tunalı’nın ifadesiyle Aristoteles’in kuramında “ahlak, estetik’e tam olarak hâkimdir”.

#22

SORU: Platonun Büyük Hippias eserinde Hippias, Sokratesin “Güzel nedir?” sorusuna hangi cevapları verir ve Sokrates bu cevaplara nasıl itiraz eder?


CEVAP: Hippiasın ilk cevabı “Sokrates, gerçeği söylemem gerekirse derim ki, güzel bir genç kız güzeldir.” Sokrates, Hippias’ın cevabından hiç de tatmin olmaz. Kendi sorusunun tek tek güzellerin neler olduğu hakkında değil, güzelin kendisinin ne olduğu hakkında olduğunu belirterek itiraz eder. Ona göre, güzel bir genç kız, güzel bir kısrak veya güzel bir evin güzel olduğunu belirterek güzel kavramını açıklayamayız. Güzel kavramının kendisi başka, tek tek şeylerin güzel olması başka şeydir. Hippiasın ikinci cevabı, "varlıklı ve sağlıklı olmanın, onurlandırılmanın, yaşlılık yıllarına erişebilmenin, iyi bir törenle gömülmenin herkes için en güzel şeyler olduğu"dur. Bunun üzerine Sokrates, iyi bir törenle de olsa gömülmek ölenin çocukları için hiç de iyi olmadığını, bu kez de güzelin birine göre güzel, ötekine göre güzel olmayan olarak tanımlanmış olduğunu söyleyerek itiraz eder. Devamında, bu kez güzel uygunluk açısından tanımlanmaya çalışılır. Toprak bir çömlekte pişen çorba için incir ağacından yapılmış kaşık, altın kaşıktan daha uygundur; çünkü altın kaşık çömleğe zarar verebilirken incir kaşık çömleğe zarar vermez. Bu yüzden güzellik için ölçüt uygunluk ise o zaman altın kaşık değil de tahta kaşık güzeldir. Ancak, bu tanım da sorunludur çünkü güzelin kendisi güzel görünüşü sağlayan uygunluktan daha başka bir şeydir. Uygun olan bir nesneyi veya kişiyi gerçekte olduğundan daha güzel gösteriyorsa o zaman uygun olan dediğimiz şey, güzellik açısından bir çeşit kandırmacadır. Sokrates itirazını şöyle sürdürür: “Çünkü biz, güzel şeyleri güzel kılan şeyi arıyorduk. Tıpkı bütün büyük şeyleri, büyük kılan şeyin, boyca, irilik olması gibidir bu da. Gerçekten de, büyük görünseler de boyca iriliklerinden ötürü, bu şeyler zorunlu olarak büyüktürler. Bunun gibi, güzel görünseler de görünmeseler de, güzel şeyleri güzel kılan şeylerin ne olduğunu araştırmalıyız. Bu uygunluk olamaz. Çünkü, söylediğim gibi, uygunluk, şeyleri, olduğundan daha güzel gösteriyor; oldukları gibi görünmelerini engelliyor”. Bu kez de Hippias "güzeli yararlı ve kullanışlı olan" olarak tanımlar. Sokrates, kötülüğe götüren şeylerin de yararlı ve faydalı olabileceğini belirterek yine karşı çıkar. Oysa güzel kötüye değil de iyiye götüren şey olmalıdır. Dahası, bu durumda iyi veya güzel yararlı ve faydalının nedeni değil sonucu olur. Böyle bir sonuç İyi ve Güzel ideasını en tepe noktada gören Platon’un metafiziğiyle çeliştiği için bu temellendirmeye de karşı çıkılır. Hippias daha sonra “Güzel, görme ve işitme yoluyla haz veren şeydir” tanımını yapar. Ancak Sokrates bu tanımın da sorunlu olduğunu çünkü güzellik haz aldığımız her şeyin sadece görme ve işitme duyuları yoluyla elde edilmediğini, diğer duyularımız yoluyla da güzel olandan haz aldığımızı söyler. Ayrıca, töreler ve yasaların güzel olarak nitelendirilmesi bize işitme ve görme yoluyla haz vermesinden dolayı değildir.

#23

SORU: Ortaçağ İslam felsefesinde metafizik anlayış estetiğe nasıl uygulanmıştır?


CEVAP: El Kindi, Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşd gibi düşünürlerin metafizik anlayışlarında Zorunlu Varlık, Bir, İlk Varlık, İlk Sebep ve Tanrı kavramları aynı anlama sahiptir. Bu düşünürler, tıpkı Plotinus’un metafiziğinde olduğu gibi, Zorunlu varlıktan evrendeki diğer varlıkların nasıl meydana geldiğini açıklamak için sudur kuramına başvurmuşlardır. Zorunlu Varlık ile evren arasında söz konusu olan varlık veren varlık verilen ilişkisi tek tek güzellerin güzelliğinin açıklanmasında da aynı şekilde geçerlidir. Bir başka deyişle, Kendisi Mutlak Güzel ve İyi olan Tanrı’dan meydana gelecek her şeyin, O’nun varlığına uygun olarak, güzel, iyi ve yetkin olacağı kabul edilmiştir.

