BİREYSEL İŞ HUKUKU Dersi Kıdem Tazminatı soru cevapları:
Toplam 20 Soru & Cevap#1
SORU:
Kıdem tazminatı kavramını açıklayınız.
CEVAP: Değişik açılardan tartışma konusu yapılan kı- dem tazminatı, ülkemizde temel olarak iki açıdan ele alınmaktadır. Bunlardan ilkinde tazminat, eko- nomik boyutu ile irdelenmekte; istihdam politika- ları, işsizlik ve işverenler üzerinde yarattığı etkiler üzerinde durulmaktadır. Konunun diğer yanını ise hukuksal boyutu oluşturmakta ve bu alanda taz- minatın yasal koşullarına uyulup uyulmadığı ele alınarak işten çıkarılan işçilerin kıdem tazminatı haklarının yarattığı hukuksal sorunlar incelenmek- tedir. O sebeple biz de konunun daha iyi anlaşıla- bilmesi ve ilerde oluşabilecek yeni yasal düzenleme- lere hazırlık olmak üzere, konuyu her iki boyutuyla ortaya koymaya çalışacağız.
Değişik açılardan tartışma konusu yapılan kı- dem tazminatı, ülkemizde temel olarak iki açıdan ele alınmaktadır. Bunlardan ilkinde tazminat, eko- nomik boyutu ile irdelenmekte; istihdam politika- ları, işsizlik ve işverenler üzerinde yarattığı etkiler üzerinde durulmaktadır. Konunun diğer yanını ise hukuksal boyutu oluşturmakta ve bu alanda taz- minatın yasal koşullarına uyulup uyulmadığı ele alınarak işten çıkarılan işçilerin kıdem tazminatı haklarının yarattığı hukuksal sorunlar incelenmek- tedir. O sebeple biz de konunun daha iyi anlaşıla- bilmesi ve ilerde oluşabilecek yeni yasal düzenleme- lere hazırlık olmak üzere, konuyu her iki boyutuyla ortaya koymaya çalışacağız.
#2
SORU: Kıdem tazminatının hangi işlevi yerine getirir?
Kıdem tazminatının hangi işlevi yerine getirir?
CEVAP: Gerek ulusal gerek yabancı hukuk sistemlerine bakıldığında kıdem tazminatı- nın işlevi konusunda çeşitli görüş ayrılıkları oldu- ğu görülür. Bu tazminatı ücretin bir parçası olarak görenler olduğu gibi onu bir tazminat veya bir ik- ramiye yahut işsizlik geliri olarak görenler, hatta iş güvencesini sağlamaya yönelik bir araç olarak de- ğerlendirenler de bulunmaktadır. Bunlar, bazı ül- kelerde aynı anda, bazı ülkelerde ise zaman içinde kıdem tazminatının işlevindeki farklılaşmalara göre ortaya atılmış değerlendirmelerdir.
Kıdem tazminatının niteliğinin ne olduğu net olarak belirleyebilmek mümkün değildir. Ancak yine aynı değerlendirmelerden şu sonuca ulaşabil- mek mümkündür. Kıdem tazminatı konusunda yapılan değerlendirmeler büyük ölçüde, bu tazmi- natın ilgili ülkede hangi amaca yönelik olarak kul- lanıldığına göre belirlenmektedir.
Gerek ulusal gerek yabancı hukuk sistemlerine bakıldığında kıdem tazminatı- nın işlevi konusunda çeşitli görüş ayrılıkları oldu- ğu görülür. Bu tazminatı ücretin bir parçası olarak görenler olduğu gibi onu bir tazminat veya bir ik- ramiye yahut işsizlik geliri olarak görenler, hatta iş güvencesini sağlamaya yönelik bir araç olarak de- ğerlendirenler de bulunmaktadır. Bunlar, bazı ül- kelerde aynı anda, bazı ülkelerde ise zaman içinde kıdem tazminatının işlevindeki farklılaşmalara göre ortaya atılmış değerlendirmelerdir.
Kıdem tazminatının niteliğinin ne olduğu net olarak belirleyebilmek mümkün değildir. Ancak yine aynı değerlendirmelerden şu sonuca ulaşabil- mek mümkündür. Kıdem tazminatı konusunda yapılan değerlendirmeler büyük ölçüde, bu tazmi- natın ilgili ülkede hangi amaca yönelik olarak kul- lanıldığına göre belirlenmektedir.
#3
SORU: Kıdem tazminatının Türkiye’deki işlevini, onun tarihsel yapısı dikkate alarak değerlendiriniz.
Kıdem tazminatının Türkiye’deki işlevini, onun tarihsel yapısı dikkate alarak değerlendiriniz.
CEVAP: Kıdem tazminatının Türkiye’deki işlevi, onun tarihsel yapısı dikkate alındığında değişim ve ge- lişim göstermiştir. 1936 yılında kıdem tazmi- natını hukukumuza dâhil eden 3008 sayılı ilk İş Kanunu’nda yer alan ifadeler, kıdem tazminatının ikramiye olarak nitelendirilmesini güçlendiren bir üslup olarak değerlendirilmiştir. Buna göre “bi- limum işçiler hakkındaki fesihlerde, 5 seneden faz- la olan her bir tam iş senesi için ayrıca 15 günlük ücret tutarında tazminat dahi verilir” (m.13, f.6). Kanunu takip eden dönemde verilen bir içtihadı birleştirme kararı da bu görüşü destekler nitelikte görülmüştür (Yarg. İBK. 3.11.1948, 11/7).
Ancak daha sonraki gelişmeler kıdem tazmina- tının bir işsizlik tazminatı olarak görülmesine ne- den olmuştur. Nitekim 931 sayılı İş Kanunu’nun gerekçesinde yer alan ifadeler bu anlayışı destekler niteliktedir. Kanun’un gerekçesindeki işsizlik taz- minatı anlayışı, Yargıtay kararlarına da etki etmiş ve Yüksek Mahkeme de o dönem verdiği bir ka- rarında kıdem tazminatının İş Kanunu tarafından öngörülen bir işsizlik tazminatı olduğunu belirt- miştir (Yarg. 9HD. 31.12.1965, 10578/10295).
Kıdem tazminatı 1475 sayılı İş Kanunu dö- neminde iş güvencesi sağlayan bir yapı olarak da değerlendirilmiştir. Anılan kanunu 1975 yılında değiştiren 1927 sayılı Kanunun gerekçesinde yer alan, “...kıdem tazminatı müessesesinin işçilerin gelir ve iş güvenliğini sağlayıcı ve keyfi işten çıkarılma iş- lemlerinin işçi aleyhine doğurduğu sonuçları giderici niteliği yanında...” ifadesi, bu işleve işaret etmekte- dir. Nitekim öğretide, aynı kanun değişikliği ile kı- dem tazminatına hak kazanabilmek için daha önce aranan üç yıldan fazla çalışma koşulunun bir yıla indirilmesi ve her yıl için onbeş günlük ücret tu- tarında öngörülen tazminat miktarının otuz güne çıkarılması da, gerekçede belirtilen bu düşüncenin bir ürünü olarak görülmüştür.
Dolayısıyla tarihi seyri içinde kıdem tazminatı, hem kıdemi ödüllendiren bir ikramiye hem işsizlik sigortası hem de iş güvencesini sağlayan bir öde- me hâlini almıştır. Zaten sosyal tarafların kıdem tazminatına ilişkin görüşlerinde de tazminatın bu fonksiyonlarına temas edildiği, değerlendirmelerin bu nitelikler üzerinden yapıldığı görülmektedir. İşçiler ikramiye niteliği taşıyan, iş güvencesine hiz- met eden ve işsizlik günlerinde işçiye katkı sağla- yan kıdem tazminatının küçültülmesini kabul et- memekte; işverenler ise işsizlik sigortası alan işçiye kıdem tazminatının tam olarak ödenemeyeceğini,
iş güvencesinin yasayla getirildiğini, kıdem tazmi- natının bu fonksiyonlarını yitirdiğini, o sebeple de yeniden yapılandırılarak küçültülmesi gerektiğini savunmaktadırlar.
Kıdem tazminatının Türkiye’deki işlevi, onun tarihsel yapısı dikkate alındığında değişim ve ge- lişim göstermiştir. 1936 yılında kıdem tazmi- natını hukukumuza dâhil eden 3008 sayılı ilk İş Kanunu’nda yer alan ifadeler, kıdem tazminatının ikramiye olarak nitelendirilmesini güçlendiren bir üslup olarak değerlendirilmiştir. Buna göre “bi- limum işçiler hakkındaki fesihlerde, 5 seneden faz- la olan her bir tam iş senesi için ayrıca 15 günlük ücret tutarında tazminat dahi verilir” (m.13, f.6). Kanunu takip eden dönemde verilen bir içtihadı birleştirme kararı da bu görüşü destekler nitelikte görülmüştür (Yarg. İBK. 3.11.1948, 11/7).
Ancak daha sonraki gelişmeler kıdem tazmina- tının bir işsizlik tazminatı olarak görülmesine ne- den olmuştur. Nitekim 931 sayılı İş Kanunu’nun gerekçesinde yer alan ifadeler bu anlayışı destekler niteliktedir. Kanun’un gerekçesindeki işsizlik taz- minatı anlayışı, Yargıtay kararlarına da etki etmiş ve Yüksek Mahkeme de o dönem verdiği bir ka- rarında kıdem tazminatının İş Kanunu tarafından öngörülen bir işsizlik tazminatı olduğunu belirt- miştir (Yarg. 9HD. 31.12.1965, 10578/10295).