#24

SORU: Plotinus kimdir ve eseri nedir?


CEVAP: Mısır’da doğan Plotinus (204/5-70), yaşamının büyük bir bölümünü kendi okulunu kurmuş olduğu Roma’da geçirmiştir. Yazıları öğrencisi Porphyry tarafından Dokuzluklar adlı eserinde toplanmış ve günümüze kadar ulaşmıştır. Porphyry, dokuz sayısının yetkinliğine inandığı için kitabı Dokuz Ders olarak sınıflandırmış ve eser bu adla anılmıştır. Çalışmalarında mistik öğeler hâkim olan Plotinus, Platon’un en sıkı takipçilerinden olup Yeni Platonculuğun kurucusudur.

#25

SORU: Estetiğin temel problemleri ilk olarak ne zaman ve hangi bağlamlarda ele alınmıştır?


CEVAP: Felsefenin birçok konusunda olduğu gibi, estetiğin bazı temel problemleri ilkin Antik Çağda ele alınmıştır. Bu dönemde sanat ve estetik üzerine incelemelerin gelişmesinde Sokrates’le birlikte önemli bir değişme meydana gelmiştir. Sokrates öncesi felsefenin konusu kozmostur. Thales, Anaksimenes, Anaksimandros, Herakleitos ve Demokritos gibi düşünürler varlığı, varlığın özünü ve doğayı araştırmışlardır. Sonrasında Sokrates ile felsefenin konusu kozmostan nomosa dönmüştür. Böylece felsefenin konusu genel olarak insan, onun eylemleri, davranışları, yapıp ettikleri, duyguları, tutkuları, hazları, değerleri, içinde yaşadığı ve geliştirdiği sosyal kurumlar olmuş, estetiğin temel problemleri de bu bağlamlarda ele alınmıştır.

#26

SORU: Platon’un sanat ve devlet veya sanat ve toplum ilişkisi hakkındaki görüşleri nelerdir? Platona göre sanat toplum veya devlet için nasıl faydalı ya da zararlı olabilir?


CEVAP: Platon Devlet adlı eserinde sanatı mimetik, taklitçi bir etkinlik olarak görür. Buradaki amacı “İdeal bir devlette sanat ve sanatçının yeri nedir?” sorusuna cevap vermektir. Bu açıdan, Platon’un sanat ve devlet veya sanat ve toplum ilişkisini ilk keşfeden ve bunun üzerine düşünen ilk felsefeci olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Platon Devlet’te sanatın ve sanatçının doğasını ve işlevini tartışırken ünlü “ayna” benzetmesini yapar: “İstersen bir ayna al eline dört bir yana tut. Bir anda yaptın gitti güneşi, yıldızları, dünyayı, kendini, evin bütün eşyalarını, bitkileri bütün canlı varlıkları”. Ona göre algıladığımız dış dünya mutlak gerçekliği olmayan bir görüngüler dünyasıdır. Bir ayna olarak sanat sadece görüngüler dünyasını yansıtan, onun ötesine geçemeyen; mutlak gerçekliğin ve idealar dünyasının uzağındaki bir alanı yansıtır. Yansıma olarak sanat mimetik bir etkinliktir, taklit etkinliğidir. Platon’un ayna benzetmesine dayanarak onun sanatı gerçekliğin uzağına düşen bir etkinlik alanı olarak gördüğünü; bu açıdan sanatı değersizleştirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Platon, devlette sanatın yerini ontolojik, eğitimsel ve insan doğası açısından irdelerken aynı zamanda sanatın, sanatçıların ve sanat eserlerinin toplumun geleceği olan gençler üzerindeki etkisini de sorgulamıştır. Ona göre, “her benzetmeci sanat doğrudan uzak kalır, bilgeliğe karşı koyan yanımızla düşer kalkar, sağlam ve gerçek hiçbir şeyin ardına düşmez”. Benzetmeci sanatlar, insanın en güçlü yanı olan aklına değil, daha zayıf olan coşkun, taşkın, değişken olan duygusal yanına hitap ederler. Onlar, “İçimizdeki kötü yanı uyandırıyor, besliyor güçlendiriyor; böylelikle de aklı yıpratıyor”. Bu nedenle, İdeal devlette, özellikle ressamları, şairleri, trajedi ve komedi yazarlarını kapsayan genel olarak da tüm sanatları kapsayan bir yasaklama, sansür vardır. Hatta bu diyalogların bazı bölümlerinde daha ağır yaptırımlar önererek gençleri kötü etkileyen sanatçıların devletten sürülmesi gerektiğini önerir. Tanrıları insani özellikler içinde tasvir ederek onlara olan saygıyı azaltan şiirler yasaklanmalıdır. Toplum düzeni için iyi örnek olması gereken tanrılara saygı azalırsa ideal devletin düzeni bozulur. İnsanı aklın yolundan, gelenek ve göreneklerden uzaklaştıran, sadece duygularını coşturup duygusal tepkilerle karar vermesine ve eylemde bulunmasına neden olacak hikâyeler de yasaklanmalıdır. Ancak, Platon tüm sanatlara ve sanatçılara karşı değildir. Hatta, ideal devlet içerisinde bazı sanatlara yer vermenin gençlerin eğitimi açısından önemli olduğunu savunur. Gençleri gerçek güzele yöneltecek sanatlar ideal devlet içinde varlıklarını sürdürebilirler. Örneğin, ritim ve düzene dayanan uygun bir müzik eğitimi insanı yücelttiği ve özünü güzelleştirdiği için devlette yer almalıdır. Hüzne, gevşekliğe, duygusallığa ve tembelliğe iten bazı müzik makamları yasaklanırken; savaşta ya da büyük bir zorlukla karşı karşıya kalan, yaralanan, yenilen, ölümle karşı karşıya gelen ve her türlü mutsuzluk içinde kaderine kafa tutabilen bir kişinin yiğitçe davranmasına katkı sağlayan; barış ve huzur içinde yaşamaya yol açan makamlara izin verilmelidir. Ayrıca toplumsal düzene uyum gösteren, onun varlığını sürdürmesine yardım edecek olan sanatlar da ideal devlet içinde varlıklarını sürdürebilirler.

#27

SORU: İbn Sina’nın sudur düşüncesini açıklayınız.


CEVAP: İbn Sina’ya göre, “Zorunlu Varlık Sırf Güzellik ve parlaklık sahibidir. O her şeyin güzelliğinin ve her şeyin hoşluğunun ilkesidir”.

#28

SORU: Mevlana’nın sudur düşüncesini açıklayınız


CEVAP: Mevlana’ya göre, nesnelerde görülen güzellikler Tanrı’nın belli bir zaman için onlara verdiği bir niteliktir. Bu güzellik geri alınınca, nesnede veya insanda var olan güzellik de kaybolur: “Bir duvarın üzerine bir nur düşer. O nur duvarın değildir. Duvar o nuru aksettiren bir ayna gibidir. Güzellerde görülen güzellik de onların değildir. Muvakkat bir zaman için onlara lütfedilmiş olan ilahi güzelliktir... Bütün güzellikler, kudretler, güçler, faziletler ve marifetler hep güzellik güneşinden, yani Haktan’dır. O güneşten ötelerden, bu tarafa gelmiş vurmuştur. O güneşin ışığı yıldızlar gibi geri döner. Ve vurduğu şubeden duvarını terk eder, çekilir gider. Güneşin ışığı çekilip güneşe geri gidince, her beden duvarı karanlık ve simsiyah kalır”.

#29

SORU: Augustinus güzellik kuramını hangi kavramlar üzerine kurmuş ve bu kavramları nasıl ilişkilendirmiştir?


CEVAP: Augustinus’un güzel kuramı birlik, sayı, eşitlik, oran ve düzen kavramları üzerine kuruludur. Bir de bütünlük kavramıyla yakın ilişkili olan birlik kavramı vardır ki bu kavram onun estetik kuramında daha merkezi bir öneme sahiptir. Augustinus’a göre, en eksiksiz uyum birlik olmada ortaya çıkar. Bu nedenle, tüm gerçekliğin ve her türlü güzelliğin başlıca biçimi birliktir. Birlik bir bakıma derecelidir, çünkü bazı varlıklar diğerlerine göre daha çok birliklidir. Tanrı tam olarak birlik sahibidir. Tek tek şeylerin birlik olarak varoluşları ve onların tekrarlama mümkünatı oran, ölçü ve sayıya neden olur. Bütün sanatlarda istenen orantıdır. Orantı varsa her şey güzeldir. Orantı ve uyum birliği arar, birliği gerektirir. Duyular dünyasında görülen şeyler birliğe yöneldikleri ve onu gerçekleştirdikleri oranda güzeldirler.

#30

SORU: Augustinus güzel ile sayı arasında nasıl bir ilişki kurar?


CEVAP: Augustinus, Platon’un etkisinde kalarak, Tanrı’nın dünyayı yaratırken sayıyı temel ilke olarak kullandığını söyler. Her şey sayıya dayanır. Tanrının zihninde var olan biçimlere katılan nesneler sayısal özelliklerine göre vardırlar. Sayılar, hem varlık hem de güzel için temeldir. Parçalar arasında benzerlik ve eşitlik artıkça birlik artar. Kısaca sayıya göre yaratılmış güzel; birlik, oran ve düzenden kaynaklanır.

#31

SORU: Antik Çağ estetik anlayışını Ortaçağ estetik anlayışı ile kıyaslayınız.