Kıdem tazminatı 1475 sayılı İş Kanunu dö- neminde iş güvencesi sağlayan bir yapı olarak da değerlendirilmiştir. Anılan kanunu 1975 yılında değiştiren 1927 sayılı Kanunun gerekçesinde yer alan, “...kıdem tazminatı müessesesinin işçilerin gelir ve iş güvenliğini sağlayıcı ve keyfi işten çıkarılma iş- lemlerinin işçi aleyhine doğurduğu sonuçları giderici niteliği yanında...” ifadesi, bu işleve işaret etmekte- dir. Nitekim öğretide, aynı kanun değişikliği ile kı- dem tazminatına hak kazanabilmek için daha önce aranan üç yıldan fazla çalışma koşulunun bir yıla indirilmesi ve her yıl için onbeş günlük ücret tu- tarında öngörülen tazminat miktarının otuz güne çıkarılması da, gerekçede belirtilen bu düşüncenin bir ürünü olarak görülmüştür.
Dolayısıyla tarihi seyri içinde kıdem tazminatı, hem kıdemi ödüllendiren bir ikramiye hem işsizlik sigortası hem de iş güvencesini sağlayan bir öde- me hâlini almıştır. Zaten sosyal tarafların kıdem tazminatına ilişkin görüşlerinde de tazminatın bu fonksiyonlarına temas edildiği, değerlendirmelerin bu nitelikler üzerinden yapıldığı görülmektedir. İşçiler ikramiye niteliği taşıyan, iş güvencesine hiz- met eden ve işsizlik günlerinde işçiye katkı sağla- yan kıdem tazminatının küçültülmesini kabul et- memekte; işverenler ise işsizlik sigortası alan işçiye kıdem tazminatının tam olarak ödenemeyeceğini,
iş güvencesinin yasayla getirildiğini, kıdem tazmi- natının bu fonksiyonlarını yitirdiğini, o sebeple de yeniden yapılandırılarak küçültülmesi gerektiğini savunmaktadırlar.
#4
SORU: Tarihi seyrine bakıldığında kıdem tazminatı, miktarı ve hak kazanma koşulları itibarıyla nasıl gelişim göstermiştir?
Tarihi seyrine bakıldığında kıdem tazminatı, miktarı ve hak kazanma koşulları itibarıyla nasıl gelişim göstermiştir?
CEVAP: Tarihi seyrine bakıldığında kıdem tazminatı, miktarı ve hak kazanma koşulları itibarıyla işçi lehine bir gelişim izlemiş, miktarı artırılmış, hak kazanma süresi kısaltılmıştır. Bu seyrin işveren- leri kaygılandırmasını da doğal karşılamak gere- kir. O sebeple kıdem tazminatı, ülke mevzuatın- da yaşanan gelişmeler, işçiler lehine getirilen yeni imkânlar da dikkate alınarak, zaman içinde yeni- den gözden geçirilebilir. Örneğin son yıllarda kı- dem tazminatının bir fon tarafından karşılanabil- mesi düşünülmekte ve bu yönde kanun çalışmaları yapılmaktadır. İşverenlerin, kendilerine ek prim külfeti getireceği kaygısı taşısalar da, yeni bir yapı getirilebileceği düşüncesiyle kıdem tazminatı fo- nuna destek oldukları görülmektedir. Dolayısıyla, sosyal tarafların zamanla gelişen ve değişen yakla- şımlarının uzlaştırılacağı, tarafların da menfaatini koruyan bir yeni tazminat yapısı geliştirilmelidir. Aksi hâlde, yani mevcut durumda hiçbir yeniliğin yapılmaması, mevcut yüklerin daha da artırılma- sı hâlinde, sistemi ayakta tutan kayıtlı işverenlerin de kayıt dışına kaçabileceği ya da üretimlerini yurt dışına kaydırabilecekleri unutulmamalıdır. Bunun, kıdem tazminatı ile sağlanmaya çalışılan amaçların hiçbirine hizmet etmeyeceği de açıktır.
Tarihi seyrine bakıldığında kıdem tazminatı, miktarı ve hak kazanma koşulları itibarıyla işçi lehine bir gelişim izlemiş, miktarı artırılmış, hak kazanma süresi kısaltılmıştır. Bu seyrin işveren- leri kaygılandırmasını da doğal karşılamak gere- kir. O sebeple kıdem tazminatı, ülke mevzuatın- da yaşanan gelişmeler, işçiler lehine getirilen yeni imkânlar da dikkate alınarak, zaman içinde yeni- den gözden geçirilebilir. Örneğin son yıllarda kı- dem tazminatının bir fon tarafından karşılanabil- mesi düşünülmekte ve bu yönde kanun çalışmaları yapılmaktadır. İşverenlerin, kendilerine ek prim külfeti getireceği kaygısı taşısalar da, yeni bir yapı getirilebileceği düşüncesiyle kıdem tazminatı fo- nuna destek oldukları görülmektedir. Dolayısıyla, sosyal tarafların zamanla gelişen ve değişen yakla- şımlarının uzlaştırılacağı, tarafların da menfaatini koruyan bir yeni tazminat yapısı geliştirilmelidir. Aksi hâlde, yani mevcut durumda hiçbir yeniliğin yapılmaması, mevcut yüklerin daha da artırılma- sı hâlinde, sistemi ayakta tutan kayıtlı işverenlerin de kayıt dışına kaçabileceği ya da üretimlerini yurt dışına kaydırabilecekleri unutulmamalıdır. Bunun, kıdem tazminatı ile sağlanmaya çalışılan amaçların hiçbirine hizmet etmeyeceği de açıktır.
#5
SORU: Kıdem Tazminatının Hukuksal Boyutu'ndan genel olarak bahsediniz.
Kıdem Tazminatının Hukuksal Boyutu'ndan genel olarak bahsediniz.
CEVAP: Kıdem Tazminatının Hukuksal Boyutu
Kıdem tazminatının ekonomik boyutu kadar önemli bir diğer yanı hukuksal boyutudur. Bu boyut daha ziyade istihdamın daraldığı, teknolojik gelişmelerin olduğu ya da ekonomik krizlerin yaşandığı dö- nemlerde karşılaşılan fesihlerle gündeme gelmekte ve yargı önüne taşınmaktadır. Bununla birlikte küresel düzeyde yaşanan ekonomik sorunlar ve rekabet zorunluluğu, istihdamı daraltan tedbirlere daha sık baş- vurulmasına neden olmakta; fesih ve ona bağlı kıdem tazminatı talepleri sürekli gündemde kalmaktadır. O sebeple çalışmanın bu noktasında, kıdem tazminatı taleplerinde karşılaşılan hukuksal sorunlara yer vereceğiz. Ama bunun için önce kıdem tazminatının koşullarını ele almanın ve bunlara bağlanan sonuçları incelemenin daha yararlı olacağı kanısındayız.
Kıdem Tazminatının Hukuksal Boyutu
Kıdem tazminatının ekonomik boyutu kadar önemli bir diğer yanı hukuksal boyutudur. Bu boyut daha ziyade istihdamın daraldığı, teknolojik gelişmelerin olduğu ya da ekonomik krizlerin yaşandığı dö- nemlerde karşılaşılan fesihlerle gündeme gelmekte ve yargı önüne taşınmaktadır. Bununla birlikte küresel düzeyde yaşanan ekonomik sorunlar ve rekabet zorunluluğu, istihdamı daraltan tedbirlere daha sık baş- vurulmasına neden olmakta; fesih ve ona bağlı kıdem tazminatı talepleri sürekli gündemde kalmaktadır. O sebeple çalışmanın bu noktasında, kıdem tazminatı taleplerinde karşılaşılan hukuksal sorunlara yer vereceğiz. Ama bunun için önce kıdem tazminatının koşullarını ele almanın ve bunlara bağlanan sonuçları incelemenin daha yararlı olacağı kanısındayız.
#6
SORU: Türk hukuk sisteminde kıdem tazminatı nerede düzenlenmiştir?
Türk hukuk sisteminde kıdem tazminatı nerede düzenlenmiştir?
CEVAP: Türk hukuk sisteminde kıdem tazminatı bu- gün, 4857 sayılı İş Kanunu’nun geçici 6. madde- si gereği yürürlüğü devam eden 1475 sayılı eski İş Kanunu’nun 14. maddesindeki hükümlerle dü- zenlenmektedir.
Türk hukuk sisteminde kıdem tazminatı bu- gün, 4857 sayılı İş Kanunu’nun geçici 6. madde- si gereği yürürlüğü devam eden 1475 sayılı eski İş Kanunu’nun 14. maddesindeki hükümlerle dü- zenlenmektedir.
#7
SORU: Kıdem tazminatının koşullarını sadece sayınız.
Kıdem tazminatının koşullarını sadece sayınız.