CEVAP: Antik Çağ’da sanat, sanatçı, sanat ürünü, güzel ve güzelin bilgisi insan edimleri çerçevesinde düşünülürken Orta Çağ’da tüm bu unsurlar Hıristiyanlığın Tanrı ve doğa anlayışı ve bunların karşılıklı ilişkisi çerçevesinde açıklanmış ve temellendirilmiştir. Orta Çağ batı dünyası sanat ve estetiğinin değeri üzerine yapılan tartışmaların hemen hemen aynısı İslam estetiği için de söz konusudur. Birçok araştırmacıya göre Orta Çağ İslam, Hıristiyan ve Yahudi dünyasında ortaya çıkan sanat ve estetik anlayışlarının belirgin bir ortak özelliği vardır. Bu üç medeniyette estetik sorunların birçoğu Klasik Antik Çağ’dan alınarak kavramsal olarak güzel irdelemesi; güzelin psikolojik, algısal ve deneyimsel yönüne ilişkin temellendirmeler yapılmış olsa da tüm bunlar dönemin metafiziksel, ontolojik ve dini inanç temeli üzerine savunulmuştur.

#32

SORU: Aquinas güzel ile sanat arasındaki ayrımı nasıl yapar?


CEVAP: Aquinas’ın (1225-1274) estetik görüşü onun güzel ile sanat arasında yaptığı ayrımla ilişkilidir. Ona göre, sanat belli bir pratik düzen içerisinde yapılması geren iş, pratik edim veya yapma biçimidir. Buna karşın güzellik bir eylem içermez; salt bilmedeki doyma, derin düşüncedir. Güzel, biliş yetisinde var olur ve edilgendir. Güzel, estetik nesneyle onu izleyen estetik özne arasındaki karşılıklı etkileşim içerisinde görüşe zevk veren şeydir.

#33

SORU: Aquinas’a göre güzel ile iyi arasında nasıl bir ilişki vardır?


CEVAP: Diğer Orta Çağ düşünürlerinde olduğu gibi, Aquinas’a göre de güzellik ile iyilik arasında doğrudan ilişki, hatta özdeşlik vardır. Güzel, varlığın öz niteliğidir; ancak o birlik, doğruluk veya iyilik nitelikleriyle birlikte ortaya çıkar. Aralarındaki fark, iyiliğin arzulama yetisiyle ilişkili olmasına karşın, güzelliğin bilme yetisiyle ilişkili olmasıdır. Aquinas’a göre, bir nesne iyiyse güzeldir. Güzellik ve iyilik ilişkili oldukları nesne bağlamında aynı gerçekliktirler çünkü her ikisi de nesnenin özsel biçimine dayanır.

#34

SORU: Aquinas’a göre açıklık ile estetik tutumun ilgisi nedir?


CEVAP: Açıklık, biçimin maddeye yerleştirilmesiyle ortaya çıkar. Açıklık nesnenin içindeki biçimin öz belirimidir. Açıklık dıştan gelen bir şey değildir, nesnenin kendindedir. Açıklık nesnenin zihin tarafından algılanmasını artırır; bu yüzden, nesne ne kadar açıklık barındırırsa o oranda zihin tarafından algılanır ve deneyimlenir. Nesnedeki bu yetkinlik ve açıklık bir bilinç tarafından algılandığında insanda haz duygusu meydana getirir; yani,bir estetik tutum geliştirir.

#35

SORU: Augustinus’a göre sanatın gerçeği aktarma ödevi var mıdır?


CEVAP: Augustinus’a göre taklit, komedya, şiir yalanlarla doludur. Ancak bu, sanatların içerdiği yalanların amacı insanları kandırmak veya yanıltmak değil, onlara zevk vermektir. Ona göre, sanatların gerçeği aktarmamasında kasıt aramamak gerekir. Sanatlardaki yalanlar sadece insana haz vermek için gerekli kurgusal yalanlardır.

#36

SORU: Augustinus’a göre güzellik nesnel midir yoksa öznel midir? Açıklayınız.


CEVAP: Güzel yargısı aynı zamanda düzenin kavranmasını da içerir. Düzen sayı ve bağlantı içerdiğinden rasyonel bir karaktere sahiptir. Düzeni kavramaktan elde edilen haz diğer hazlardan farklıdır ve onlarla karşılaştırılamaz. Dahası, düzenin kavranması normatiftir: Düzensel nesne olması gerektiği gibi olan olarak algılanır ve anlaşılır. Bu normatif yön sanatçılara görmeleri gerekeni olduğu gibi görmelerinde yardım eder. Ne var ki, bu duyumda verilen bir şey olmayıp ilahi aydınlanma yoluyla gerçekleşen bir şeydir. Tanrı’nın ışığı sayesinde tanrısal biçimler sanatçının zihninde oluşur. Bundan çıkan sonuç şudur: Güzeli gören kişi güzel yargısında tamamen nesneldir çünkü güzel öznel ölçüt kabul etmediği gibi, görecelilik içeren bir kaynaktan da gelmez.

#37

SORU: 29. Aquinas’a göre biçim ile güzelin nasıl bir ilişkisi vardır?


CEVAP: Estetik değer ve estetik haz bilinçli bir özne ile nesne arasındaki ilişki sonucu ortaya çıkar. Plotinus biçimle güzelin ilişkisi üzerinde durmuş olmasına karşın tek tek duyulur varlıkların kendilerine özgü gerçekliğinin olduğunu kabul etmediğinden onun güzellik yaklaşımında biçim gerçeğin sadece bir gölge fenomeni olarak kalmıştır. Aquinas ile birlikte biçim cisimleşerek tek tek nesnelerin güzelliği bu cisimleşen biçimde ait oldukları öz biçimin kendisini bilince açmasıyla ortaya çıkıyor. Ancak bu öz biçimi tek tek nesnelerin kendi bireysel biçimleri olarak değil, ait oldukları türlerin biçimleri olarak ortaya çıkar. Plotinus’un Aristoteles’ten uyarlayarak geliştirdiği bu görüş Orta Çağ’ın tümeller ve tikeller tartışmasına dayanır.

#38

SORU: İslam filozofları güzelliği sadece metafiziksel temelleri bağlamında mı incelemişlerdir? Başka açılardan yaklaşımlar var mıdır?


CEVAP: İslam filozofları güzeli metafiziksel temelinin yanı sıra psikolojik veya duyumsal açıdan da incelemişlerdir. Bu incelemede haz, hoşlanma ve hayret kavramları önemli bir yer tutar. Örneğin İbn Sina, şiir üzerine yazdığı eserinde şiirin estetik değerinin ortaya çıkardığı hazza, memnuniyet ve mutluluğa; taklide dayanmasına ve insanların doğal olarak vezin ve melodilere sevgi duymalarına bağlar. Ona göre, sanatın temelinde var olan taklit çocukluktan itibaren insan doğasında olan bir eğilimdir. Güzeli metafizik temelden ziyade psikolojik açıdan ele alan Farabi bu kavramı birlik, düzen ve uygunluk açısından açıklar.

#39

SORU: Aquinas’a göre güzellik nesnel midir öznel midir?


CEVAP: Güzel şeyler algılandıklarında zevk uyandıran şeylerdir. Algılamanın bilişsel olduğu düşünülürse güzel onu görenin algısıyla, bilişsel yapısıyla belirlenir. Ancak bu Aquinas’ın tamamen bilişsel öznelci bir yaklaşım sergilediği anlamına gelmez. Çünkü ona göre, güzeli belirleyen, estetik öznenin algısı, bilişi veya bilgisi olmasına karşın tüm bunları ve bunlardan kaynaklanan estetik zevki belirleyen şey nesnenin nesnel özellikleridir. Bir cisimle ilgili güzel bir deneyimin olabilmesi için o cisimde belli şartların veya özelliklerin gerçekleşmesi gerekir. Bunlar; bütünlük veya kusursuzluk, uygun oran ve uyum, açıklık veya görkem özellikleridir. Bütünlük gereklidir çünkü eksik şeyler, bu eksiklik özellikleri nedeniyle biçim den yoksundur. Bu bütünlük, nesne amacına ulaşırsa gerçekleşir. Güzellik, amaçlılığın sonucudur. Cismi meydana getiren parçalar arasında da uygun oran ve uyum gereklidir. Bu estetik orantı salt matematiksel veya şekilsel bir orantı değildir; bir varlığın doğasına ve amacına uygun gelendir.

#40

SORU: Plotinusa göre güzel, üst varlık kademesinden mi gelmektedir yoksa maddi ve duyusal dünyada mı bulunmaktadır?


CEVAP: Plotinus’a göre, maddi ve duyusal dünyada birçok güzellik vardır ve bunlar insana hakiki özü hatırlattıkları için önemlidirler. Ruhun duyusal dünyadan kurtulup Bir’e dönmesi için bir uyarıcıya ihtiyacı vardır ki, bu uyarıcı da duyusal dünyanın güzellikleridir. “Güzel, özellikle görmede; işitmede, sözlerin kombinezonunda ve her tür müzikte bulunur; çünkü melodiler ve ritimler güzeldirler; duyumlardan çıkıp üstün bir alana doğru yükselen güzel eylemler ve varlık biçimleri vardır; bilimlerin ve erdemlerin güzelliği vardır”. Görüldüğü gibi Plotinus güzelin duyulur alanda var olduğuyla başlıyor ancak bununla sınırlı olmadığını belirtiyor. Ona göre, güzel, sanatlarda, eylem ve pratiklerde, erdemlerde, alışkanlık ve bilgide de bulunabilir. Ancak bütün bunlar güzelliklerini katıldıkları ve pay aldıkları bir üst alandan alırlar. Plotinus’a göre, güzelin estetik deneyimi insanı Bir’den uzaklaştırmaz, aksine Bir’in deneyimlenmesine giden kapıları açar. Onun metafiziğinde çift yönlü bir hareket vardır. Güzelin algısı sadece üst varlık kademesinden gelmez. Tek tek cisimlerdeki güzelin algılanmasından idea olarak güzelin algılanmasına giden “bir merdiven” de vardır. Duyusal dünyada güzelin estetik deneyimi “aşk” ile başlar. Güzeli arayan ruh önce duyusal alanda tek tek güzel şeyleri deneyimleyecek, sonra diyalektik adımlarla duyusal alandan Aklın ve Bir’in deneyimlenmesine doğru yol alacaktır.