CEVAP: İşlevi tartışılmakla birlikte söz ko- nusu maddede yer verilen kıdem tazminatına hak kazanılabilmesi, herhangi bir zararın gerçekleşmesi aranmaksızın en az bir yıl çalışmış olmaya ve ka- nunun belirttiği türlerden biriyle iş sözleşmesinin sona ermiş olmasına bağlı tutulmuştur. Bu koşulla- rın sağlanması hâlinde işçiye çalıştığı her yıl karşı- lığında otuz günlük ücreti tutarında kıdem tazmi- natı ödenmektedir.
İşlevi tartışılmakla birlikte söz ko- nusu maddede yer verilen kıdem tazminatına hak kazanılabilmesi, herhangi bir zararın gerçekleşmesi aranmaksızın en az bir yıl çalışmış olmaya ve ka- nunun belirttiği türlerden biriyle iş sözleşmesinin sona ermiş olmasına bağlı tutulmuştur. Bu koşulla- rın sağlanması hâlinde işçiye çalıştığı her yıl karşı- lığında otuz günlük ücreti tutarında kıdem tazmi- natı ödenmektedir.
#8
SORU: En Az Bir Yıllık Kıdem Süresi'ni detaylı olarak açıklayınız.
En Az Bir Yıllık Kıdem Süresi'ni detaylı olarak açıklayınız.
CEVAP: Kıdem tazminatına hak kazanılabilmesi için iş- çinin en az bir yıl çalışmış olması gerekir. Bu süre kural olarak işçinin fiilen çalışmasıyla işlemeye
başlar. Ancak işçinin fiilen çalışmaya başlamadığı hâlde, işverenin emir ve talimatlarına hazır olarak beklediği hâllerde de kıdem süresi başlamış sayılır.
Kıdem süresi, iş sözleşmesinin sona ermesi ile biter. Sona ermeye sebep olan fesih bildirimi, ih- bar sürelerine bağlı olarak yapıldıysa, ihbar süreleri kıdem süresine eklenir. Bununla birlikte, ihbar sü- relerine ilişkin ücretin peşin verildiği hâllerde dahi ihbar süreleri kıdeme ilave edilmelidir. Ancak Yar- gıtay, iki istisnai hâl dışında peşin ödeme hâlinde ihbar sürelerinin kıdeme eklenmeyeceği görüşünde- dir. Söz konusu istisnai hâllerden ilki, ücreti peşin ödenen bu sürenin kıdeme eklenmesinin toplu iş sözleşmesi ile kararlaştırılmasıdır. Bahsi geçen sü- renin kıdeme eklenmesine imkân sağlayan ikinci hâl ise, işverenin peşin ödeme hakkını kötüniyetle kullanmasıdır (Yarg. 9HD. 8.4.1991, 4473/7311). Örneğin, bildirim süresi içinde toplu iş sözleşmesi imzalamak zorunda kalacağını anlayan işverenin, işçinin bu süre içinde çalışarak toplu sözleşmeden kaynaklanan yeni haklardan yararlanmasını engelle- mek için peşin ödemeyi tercih ettiği hâllerde bu kö- tüniyetin olduğu söylenebilir. Yüksek mahkeme bu tür uygulamalarda, karşılığı peşin ödenen bildirim sürelerinin kıdeme ekleneceğini kabul etmektedir.
Kıdem tazminatına hak kazanılmasına neden olan fesih derhâl gerçekleşen bir fesih ise bu hâlde bir yıllık sürenin sonu feshin bildirildiği tarihtir. Bildirim tarihinin de bildirimin muhataba ulaştığı tarih olduğu kabul edilmektedir.
Yargıtay, tarafların iş ilişkisi kurulması yönün- de varmış oldukları ön anlaşmanın kıdem süresini başlatamayacağını kabul etmektedir. Yine iş sözleş- mesinin imza tarihi yerine, fiilen iş ilişkisinin ku- rulduğu tarih, tazminatına hak kazanma ve hesap yönünden dikkate alınması gereken süreyi başlatır. İşçinin çıraklık il işkisinde geçen süreler de kıdem tazminatına esas alınacak süre yönünden değerlen- dirilemez. Buna karşın deneme süresi, kıdem süre- sine eklenir.
Kıdem tazminatı için aranan bir yıllık sürenin fiilen çalışarak geçmiş olması gerekmez. İş sözleş- mesinin devam ettiği her yıl için ödenen kıdem tazminatı, iş sözleşmesinin askıya alındığı hâllerde de işçiye kıdem süresi kazandırır. Bunun tek istis- nasını, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşme- si Kanunu’nda düzenlenen, grev ve lokavt hâlinde geçen süreler oluşturur. Söz konusu Kanunun açık düzenlemesi sebebiyle, iş sözleşmesini askıya alan bir durum da olsa burada geçen zaman kıdem süre- sine eklenmez (STİSK m.67, f.3).
Yargıtay kıdem süresinin hesabında, iş sözleş- mesinin askıya alındığı süreleri kural olarak dikkate almamaktadır. Yüksek mahkemeye göre kıdem sü- resinin hesabında çalışılan ve çalışılmış sayılan sü- reler dikkate alınmalıdır. Bu noktada çalışılmış gibi sayılan süreler, yıllık ücretli izne hak kazanılmasın- da dikkate alınan süreler olarak değerlendirilmiştir (İK m.55). Oysa İş Kanunu’na göre “kıdem tazmi- natı, iş sözleşmesinin devamı süresince geçen her yıl için ödenmektedir”. Dolayısıyla yüksek mahkeme- nin kararlarının aksine, iş sözleşmesinin devam et- tiği askı dönemlerinin de kıdem süresine eklenmesi gerekir. Kaldı ki yüksek mahkemenin işaret ettiği 55. maddede yer alan “İşveren tarafından verilen diğer izinler” ifadesi, ücretsiz izinleri de kapsar ni- telikte sayılabileceğinden, Yargıtayın 55. madde yaklaşımında bile ücretsiz izinleri kıdeme eklemesi- ni beklemek gerekir. Nitekim anılan uygulama kriz dönemlerinde önemli sorunlar yaşanmasına neden olmaktadır. Zira Yargıtayın benimsediği yaklaşı- mın bir sonucu olarak krizlerde en çok başvurulan yöntem olan ücretsiz izinler kıdeme dâhil edilme- mektedir. Bu sebeple askıya alınmasına rağmen iş sözleşmesinin varlığını koruduğu en tipik örnekler- den biri durumundaki ücretsiz izin uygulamasında, işverene yardımcı olmaya çalışan çok sayıda işçi kı- dem süresi elde edememiştir.
Bir yıllık süre, fiillen çalışılan süre değil hastalık, istirihat, izin gibi iş sözleşmesinin askıda kaldığı hâlleri de kapsamaktadır.
Yargıtay, yukarıdaki anlayışın bir başka sonucu olarak, işçiler tarafından alınan istirahat izinlerinin de sadece makul bir kısmının kıdem süresine ekle- neceği, makul ölçüyü aşan kısmın dikkate alınma- yacağı görüşündedir. Söz konusu makul ölçü ise, 25. maddenin ilk bendinde öngörülen ve işçinin kıdemine uygun bildirim süresine altı hafta eklen-
mesi ile bulunan süre olarak belirlenmiştir. Oysa istirahatta geçen süreler de iş sözleşmesinin askıya alındığı ama varlığını koruduğu sürelerdir ve tü- münün kıdem süresine eklenmesi gerekir.
Kıdem tazminatına hak kazanılabilmesi için aranan en az bir yıl çalışma koşulu, nisbi emredici görüldüğünden, iş sözleşmeleri ile daha aşağıya çe- kilebilir. İşçi lehine olan bu durum yüksek mahke- me tarafından da kabul görmektedir.
Uygulamada bazı işverenlerin, salt kıdem taz- minatı ödememek için, bir yılın dolmasına çok ya- kın tarihte işçiyi işten çıkardıkları görülmektedir. İşçinin kıdem tazminatı hakkını elinden almaya yönelik bu tür kötüniyetli uygulamalar, Yargıtay tarafından kabul görmemekte ve yüksek mahkeme bu tip olaylarda işçinin kıdem tazminatı alabile- ceğine karar vermektedir. Dahası böyle bir feshe maruz kalan işçi, iş güvencesi kapsamında değilse, kıdem tazminatı yanında kötüniyet tazminatı da isteyebilir.
Kıdem tazminatına hak kazanılabilmesi için iş- çinin en az bir yıl çalışmış olması gerekir. Bu süre kural olarak işçinin fiilen çalışmasıyla işlemeye
başlar. Ancak işçinin fiilen çalışmaya başlamadığı hâlde, işverenin emir ve talimatlarına hazır olarak beklediği hâllerde de kıdem süresi başlamış sayılır.
Kıdem süresi, iş sözleşmesinin sona ermesi ile biter. Sona ermeye sebep olan fesih bildirimi, ih- bar sürelerine bağlı olarak yapıldıysa, ihbar süreleri kıdem süresine eklenir. Bununla birlikte, ihbar sü- relerine ilişkin ücretin peşin verildiği hâllerde dahi ihbar süreleri kıdeme ilave edilmelidir. Ancak Yar- gıtay, iki istisnai hâl dışında peşin ödeme hâlinde ihbar sürelerinin kıdeme eklenmeyeceği görüşünde- dir. Söz konusu istisnai hâllerden ilki, ücreti peşin ödenen bu sürenin kıdeme eklenmesinin toplu iş sözleşmesi ile kararlaştırılmasıdır. Bahsi geçen sü- renin kıdeme eklenmesine imkân sağlayan ikinci hâl ise, işverenin peşin ödeme hakkını kötüniyetle kullanmasıdır (Yarg. 9HD. 8.4.1991, 4473/7311). Örneğin, bildirim süresi içinde toplu iş sözleşmesi imzalamak zorunda kalacağını anlayan işverenin, işçinin bu süre içinde çalışarak toplu sözleşmeden kaynaklanan yeni haklardan yararlanmasını engelle- mek için peşin ödemeyi tercih ettiği hâllerde bu kö- tüniyetin olduğu söylenebilir. Yüksek mahkeme bu tür uygulamalarda, karşılığı peşin ödenen bildirim sürelerinin kıdeme ekleneceğini kabul etmektedir.
Kıdem tazminatına hak kazanılmasına neden olan fesih derhâl gerçekleşen bir fesih ise bu hâlde bir yıllık sürenin sonu feshin bildirildiği tarihtir. Bildirim tarihinin de bildirimin muhataba ulaştığı tarih olduğu kabul edilmektedir.
Yargıtay, tarafların iş ilişkisi kurulması yönün- de varmış oldukları ön anlaşmanın kıdem süresini başlatamayacağını kabul etmektedir. Yine iş sözleş- mesinin imza tarihi yerine, fiilen iş ilişkisinin ku- rulduğu tarih, tazminatına hak kazanma ve hesap yönünden dikkate alınması gereken süreyi başlatır. İşçinin çıraklık il işkisinde geçen süreler de kıdem tazminatına esas alınacak süre yönünden değerlen- dirilemez. Buna karşın deneme süresi, kıdem süre- sine eklenir.
Kıdem tazminatı için aranan bir yıllık sürenin fiilen çalışarak geçmiş olması gerekmez. İş sözleş- mesinin devam ettiği her yıl için ödenen kıdem tazminatı, iş sözleşmesinin askıya alındığı hâllerde de işçiye kıdem süresi kazandırır. Bunun tek istis- nasını, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşme- si Kanunu’nda düzenlenen, grev ve lokavt hâlinde geçen süreler oluşturur. Söz konusu Kanunun açık düzenlemesi sebebiyle, iş sözleşmesini askıya alan bir durum da olsa burada geçen zaman kıdem süre- sine eklenmez (STİSK m.67, f.3).
Yargıtay kıdem süresinin hesabında, iş sözleş- mesinin askıya alındığı süreleri kural olarak dikkate almamaktadır. Yüksek mahkemeye göre kıdem sü- resinin hesabında çalışılan ve çalışılmış sayılan sü- reler dikkate alınmalıdır. Bu noktada çalışılmış gibi sayılan süreler, yıllık ücretli izne hak kazanılmasın- da dikkate alınan süreler olarak değerlendirilmiştir (İK m.55). Oysa İş Kanunu’na göre “kıdem tazmi- natı, iş sözleşmesinin devamı süresince geçen her yıl için ödenmektedir”. Dolayısıyla yüksek mahkeme- nin kararlarının aksine, iş sözleşmesinin devam et- tiği askı dönemlerinin de kıdem süresine eklenmesi gerekir. Kaldı ki yüksek mahkemenin işaret ettiği 55. maddede yer alan “İşveren tarafından verilen diğer izinler” ifadesi, ücretsiz izinleri de kapsar ni- telikte sayılabileceğinden, Yargıtayın 55. madde yaklaşımında bile ücretsiz izinleri kıdeme eklemesi- ni beklemek gerekir. Nitekim anılan uygulama kriz dönemlerinde önemli sorunlar yaşanmasına neden olmaktadır. Zira Yargıtayın benimsediği yaklaşı- mın bir sonucu olarak krizlerde en çok başvurulan yöntem olan ücretsiz izinler kıdeme dâhil edilme- mektedir. Bu sebeple askıya alınmasına rağmen iş sözleşmesinin varlığını koruduğu en tipik örnekler- den biri durumundaki ücretsiz izin uygulamasında, işverene yardımcı olmaya çalışan çok sayıda işçi kı- dem süresi elde edememiştir.
Bir yıllık süre, fiillen çalışılan süre değil hastalık, istirihat, izin gibi iş sözleşmesinin askıda kaldığı hâlleri de kapsamaktadır.
Yargıtay, yukarıdaki anlayışın bir başka sonucu olarak, işçiler tarafından alınan istirahat izinlerinin de sadece makul bir kısmının kıdem süresine ekle- neceği, makul ölçüyü aşan kısmın dikkate alınma- yacağı görüşündedir. Söz konusu makul ölçü ise, 25. maddenin ilk bendinde öngörülen ve işçinin kıdemine uygun bildirim süresine altı hafta eklen-
mesi ile bulunan süre olarak belirlenmiştir. Oysa istirahatta geçen süreler de iş sözleşmesinin askıya alındığı ama varlığını koruduğu sürelerdir ve tü- münün kıdem süresine eklenmesi gerekir.
Kıdem tazminatına hak kazanılabilmesi için aranan en az bir yıl çalışma koşulu, nisbi emredici görüldüğünden, iş sözleşmeleri ile daha aşağıya çe- kilebilir. İşçi lehine olan bu durum yüksek mahke- me tarafından da kabul görmektedir.
Uygulamada bazı işverenlerin, salt kıdem taz- minatı ödememek için, bir yılın dolmasına çok ya- kın tarihte işçiyi işten çıkardıkları görülmektedir. İşçinin kıdem tazminatı hakkını elinden almaya yönelik bu tür kötüniyetli uygulamalar, Yargıtay tarafından kabul görmemekte ve yüksek mahkeme bu tip olaylarda işçinin kıdem tazminatı alabile- ceğine karar vermektedir. Dahası böyle bir feshe maruz kalan işçi, iş güvencesi kapsamında değilse, kıdem tazminatı yanında kötüniyet tazminatı da isteyebilir.
#9
SORU: İş Sözleşmesinin Belirli Nedenlerle Sona Ermesi'ni genel olarak anlatınız.
İş Sözleşmesinin Belirli Nedenlerle Sona Ermesi'ni genel olarak anlatınız.
CEVAP: Kıdem tazminatı iş sözleşmesinin sona ermesi- ne bağlı bir hak olsa da, iş sözleşmesini sona erdiren her durum kıdem tazminatına hak kazandırmaz. İş Kanunu, iş sözleşmesini sona erdiren hangi hâllerin kıdem tazminatına hak kazandıracağını düzenle- miştir. O sebeple sözü edilen sona erme sebepleri ayrıca ele alınmalıdır.
Söz konusu sona erme sebeplerini fesih ve fesih dışı nedenler olarak ikiye ayırabiliriz. Bunlardan fesih dışı sayılan neden, işçinin ölümüdür. Ölüm hâlinde bir yıl çalışması olan işçinin mirasçılarına kıdem tazminatı ödenir. Tazminatın talep edilebil- mesi, ölüm sebebine bağlı değildir. 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinde işçinin sadece ölümünden söz edilip ölüm nedenleri üzerinde durul- madığından, işçinin eceliyle ölmesi gibi ölümün üçüncü kişiler ya da işçinin kendi kusurlu davra- nışı veya intiharı sonucu ortaya çıkması, kıdem tazminatına hak kazanma noktasında sonuca etkili değildir.
İşçinin ölümü sebebiyle iş sözleşmesinin son bulması hâlinde kıdem tazminatı ka- nuni mirasçılarına ödenir.
İşçinin ölümü halinde mirasçılara yapılacak bir diğer ödeme Türk Borçlar Kanununda düzenlen- miştir. Buna göre işveren, işçinin sağ kalan eşine ve ergin olmayan çocuklarına, yoksa bakmakla yü- kümlü olduğu kişilere, ölüm gününden başlayarakbir aylık; hizmet ilişkisi beş yıldan uzun bir süre devam etmişse, iki aylık ücret tutarında bir ödeme yapmakla yükümlüdür (TBK m.440). Söz konusu ödeme uygulamada ölüm tazminatı olarak adlan- dırılmaktadır ve kıdem tazminatından bağımsız olarak değerlendirilmektedir. Bu sebeple kıdem tazminatında aranan bir yıllık kıdem şartı olmadan ödenebilmekte, bir yıllık asgari süreyi doldurmadan hayatını kaybeden işçi yakınları kıdem tazminatı alamasalar da anılan ölüm tazminatını alabilmek- tedirler. Aynı anlayışın doğal sonucu olarak, kıdem tazminatı için gereken kıdem şartını sağladıktan sonra ölen işçinin mirasçılarının, kıdem tazminatı yanında ölüm tazminatını da talep edebilecekleri kabul edilmektedir.
İşçinin sadece ölümü yeterli olup ölümün sebepleri önemli olmadığından işçinin eceliyle ölmesi gibi ölümün üçüncü kişi- ler ya da işçinin kendi kusurlu davranışı veya intiharı sonucu ortaya çıkması kıdem tazminatına hak kazanılmasında farklılık yaratmamaktadır.
İş sözleşmesinin fesih yoluyla sona erdirilme- sinde ise konuyu işçi ve işverenin feshi olarak iki başlık altına ele almak daha yararlı olur.