#41

SORU: Augustinus’a göre güzel içsel midir dışsal mıdır? Açıklayınız.


CEVAP: Augustinus’a göre, güzel dıştan gelen bir şey değildir çünkü güzele esas olan birlik varlığa da esastır ve tek tek cisimler ve canlılar tam da bu yüzden gerçekte oldukları derecede güzeldirler.

#42

SORU: Augustinus ile Platon’un sanat anlayışlarını kıyaslayınız.


CEVAP: Augustinus’un Platoncu geçmişi felsefesini büyük oranda etkilese de yine de Platon’un sanata yaklaşımından farklı bir sanat anlayışının olduğunu söyleyebiliriz. Platon, sanatı metafizik ve politik çerçevede ele alarak varlık ve devlet açısından tartışırken, Augustinus tüm tanım ve çözümlemelerini inanç temelinde savunur.

#43

SORU: Aristoteles’in katharsis kavramını açıklayınız


CEVAP: Aristoteles mimesis kuramını yeni bir kavramla, katharsis kavramıyla tamamlıyor. Katharsis, sanatçı tarafından yaratılan/üretilen sanat eserinin izleyicisinde meydana getirdiği duyuşsal etkilenmeyi ifade eder. Aristoteles’e göre, sanatların ve sanat eserlerinin amacı sadece estetik hoşlanma veya haz yaratmak değil aynı zamanda ahlaki bir değer yaratmak ve seyircisini ahlaki bir süreçten geçirmektir. Bu ahlaki değer ve haz ruhumuzun arınması ve temizlenmesi yoluyla ortaya çıkar.

#44

SORU: Scotus’un Orta Çağ estetiğindeki yeri neden önemlidir?


CEVAP: Scotus yaklaşımıyla Orta Çağ sadece tümel olarak güzelin sezinlenmesi ve algılanmasını temellendirmeye çalışan bir dönem değil, aynı zamanda tekil anlamda güzelin sezgisini ve algısını temellendirmeye çalışan bir dönem olmuştur.

#45

SORU:

Platon’un genel felsefi gelişimi kaç farklı dönemi kapsar?


CEVAP:

Platon’un genel felsefi gelişimi üç farklı dönemi kapsar: Bunlardan birincisi Sokratik devir veya gençlik dönemi, ikincisi olgunluk dönemi, üçüncüsü ise yaşlılık dönemidir. Onun estetik konusundaki düşünceleri de bu gelişim dönemlerine göre farklılık gösterir. Platon, Sokrates’in etkisinin açıkça görüldüğü gençlik döneminde felsefe tarihinde ilk kez sistematik bir şekilde “Güzel nedir?” sorusunu bazı kavramsal çözümlemelerle yanıtlamaya çalışır. Olgunluk döneminde ise Platon’un güzel sorgulamasının amacı “güzel” kavramının tanımından çok onun ontolojik temellerini araştırmaktır. Bu yaklaşımda güzel, oluşa ve görüngüler dünyasına karşıt, zihinsel ve tözsel bir varlık olarak görülür. Yaşlılık döneminde Pitagorasçılığın etkisi altında olan Platon “güzel” kavramını sayı ve ölçüyle ilişkili olarak ele alır.


#46

SORU:

Platon hangi eserinde ilk kez “Güzel nedir?” sorusunu cevaplamaya çalışır?


CEVAP:

Platon’un gençlik dönemi felsefesinin yer aldığı eserlerinden biri Büyük Hippias diyalogudur. Platon bu eserinde ilk kez “Güzel nedir?” sorusunu cevaplamaya çalışır.


#47

SORU:

Yaşlılık dönemindeki Platon’a göre güzel olan nedir?


CEVAP:

Yaşlılık dönemindeki Platon’a göre güzel olan, salt geometrik formdur. Philebos’daki tartışmayla birlikte Platon’nun güzelliği ölçülebilen bir şey olarak; pergel, cetvel ve minkale ile çizildiği şeklinde düzeyleri ve küpleri anladığını görüyoruz.


#48

SORU:

Aristoteles’in estetik ve sanat felsefesi üzerine olan eserlerinden hangisi doğrudan sanatla ilişkilidir?


CEVAP:

Aristoteles’in (M.Ö. 384-322) estetik ve sanat felsefesi üzerine görüşleri onun çeşitli eserlerinde yer almaktadır. Bunlardan doğrudan sanatla ilişkili olanı şiir üzerine açıklamalarının yer aldığı Poetika adlı eseridir.


#49

SORU:

Poetika’nın en önemli özelliği nedir?


CEVAP:

Poetika’nın en önemli özelliği Platon’un Devlet’inde ortaya koyduğu şiir eleştirisine bir karşı cevap içermesidir. Aristoteles, hocası Platon’un sanatın taklide dayanan bir etkinlik olduğu görüşünü paylaşmakla birlikte estetik edimin ve deneyimin özerk olduğunu savunur.


#50

SORU:

Aristoteles'e göre destan, trajedi, komedi, dithrambos şiiri, flüt ve kitara sanatlarının ortak özelliği nedir?


CEVAP:

Aristoteles Poetika’nın girişinde destan, trajedi, komedi, dithrambos şiiri, flüt ve kitara sanatlarının ortak özelliğinin taklide dayanmaları olduğunu söyler. Resim gibi figüratif sanatlar da taklide dayanır. Bu sanatlar sadece taklit ettikleri nesne bakımından, taklit etmek için kullandıkları araçlar bakımından ve taklit etme biçimleri bakımından birbirlerinden ayrılırlar.


#51

SORU:

Aristoteles’e göre, sanatların ve sanat eserlerinin amacı nedir?


CEVAP:

Aristoteles’e göre, sanatların ve sanat eserlerinin amacı sadece estetik hoşlanma veya haz yaratmak değil aynı zamanda ahlaki bir değer yaratmak ve seyircisini ahlaki bir süreçten geçirmektir.


#52

SORU:

Yaşamının büyük bir bölümünü kendi okulunu kurmuş olduğu Roma’da geçiren ve yazıları öğrencisi Porphyry tarafından Dokuzluklar adlı eserinde toplanan filozof kimdir?


CEVAP:

Mısır’da doğan Plotinus (204/5-70), yaşamının büyük bir bölümünü kendi okulunu kurmuş olduğu Roma’da geçirmiştir. Yazıları öğrencisi Porphyry tarafından Dokuzluklar adlı eserinde toplanmış ve günümüze kadar ulaşmıştır. Porphyry, dokuz sayısının yetkinliğine inandığı için kitabı dokuz ders olarak sınıflandırmış ve eser bu adla anılmıştır. Çalışmalarında mistik öğeler hâkim olan Plotinus, Platon’un en sıkı takipçilerinden olup Yeni-Platonculuğun kurucusudur.


#53

SORU:

Plotinus’un metafiziği hangi ikilemle başlar?


CEVAP:

Plotinus’un metafiziği akılsal alan ve duyusal alan ikilemiyle başlar. Akılsal alan, değişmeyen, uzamsız gerçeklik alanıyken; duyusal alan uzamsal, değişen ve gerçek olmayanın alanıdır. Her iki alan da kendi içinde hiyerarşik bir varlık düzenine sahiptir. Bu hiyerarşik ontolojide akılsal alanın en üstünde “Bir” olmak üzere sırasıyla “Akıl”, ondan sonra da “Ruh” yer alır. Duyusal alanda ise cansız bedenler ve madde bulunur.


#54

SORU:

Plotinus'a göre kaç çeşit güzel vardır?


CEVAP:

Plotinus, güzel olan şeylerin güzelliklerini kendilerinden mi, yoksa bir başka varlıktan mı aldıkları sorusunun yanıtını ararken iki çeşit güzel olduğunu tespit eder. Birincisi, tözlerinden dolayı değil de ideaya katılma nedeniyle araçsal güzel olan cisimler; ikincisi kendinde güzel olanlar.


#55

SORU:

Orta Çağ'da güzel kavramına bakış açısı nasıldır?


CEVAP:

Birinci görüşe göre çağdaş anlamda düşünüldüğün-de Orta Çağ’da estetik olmasa da bu dönemde üretilen güzel kuramlarından ve tek tek sanatlar üstüne yapılan teknik çalışmalardan bir Orta Çağ estetiğinin olduğunu söyleyebiliriz. İkinci yaklaşıma göre ise, Orta Çağ’da güzel, sanat çerçevesinde değil, büyük ölçüde teolojik bağlamda düşünülüyor ve Tanrı’nın yaratısı olarak görülüyordu. Bu yaklaşıma göre, Orta Çağ’da güzelin aşkınsal olarak ele alınması da tartışılır çünkü güzel, birlik, doğru ve iyi gibi tüm var olanın bağımsız niteliği veya sıfatı gibi değil de sadece iyiliğin bir yönü olarak alınmıştır. Sanatların ele alınışına gelin-ce, modern güzel sanatlar sınıflandırmasının Orta Çağda olmadığını; sanat denin-ce gramer, mantık, retorik, aritmetik, geometri, astronomi ve müzik alanlarından oluşan liberal sanatların anlaşıldığını görüyoruz. Bunların dışında kalan görsel sanatlar, yazı ve müzik performansı ve hatta şiir bu dönemde sadece pratik beceri veya zanaat olarak görülmekteydi.


#56

SORU:

Aquinas sanatı nasıl tanımlar?


CEVAP:

Sanatın, zanaat temelli görüldüğünü Aquinas’ın sanat konusundaki iki ünlü ifadesinde; “Sanat yapılması gereken şeye ilişkin doğru bilgidir” ve “Sanat, yapılacak şeylere ilişkin yapma ve düşünme ilkesidir”


#57

SORU:

St. Augustinus kimdir?