Kıdem tazminatı iş sözleşmesinin sona ermesi- ne bağlı bir hak olsa da, iş sözleşmesini sona erdiren her durum kıdem tazminatına hak kazandırmaz. İş Kanunu, iş sözleşmesini sona erdiren hangi hâllerin kıdem tazminatına hak kazandıracağını düzenle- miştir. O sebeple sözü edilen sona erme sebepleri ayrıca ele alınmalıdır.
Söz konusu sona erme sebeplerini fesih ve fesih dışı nedenler olarak ikiye ayırabiliriz. Bunlardan fesih dışı sayılan neden, işçinin ölümüdür. Ölüm hâlinde bir yıl çalışması olan işçinin mirasçılarına kıdem tazminatı ödenir. Tazminatın talep edilebil- mesi, ölüm sebebine bağlı değildir. 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinde işçinin sadece ölümünden söz edilip ölüm nedenleri üzerinde durul- madığından, işçinin eceliyle ölmesi gibi ölümün üçüncü kişiler ya da işçinin kendi kusurlu davra- nışı veya intiharı sonucu ortaya çıkması, kıdem tazminatına hak kazanma noktasında sonuca etkili değildir.
İşçinin ölümü sebebiyle iş sözleşmesinin son bulması hâlinde kıdem tazminatı ka- nuni mirasçılarına ödenir.
İşçinin ölümü halinde mirasçılara yapılacak bir diğer ödeme Türk Borçlar Kanununda düzenlen- miştir. Buna göre işveren, işçinin sağ kalan eşine ve ergin olmayan çocuklarına, yoksa bakmakla yü- kümlü olduğu kişilere, ölüm gününden başlayarakbir aylık; hizmet ilişkisi beş yıldan uzun bir süre devam etmişse, iki aylık ücret tutarında bir ödeme yapmakla yükümlüdür (TBK m.440). Söz konusu ödeme uygulamada ölüm tazminatı olarak adlan- dırılmaktadır ve kıdem tazminatından bağımsız olarak değerlendirilmektedir. Bu sebeple kıdem tazminatında aranan bir yıllık kıdem şartı olmadan ödenebilmekte, bir yıllık asgari süreyi doldurmadan hayatını kaybeden işçi yakınları kıdem tazminatı alamasalar da anılan ölüm tazminatını alabilmek- tedirler. Aynı anlayışın doğal sonucu olarak, kıdem tazminatı için gereken kıdem şartını sağladıktan sonra ölen işçinin mirasçılarının, kıdem tazminatı yanında ölüm tazminatını da talep edebilecekleri kabul edilmektedir.
İşçinin sadece ölümü yeterli olup ölümün sebepleri önemli olmadığından işçinin eceliyle ölmesi gibi ölümün üçüncü kişi- ler ya da işçinin kendi kusurlu davranışı veya intiharı sonucu ortaya çıkması kıdem tazminatına hak kazanılmasında farklılık yaratmamaktadır.
İş sözleşmesinin fesih yoluyla sona erdirilme- sinde ise konuyu işçi ve işverenin feshi olarak iki başlık altına ele almak daha yararlı olur.
#10
SORU: İşveren Tarafından Uygulanan Fesih'i genel olarak anlatınız.
İşveren Tarafından Uygulanan Fesih'i genel olarak anlatınız.
CEVAP: İşveren Tarafından Uygulanan Fesih
Kıdem tazminatı bağlamında işverenlerce uy- gulanan fesih iki başlık altında toplanabilir. Bun- lardan ilki olan haklı nedenle derhâl (bildirim sürelerini beklemeden) fesih, İş Kanunu’nun 25. maddesinde düzenlenmiştir ve bir önceki ünitede belirtildiği üzere, fesih sebeplerinin çoğu ayrıntılı olarak sıralanmıştır.
Haklı sebeple derhâl fesihlerde, işverenin iş söz- leşmesini feshedebilmesi için, kural olarak, belli bir süre önceden işçiye ihbarda bulunması gerek- mez. Yasal sebebin ortaya çıkması hâlinde sözleşme derhâl feshedilebilir. Bununla birlikte kanun koyu- cu, sağlık sebeplerinde (m.25/I), zorlayıcı hâllerde (m.25/III) ve tutukluluk (m.25/IV) durumunda, işçinin mağduriyetini azaltmak için işverene bel- li bir süre bekleme yükümlülüğü getirmiş, feshin ancak bu süre sonunda yapılabilmesini sağlamıştır. Ancak bu hâller dışında fesih için bekleme gereği yoktur.
-dikkat-
Haklı nedenle derhâl fesihlerde, işverenin iş sözleşmesini feshedebilmesi için, kural olarak belli bir süre önceden işçiye ihtarda bulunul- ması gerekmez.
İşveren tarafından kullanılabilen ikinci fesih imkânı, süreli fesih olarak düzenlenmiştir. Kanu- nun 17. maddesinde yer alan ve hem işçi hem de işveren tarafından iş sözleşmesinin feshinde uyul- ması gereken bu hüküm, en genel fesih düzenle- mesidir. Bu fesih imkânından yararlanabilmek için her iki taraf da feshi belli bir süre önceden karşı tarafa bildirmek zorundadır. Belli bir süre önceden birdirim mükellefiyeti getiriyor olması sebebiyle bu fesih türüne uygulamada süreli (bildirimli) fesih adı verilmiştir. Bildirimli feshin işverence uygulan- ması hâlinde, en az bir yıl çalışması olan işçi kıdem tazminatı hakkı kazanabilmektedir.
İşveren Tarafından Uygulanan Fesih
Kıdem tazminatı bağlamında işverenlerce uy- gulanan fesih iki başlık altında toplanabilir. Bun- lardan ilki olan haklı nedenle derhâl (bildirim sürelerini beklemeden) fesih, İş Kanunu’nun 25. maddesinde düzenlenmiştir ve bir önceki ünitede belirtildiği üzere, fesih sebeplerinin çoğu ayrıntılı olarak sıralanmıştır.
Haklı sebeple derhâl fesihlerde, işverenin iş söz- leşmesini feshedebilmesi için, kural olarak, belli bir süre önceden işçiye ihbarda bulunması gerek- mez. Yasal sebebin ortaya çıkması hâlinde sözleşme derhâl feshedilebilir. Bununla birlikte kanun koyu- cu, sağlık sebeplerinde (m.25/I), zorlayıcı hâllerde (m.25/III) ve tutukluluk (m.25/IV) durumunda, işçinin mağduriyetini azaltmak için işverene bel- li bir süre bekleme yükümlülüğü getirmiş, feshin ancak bu süre sonunda yapılabilmesini sağlamıştır. Ancak bu hâller dışında fesih için bekleme gereği yoktur.
-dikkat-
Haklı nedenle derhâl fesihlerde, işverenin iş sözleşmesini feshedebilmesi için, kural olarak belli bir süre önceden işçiye ihtarda bulunul- ması gerekmez.
İşveren tarafından kullanılabilen ikinci fesih imkânı, süreli fesih olarak düzenlenmiştir. Kanu- nun 17. maddesinde yer alan ve hem işçi hem de işveren tarafından iş sözleşmesinin feshinde uyul- ması gereken bu hüküm, en genel fesih düzenle- mesidir. Bu fesih imkânından yararlanabilmek için her iki taraf da feshi belli bir süre önceden karşı tarafa bildirmek zorundadır. Belli bir süre önceden birdirim mükellefiyeti getiriyor olması sebebiyle bu fesih türüne uygulamada süreli (bildirimli) fesih adı verilmiştir. Bildirimli feshin işverence uygulan- ması hâlinde, en az bir yıl çalışması olan işçi kıdem tazminatı hakkı kazanabilmektedir.
#11
SORU: Haklı Sebeple Derhâl Fesih'i detaylı olarak anlatınız.
Haklı Sebeple Derhâl Fesih'i detaylı olarak anlatınız.
CEVAP: Haklı Sebeple Derhâl Fesih
Kanuni düzenlemeye göre, işçilerin iş sözleşme- lerinin işverence İş Kanunu’nun 25. maddesinin II. bendinde yer alan fesih sebepleri dışında bir nedenle feshi, bir yıl çalışmış olma şartıyla kıdem tazminatına hak kazandırır. Kıdem tazminatına hak kazanmayı engelleyen 25/II hükmünde yer alan fesih sebepleri, işçinin işverene yönelik “ahlaka adaba aykırı hâller ve benzerleri” eylemlerini içerir. Bunlar, önceki ünitede belirttiğimiz üzere, işçi ile işveren arasındaki güven ve sadakat ilişkisini sarsan ve çalışma barışını bozan sebeplerdir. Bu tür bir se- bebin varlığı hâlinde işçinin iş sözleşmesinin feshi, ona uygulanan bir yaptırım niteliğindedir ve doğal olarak böyle bir hâlde işçi kıdem tazminatını talep hakkını kaybeder.
Her ne kadar ilgili 14. maddede, 25/II kapsamı dışındaki fesihler ifadesi kullanılmış olsa da işveren tarafından yapıldığı hâlde 25/II kapsamına girme- yen, ancak buna rağmen işçinin kıdem tazmina- tı hakkını ortadan kaldıran bir fesih sebebi daha düzenlenmiştir. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda yer alan kanun dışı grev hâlinde, işverene iş sözleşmelerini fesih hakkı ta- nınmıştır ki bu fesih işçilerin kıdem tazminatı hak- larını kaybetmelerine neden olur.
İşverenin İş Kanunu’nun 25/II bendi kapsamı dışında kalan fesih hâllerinin neyi ifade ettiği ka- nunda açıklanmamıştır. Bundan anlaşılması gere- ken, işverenin 25. maddenin diğer bentlerine göre yani I, III ve IV. bentlere göre uyguladığı fesihler ile aynı Kanunun 17. maddesine dayalı olarak yaptığı bildirim sürelerine uygun süreli fesihlerdir. Şüphe- siz iş güvencesi kapsamına dâhil işçinin bildirimli olarak işten çıkarılması hâlinde de, yani 18 ila 21. maddelere göre yapılan geçerli fesihlerde de bir yıl kıdemi olan işçinin kıdem tazminatı hakkı vardır.
İşverenin 25/I kapsamında uyguladığı fesih, iş- çinin sağlık sorunları sebebiyle işine gelememesi- ne bağlı olarak uygulanır. Aynı düzenlemenin III. bendindeki fesih gerekçesi ise, işçinin zorlayıcı se- beplerle (örneğin evinde yangın çıkması) işine bir haftadan fazla devam edememesine ilişkindir. Bu hâlde işveren, birinci haftanın sonunda iş sözleşme- sini feshedebilir. Düzenlemenin IV. bendi ise, işçi- nin gözaltına alınması veya tutuklanması sebebiyle işine devamsızlığını fesih sebebi saymış ve kanunun öngördüğü süreyi aşan devamsızlığın iş sözleşme- sinin feshine neden olabileceğini belirtmiştir. Söz konusu her üç hâlde de işçi, iş sözleşmesi haklı ne- denle derhâl feshedilmiş olsa da, bir yıl çalışmış ol- ması koşuluyla kıdem tazminatı talep edebilir.
dikkat
İşveren, iş sözleşmesini İş Kanunu’nun 25/I’de be- lirtilen sağlık sebepleri, 25/III’de belirtilen zorlayı- cı sebeplerle 25/IV’de yer alan sebeplere dayalı ola- rak feshetmişse işçisine kıdem tazminatı ödemek zorunda iken, işçisinin iş sözleşmesini Kanunun 25/II’de belirtilen ahlak ve iyiniyet kurallarına ay- kırılık sebebiyle feshetmişse kıdem tazminatı öde- mek zorunda değildir.
Haklı Sebeple Derhâl Fesih
Kanuni düzenlemeye göre, işçilerin iş sözleşme- lerinin işverence İş Kanunu’nun 25. maddesinin II. bendinde yer alan fesih sebepleri dışında bir nedenle feshi, bir yıl çalışmış olma şartıyla kıdem tazminatına hak kazandırır. Kıdem tazminatına hak kazanmayı engelleyen 25/II hükmünde yer alan fesih sebepleri, işçinin işverene yönelik “ahlaka adaba aykırı hâller ve benzerleri” eylemlerini içerir. Bunlar, önceki ünitede belirttiğimiz üzere, işçi ile işveren arasındaki güven ve sadakat ilişkisini sarsan ve çalışma barışını bozan sebeplerdir. Bu tür bir se- bebin varlığı hâlinde işçinin iş sözleşmesinin feshi, ona uygulanan bir yaptırım niteliğindedir ve doğal olarak böyle bir hâlde işçi kıdem tazminatını talep hakkını kaybeder.
Her ne kadar ilgili 14. maddede, 25/II kapsamı dışındaki fesihler ifadesi kullanılmış olsa da işveren tarafından yapıldığı hâlde 25/II kapsamına girme- yen, ancak buna rağmen işçinin kıdem tazmina- tı hakkını ortadan kaldıran bir fesih sebebi daha düzenlenmiştir. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda yer alan kanun dışı grev hâlinde, işverene iş sözleşmelerini fesih hakkı ta- nınmıştır ki bu fesih işçilerin kıdem tazminatı hak- larını kaybetmelerine neden olur.
İşverenin İş Kanunu’nun 25/II bendi kapsamı dışında kalan fesih hâllerinin neyi ifade ettiği ka- nunda açıklanmamıştır. Bundan anlaşılması gere- ken, işverenin 25. maddenin diğer bentlerine göre yani I, III ve IV. bentlere göre uyguladığı fesihler ile aynı Kanunun 17. maddesine dayalı olarak yaptığı bildirim sürelerine uygun süreli fesihlerdir. Şüphe- siz iş güvencesi kapsamına dâhil işçinin bildirimli olarak işten çıkarılması hâlinde de, yani 18 ila 21. maddelere göre yapılan geçerli fesihlerde de bir yıl kıdemi olan işçinin kıdem tazminatı hakkı vardır.
İşverenin 25/I kapsamında uyguladığı fesih, iş- çinin sağlık sorunları sebebiyle işine gelememesi- ne bağlı olarak uygulanır. Aynı düzenlemenin III. bendindeki fesih gerekçesi ise, işçinin zorlayıcı se- beplerle (örneğin evinde yangın çıkması) işine bir haftadan fazla devam edememesine ilişkindir. Bu hâlde işveren, birinci haftanın sonunda iş sözleşme- sini feshedebilir. Düzenlemenin IV. bendi ise, işçi- nin gözaltına alınması veya tutuklanması sebebiyle işine devamsızlığını fesih sebebi saymış ve kanunun öngördüğü süreyi aşan devamsızlığın iş sözleşme- sinin feshine neden olabileceğini belirtmiştir. Söz konusu her üç hâlde de işçi, iş sözleşmesi haklı ne- denle derhâl feshedilmiş olsa da, bir yıl çalışmış ol- ması koşuluyla kıdem tazminatı talep edebilir.
dikkat
İşveren, iş sözleşmesini İş Kanunu’nun 25/I’de be- lirtilen sağlık sebepleri, 25/III’de belirtilen zorlayı- cı sebeplerle 25/IV’de yer alan sebeplere dayalı ola- rak feshetmişse işçisine kıdem tazminatı ödemek zorunda iken, işçisinin iş sözleşmesini Kanunun 25/II’de belirtilen ahlak ve iyiniyet kurallarına ay- kırılık sebebiyle feshetmişse kıdem tazminatı öde- mek zorunda değildir.
#12
SORU: Süreli Fesih'i detaylı olarak açıklayınız.
Süreli Fesih'i detaylı olarak açıklayınız.
CEVAP: Süreli Fesih
İşverence uygulanan diğer fesih türü olan 17. madde kapsamındaki süreli fesih de en az bir yıl çalışması olan işçilere kıdem tazminatı hakkı verir. Belirsiz süreli iş sözleşmelerinde uygulanan bu fe- sih usulü, objektif neden olmadığı hâlde zincirleme yapılan belirli süreli sözleşmelerin (belirsiz süreliye dönüşmüş sayılmaları sebebiyle) işveren tarafından feshinde de arandığından, buna aykırılık bu tür işçilere de bir yıl çalışmış olmaları hâlinde kıdem tazminatı hakkı sunar.
İşverenin bildirim süreli feshinin işçiye kıdem tazminatı hak kazandıracağı açık olsa da özelleş- tirme bağlamında konu sık sık yargı önüne taşın- mıştır. Bu bağlamda uygulamada çıkan sorunlar- dan biri, çalışanların statü değişikliği konusunda yaşanmaktadır. Ülkemizde ekonomik gerekçelerle uygulanan özelleştirmeler kapsamında işten çıkarı- lan ya da statüsü değiştirilen çok sayıda çalışan bu- lunmaktadır. Bu çalışanlardan memur statüsünde olanların durumu, İş Kanunu’nun ilgi alanı dışında kalmaktadır. Kamu görevi yürüten bu personelin özlük hakları çeşitli özel kanunlarla düzenlenmiştir. Bununla birlikte çeşitli kamu kuruluşlarında görev yapan işçilerin, değişik sebeplerle memur statüsüne geçmeleri kıdem tazminatı bağlamında hukuksal sorunlar yaratmaktadır. Sorunun temelinde işçi- likten memuriyete geçişin kıdem tazminatı hakkı doğurup doğurmayacağı tartışması yatmaktadır. İşçinin memuriyete geçişinin iş sözleşmesini ne şekilde sona erdirdiği konusunda görüş farklılıkla- rı yaşanmaktadır. Yargıtay değişik gerekçelerle bu konuda farklı kararlar vermiştir. Bazı olaylarda işçi statüsünden memur statüsüne geçirilmeyi kıdem tazminatı hakkı doğuran bir sebep olarak görür- ken, bazı olaylarda bu gelişmenin kıdem tazminatı hakkı doğurmayacağını, eski kıdemi memuriyette değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmiştir.
Yine özelleştirmeler bağlamında karşılaşılan bir diğer sorun, işçilerin özelleştirme öncesi ve sonra- sı geçen çalışmalarının nasıl değerlendirileceğine ilişkindir. Yargıtay bu tür olaylarda, çalışmanın aralıksız geçtiği görüşünden hareketle kıdem sü- resinin toplanacağına karar vermiştir (Yarg. 9HD. 19.9.2005, 28296/30532).