CEVAP:

St. Augustinus (354-430) Orta Çağ Hıristiyan felsefesinin önde gelen filozoflarından biridir. Çalışmalarının tümünü incelediğimizde Augustinus’un güzel kuramının birlik, sayı, eşitlik, oran ve düzen kavramları üzerine kurulu olduğunu görmektedir.


#58

SORU:

Augustinus’a göre tüm gerçekliğin ve her türlü güzelliğin başlıca biçimi nedir?


CEVAP:

Augustinus’a göre, en eksiksiz uyum birlik olmada ortaya çıkar. Bu nedenle, tüm gerçekliğin ve her türlü güzelliğin başlıca biçimi birliktir. Birlik bir bakıma derecelidir çünkü bazı varlıklar diğerlerine göre daha çok birliklidir. Tanrı tam olarak birlik sahibidir. Tek tek şeylerin birlik olarak varoluşları ve onların tekrarlama mümkünatı oran, ölçü ve sayıya ne-den olur. Bütün sanatlarda istenen orantıdır. Orantı varsa her şey güzeldir. Orantı ve uyum birliği arar, birliği gerektirir. Duyular dünyasında görülen şeyler birliğe yöneldikleri ve onu gerçekleştirdikleri oranda güzeldirler. Augustinus, Platon’un etkisinde kalarak, Tanrı’nın dünyayı yaratırken sayıyı temel ilke olarak kullandığını söyler. Her şey sayıya dayanır. Tanrının zihninde var olan biçimlere katılan nesneler sayısal özelliklerine göre vardırlar. Sayılar, hem varlık hem de güzel için temeldir. Parçalar arasında benzerlik ve eşitlik artıkça birlik artar. Kısaca sayıya göre yaratılmış güzel; birlik, oran ve düzenden kaynaklanır.


#59

SORU:

Augustinus’a göre, güzel nedir?


CEVAP:

Augustinus’a göre, güzel dıştan gelen bir şey değildir çünkü güzele esas olan birlik varlığa da esastır ve tek tek cisimler ve canlılar tam da bu yüzden gerçekte oldukları derecede güzeldirler. Güzel yargısı aynı zamanda düzenin kavranmasını da içerir.


#60

SORU:

Augustinus taklit, komedya, şiir sanatlarını nasıl yorumlar?


CEVAP:

Augustinus’a göre taklit, komedya, şiir yalanlarla doludur. Ancak bu, sanatların içerdiği yalanların amacı insanları kandırmak veya yanıltmak değil, onlara zevk vermektir. Ona göre, sanatların gerçeği aktarmamasında kasıt aramamak gerekir. Sanatlardaki yalanlar sadece insana haz vermek için gerekli kurgusal yalanlardır.


#61

SORU:

Aquinas’a göre, nesneyle güzel arasında nasıl bir ilişki vardır?


CEVAP:

Aquinas’a göre, bir nesne iyiyse güzeldir. Güzellik ve iyilik ilişkili oldukları nesne bağlamında aynı gerçekliktirler çünkü her ikisi de nesnenin özsel biçimine dayanır. Güzel şeyler algılandıklarında zevk uyandıran şeylerdir. Algılamanın bilişsel olduğu düşünülürse güzel onu görenin algısıyla, bilişsel yapısıyla belirlenir.


#62

SORU:

Orta Çağ İslam sanat ve estetik anlayışının genel özelliği nedir?


CEVAP:

Orta Çağ İslam sanat ve estetik anlayışının genel özelliği tıpkı Hıristiyan Orta Çağ’ında olduğu gibi, ontolojik, metafizik, dinî ve ahlâkî özellikler taşımasıdır.


#63

SORU:

Orta Çağ İslam filozoflarının güzel kavramını ele biçimi nasıldır?


CEVAP:

İslam Felsefesinde güzelin metafiziksel ya da duyularla algılanamayan güzellik olarak ele alınması güzel kavramını Tanrı ile ilişkili olarak ele almayı gerektirmektedir. İslam filozofları da genel olarak bu yolu izlemişlerdir. El Kindi, Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşd gibi düşünürlerin metafizik anlayışlarında Zorunlu Varlık, Bir, İlk Varlık, İlk Sebep ve Tanrı kavramları aynı anlama sahiptir. Bu düşünürler, tıpkı Plotinus’un metafiziğinde olduğu gibi, Zorunlu varlıktan evrendeki diğer varlıkların nasıl meydana geldiğini açıklamak için sudûr kuramına başvurmuşlardır.


#64

SORU:

Mevlana’ya göre, nesnelerde görülen güzelliğin kaynağı nedir?


CEVAP:

Mevlana’ya göre, nesnelerde görülen güzellikler Tanrı’nın belli bir zaman için onlara verdiği bir niteliktir. Bu güzellik geri alınınca, nesnede veya insanda var olan güzellik de kaybolur.