Süreli Fesih
İşverence uygulanan diğer fesih türü olan 17. madde kapsamındaki süreli fesih de en az bir yıl çalışması olan işçilere kıdem tazminatı hakkı verir. Belirsiz süreli iş sözleşmelerinde uygulanan bu fe- sih usulü, objektif neden olmadığı hâlde zincirleme yapılan belirli süreli sözleşmelerin (belirsiz süreliye dönüşmüş sayılmaları sebebiyle) işveren tarafından feshinde de arandığından, buna aykırılık bu tür işçilere de bir yıl çalışmış olmaları hâlinde kıdem tazminatı hakkı sunar.
İşverenin bildirim süreli feshinin işçiye kıdem tazminatı hak kazandıracağı açık olsa da özelleş- tirme bağlamında konu sık sık yargı önüne taşın- mıştır. Bu bağlamda uygulamada çıkan sorunlar- dan biri, çalışanların statü değişikliği konusunda yaşanmaktadır. Ülkemizde ekonomik gerekçelerle uygulanan özelleştirmeler kapsamında işten çıkarı- lan ya da statüsü değiştirilen çok sayıda çalışan bu- lunmaktadır. Bu çalışanlardan memur statüsünde olanların durumu, İş Kanunu’nun ilgi alanı dışında kalmaktadır. Kamu görevi yürüten bu personelin özlük hakları çeşitli özel kanunlarla düzenlenmiştir. Bununla birlikte çeşitli kamu kuruluşlarında görev yapan işçilerin, değişik sebeplerle memur statüsüne geçmeleri kıdem tazminatı bağlamında hukuksal sorunlar yaratmaktadır. Sorunun temelinde işçi- likten memuriyete geçişin kıdem tazminatı hakkı doğurup doğurmayacağı tartışması yatmaktadır. İşçinin memuriyete geçişinin iş sözleşmesini ne şekilde sona erdirdiği konusunda görüş farklılıkla- rı yaşanmaktadır. Yargıtay değişik gerekçelerle bu konuda farklı kararlar vermiştir. Bazı olaylarda işçi statüsünden memur statüsüne geçirilmeyi kıdem tazminatı hakkı doğuran bir sebep olarak görür- ken, bazı olaylarda bu gelişmenin kıdem tazminatı hakkı doğurmayacağını, eski kıdemi memuriyette değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmiştir.
Yine özelleştirmeler bağlamında karşılaşılan bir diğer sorun, işçilerin özelleştirme öncesi ve sonra- sı geçen çalışmalarının nasıl değerlendirileceğine ilişkindir. Yargıtay bu tür olaylarda, çalışmanın aralıksız geçtiği görüşünden hareketle kıdem sü- resinin toplanacağına karar vermiştir (Yarg. 9HD. 19.9.2005, 28296/30532).
#13
SORU: Haksız Fesih ve Geçersiz Fesih'i detaylarıyla birlikte açıklayınız.
Haksız Fesih ve Geçersiz Fesih'i detaylarıyla birlikte açıklayınız.
CEVAP: Haksız Fesih ve Geçersiz Fesih
İşverenler tarafından iş sözleşmesinin haksız fes- hi, işten çıkarılan işçiye en az bir yıl kıdemi olması hâlinde kıdem tazminatı hakkı kazandır. Uygula- mada bu durum genelde 25/II kapsamında yapı- lan fesihlerle ilgili olarak yargı önüne gelir. İşçinin ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı eylemleri ya da benzeri davranışları olduğu iddasıyla ve derhâl iş- ten çıkarıldığı olaylarda işveren, iddia ettiği fesih nedenini ispatlamak durumundadır. İşçi tarafın- dan açılan davada, fesih sebebinin işveren tarafın- dan ispatlanamaması hâlinde veya iddia edilen ne- denin gerçekleşmediğinin anlaşılması durumunda fesih haksız sayılır. Bu durumda da işçi, en az bir yıl kıdeme sahip ise kıdem tazminatına hak kazanır. Hatta bu hâlde yukarıda da bahsettiğimiz üzere, haksız feshe usulsüz feshin sonuçları uygulanaca- ğından işçi ihbar tazminatını da talep edebilir.
İşverenlerin geçersiz sayılan fesihlerinde de bir yıl kıdemi olan işçi kıdem tazminatı hakkı kaza- nır. Gerçekten de iş güvencesi kapsamındaki bir işçi, bir önceki ünitede açıklandığı üzere, ancak geçerli nedenlerin varlığı hâlinde işten çıkarılabilir. Geçerli nedenlerin olmaması hâlinde işçi, açacağı işe iade davası ile feshin geçersizliğini ve işine iade edilmesini sağlayabilir. Bu hâlde işçinin işe iade ve ona bağlanan haklar dışında, ayrı bir dava ile işçilik alacaklarını da talep edebilmesi mümkündür. Yani işçi, işe iade davası dışında açacağı diğer bir dava ile örneğin ödenmeyen fazla çalışma ücretlerini, ikra- miyelerini, sosyal haklarını, kullandırılmayan yıllık ücretli izin alacaklarını, ihbar tazminatını ve kıdem tazminatını işverenden talep edebilir. Kıdem taz- minatının talep edilebilmesi için iş güvencesine
tabi işçinin maruz kaldığı feshin bildirimli fesih olması şart değildir. Aynı işçinin iş sözleşmesinin (haksız) derhâl feshi hâlinde de işe iadeyi talep hakkı olduğu göz önüne alınırsa işçi bu kapsamda açacağı ayrı bir işçilik alacağı davasıyla da kıdem tazminatını talep edebilir.
İş güvencesi kapsamı dışında kalan işçinin belir- siz süreli iş sözleşmesinin, işverence kötüniyetle fes- hedilmiş olabileceği, bir önceki ünitede açıklanmış- tı. Bu tür olaylarda genelde, işverenin kötüniyetli olsa da fesih usulüne uygun davrandığı, işçiye hak ettiği tazminatları ödediği görülmektedir. Ancak işverenin, kötüniyetle hareket ettiği bir olayda, iş- çisini işten çıkarırken kıdem tazminatını da verme- miş olması mümkündür. Örneğin işveren, kendisi- ni SGK’ya şikayet ettiği için işten çıkardığı işçisine, bir yıldan fazla çalıştığı hâlde kıdem tazminatını da ödememiş ise işçi, talep edebileceği kötüniyet taz- minatı dışında kıdem tazminatı da isteyebilir.
dikkat
Belirli süreli iş sözleşmesi işverence haksız fes- hedilen işçi bir yıl çalışmış olması koşuluyla kıdem tazminatına hak kazanabilir.
Belirli süreli iş sözleşmeleri, sürenin bitmesi sebebiyle sona erdiğinde işçiye kıdem tazminatı hakkı doğurmaz. Zira kıdem tazminatı, yukarıda da belirtildiği gibi feshe bağlı bir haktır ve süre- nin dolması sebebiyle sona erme bir fesih değildir. Buna karşın belirli süreli iş sözleşmesi işverence haksız feshedilen işçi, bir yıl çalışmış olması koşuluyla kı- dem tazminatına hak kazanabilir. Örneğin iki yıl- lık belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçinin söz- leşmesi onsekiz ay sonra işveren tarafından haksız feshedildiğinde işçi, kıdem tazminatı talep edebilir.
Haksız Fesih ve Geçersiz Fesih
İşverenler tarafından iş sözleşmesinin haksız fes- hi, işten çıkarılan işçiye en az bir yıl kıdemi olması hâlinde kıdem tazminatı hakkı kazandır. Uygula- mada bu durum genelde 25/II kapsamında yapı- lan fesihlerle ilgili olarak yargı önüne gelir. İşçinin ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı eylemleri ya da benzeri davranışları olduğu iddasıyla ve derhâl iş- ten çıkarıldığı olaylarda işveren, iddia ettiği fesih nedenini ispatlamak durumundadır. İşçi tarafın- dan açılan davada, fesih sebebinin işveren tarafın- dan ispatlanamaması hâlinde veya iddia edilen ne- denin gerçekleşmediğinin anlaşılması durumunda fesih haksız sayılır. Bu durumda da işçi, en az bir yıl kıdeme sahip ise kıdem tazminatına hak kazanır. Hatta bu hâlde yukarıda da bahsettiğimiz üzere, haksız feshe usulsüz feshin sonuçları uygulanaca- ğından işçi ihbar tazminatını da talep edebilir.
İşverenlerin geçersiz sayılan fesihlerinde de bir yıl kıdemi olan işçi kıdem tazminatı hakkı kaza- nır. Gerçekten de iş güvencesi kapsamındaki bir işçi, bir önceki ünitede açıklandığı üzere, ancak geçerli nedenlerin varlığı hâlinde işten çıkarılabilir. Geçerli nedenlerin olmaması hâlinde işçi, açacağı işe iade davası ile feshin geçersizliğini ve işine iade edilmesini sağlayabilir. Bu hâlde işçinin işe iade ve ona bağlanan haklar dışında, ayrı bir dava ile işçilik alacaklarını da talep edebilmesi mümkündür. Yani işçi, işe iade davası dışında açacağı diğer bir dava ile örneğin ödenmeyen fazla çalışma ücretlerini, ikra- miyelerini, sosyal haklarını, kullandırılmayan yıllık ücretli izin alacaklarını, ihbar tazminatını ve kıdem tazminatını işverenden talep edebilir. Kıdem taz- minatının talep edilebilmesi için iş güvencesine
tabi işçinin maruz kaldığı feshin bildirimli fesih olması şart değildir. Aynı işçinin iş sözleşmesinin (haksız) derhâl feshi hâlinde de işe iadeyi talep hakkı olduğu göz önüne alınırsa işçi bu kapsamda açacağı ayrı bir işçilik alacağı davasıyla da kıdem tazminatını talep edebilir.
İş güvencesi kapsamı dışında kalan işçinin belir- siz süreli iş sözleşmesinin, işverence kötüniyetle fes- hedilmiş olabileceği, bir önceki ünitede açıklanmış- tı. Bu tür olaylarda genelde, işverenin kötüniyetli olsa da fesih usulüne uygun davrandığı, işçiye hak ettiği tazminatları ödediği görülmektedir. Ancak işverenin, kötüniyetle hareket ettiği bir olayda, iş- çisini işten çıkarırken kıdem tazminatını da verme- miş olması mümkündür. Örneğin işveren, kendisi- ni SGK’ya şikayet ettiği için işten çıkardığı işçisine, bir yıldan fazla çalıştığı hâlde kıdem tazminatını da ödememiş ise işçi, talep edebileceği kötüniyet taz- minatı dışında kıdem tazminatı da isteyebilir.
dikkat
Belirli süreli iş sözleşmesi işverence haksız fes- hedilen işçi bir yıl çalışmış olması koşuluyla kıdem tazminatına hak kazanabilir.
Belirli süreli iş sözleşmeleri, sürenin bitmesi sebebiyle sona erdiğinde işçiye kıdem tazminatı hakkı doğurmaz. Zira kıdem tazminatı, yukarıda da belirtildiği gibi feshe bağlı bir haktır ve süre- nin dolması sebebiyle sona erme bir fesih değildir. Buna karşın belirli süreli iş sözleşmesi işverence haksız feshedilen işçi, bir yıl çalışmış olması koşuluyla kı- dem tazminatına hak kazanabilir. Örneğin iki yıl- lık belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçinin söz- leşmesi onsekiz ay sonra işveren tarafından haksız feshedildiğinde işçi, kıdem tazminatı talep edebilir.
#14
SORU: İşçi Tarafından Uygulanan Fesih nedir?
İşçi Tarafından Uygulanan Fesih nedir?
CEVAP: İşçi Tarafından Uygulanan Fesih
İş Kanunu’nda işçiye verilen fesih hakkı, süreli ve derhâl fesih hakkı olarak iki başlık altında top- lanabilir. Ancak çalışmanın bu aşamasında konuyu daha anlaşılır kılabilmek için işçi tarafından baş- vurulan fesihleri, fesih yöntemine göre değil fesih sebeplerine göre sıralamayı tercih ettik. Bu anla- yışla, aşağıda yer verilen fesih sebeplerinde işçinin başvurması gereken fesih usulü ise ilgili fesih sebebi içinde ayrıca ele alınmıştır.
İşçi Tarafından Uygulanan Fesih
İş Kanunu’nda işçiye verilen fesih hakkı, süreli ve derhâl fesih hakkı olarak iki başlık altında top- lanabilir. Ancak çalışmanın bu aşamasında konuyu daha anlaşılır kılabilmek için işçi tarafından baş- vurulan fesihleri, fesih yöntemine göre değil fesih sebeplerine göre sıralamayı tercih ettik. Bu anla- yışla, aşağıda yer verilen fesih sebeplerinde işçinin başvurması gereken fesih usulü ise ilgili fesih sebebi içinde ayrıca ele alınmıştır.
#15
SORU: İşçinin Süreli Feshi nedir? Detaylı olarak açıklayınız.
İşçinin Süreli Feshi nedir? Detaylı olarak açıklayınız.
CEVAP: İşçinin Süreli Feshi
Kıdem tazminatına ilişkin 14. madde hükmün- den hareket edildiğinde, işçinin iş sözleşmesini bil- dirim sürelerine uyarak feshi (istifası) kıdem tazmi- natı hakkı doğurmaz. Ancak 14. madde bu konuda bir takım istisnalar getirmiştir. Aşağıda yer verece- ğimiz bu istisnai hâllerde işçi, evlenme, askerlik ve emeklilik sebeplerinden biriyle istifa ettiğinde kı- dem tazminatı hakkı elde edebilmektedir.
dikkat
İş sözleşmesinin işçi tarafından süreli feshi hâlinde işçiye kıdem tazminatı ödenmez.
Bununla birlikte söz konusu istisnai hâller ya- nında taraflar, karşılıklı yapacakları anlaşmayla ge- nel olarak istifa hâlinde dahi kıdem tazminatı öde- nebileceğini kararlaştırabilirler. Uygulamada çok seyrek görülen bu durum, daha ziyade işverenle pazarlık gücü olan vasıflı işçiler tarafından elde edi- lebilmektedir. Ancak uzun süre yanında çalıştırdığı işçisinin işten ayrılma talebini olumlu karşılayan ve işçinin emeğine saygı duyan bazı işverenlerin de, sadakatle yıllardır sürdürdüğü hizmetlerinin, işye- rine olan katkısının, geride bıraktığı olumlu izlerin bir karşılığı olarak nadiren de olsa kendisine kıdem tazminatı ödedikleri görülebilmektedir.
dikkat
İş sözleşmesinin işçi tarafından süreli feshi hâlinde işçiye kıdem tazminatı ödenme- mekle birlikte taraflar, karşıllıklı yapacakları anlaşmayla istifa hâlinde dahi kıdem tazmi- natı ödenmesini kararlaştırabilirler.
İstifa hâlinde kıdem tazminatına hak kazanı- labilmesine imkân veren uygulama, Türk hukuk siteminde uzun süredir kıdem tazminatı fonu bağ- lamında tartışılmaktadır. Nitekim fonun kurulma- sından sonra, belli kıdem süresine ulaşmış işçilerin istifalarında dahi kıdem tazminatı alınabilmesine imkân veren bir düzenleme getirileceği tahmin edilmektedir. Zira 2002 yılında hazırlanan ancak yasalaşamayan kıdem tazminatı fonu taslağında bu yönde bir hükme yer verilmiş ve adına en az 10 yıl kıdem tazminatı fonuna prim ödenen işçilerin istekleriyle işten ayrıldıklarında dahi kıdem tazmi- natı alabilecekleri düzenlenmişti. Kıdem tazminatı fonuna ilişkin kanun tasarısı çalışmaları hâlen sür- mektedir fakat henüz konuyu ilgilendiren herhangi bir kanun çıkarılmamıştır.
İşçinin Süreli Feshi
Kıdem tazminatına ilişkin 14. madde hükmün- den hareket edildiğinde, işçinin iş sözleşmesini bil- dirim sürelerine uyarak feshi (istifası) kıdem tazmi- natı hakkı doğurmaz. Ancak 14. madde bu konuda bir takım istisnalar getirmiştir. Aşağıda yer verece- ğimiz bu istisnai hâllerde işçi, evlenme, askerlik ve emeklilik sebeplerinden biriyle istifa ettiğinde kı- dem tazminatı hakkı elde edebilmektedir.
dikkat
İş sözleşmesinin işçi tarafından süreli feshi hâlinde işçiye kıdem tazminatı ödenmez.
Bununla birlikte söz konusu istisnai hâller ya- nında taraflar, karşılıklı yapacakları anlaşmayla ge- nel olarak istifa hâlinde dahi kıdem tazminatı öde- nebileceğini kararlaştırabilirler. Uygulamada çok seyrek görülen bu durum, daha ziyade işverenle pazarlık gücü olan vasıflı işçiler tarafından elde edi- lebilmektedir. Ancak uzun süre yanında çalıştırdığı işçisinin işten ayrılma talebini olumlu karşılayan ve işçinin emeğine saygı duyan bazı işverenlerin de, sadakatle yıllardır sürdürdüğü hizmetlerinin, işye- rine olan katkısının, geride bıraktığı olumlu izlerin bir karşılığı olarak nadiren de olsa kendisine kıdem tazminatı ödedikleri görülebilmektedir.
dikkat
İş sözleşmesinin işçi tarafından süreli feshi hâlinde işçiye kıdem tazminatı ödenme- mekle birlikte taraflar, karşıllıklı yapacakları anlaşmayla istifa hâlinde dahi kıdem tazmi- natı ödenmesini kararlaştırabilirler.
İstifa hâlinde kıdem tazminatına hak kazanı- labilmesine imkân veren uygulama, Türk hukuk siteminde uzun süredir kıdem tazminatı fonu bağ- lamında tartışılmaktadır. Nitekim fonun kurulma- sından sonra, belli kıdem süresine ulaşmış işçilerin istifalarında dahi kıdem tazminatı alınabilmesine imkân veren bir düzenleme getirileceği tahmin edilmektedir. Zira 2002 yılında hazırlanan ancak yasalaşamayan kıdem tazminatı fonu taslağında bu yönde bir hükme yer verilmiş ve adına en az 10 yıl kıdem tazminatı fonuna prim ödenen işçilerin istekleriyle işten ayrıldıklarında dahi kıdem tazmi- natı alabilecekleri düzenlenmişti. Kıdem tazminatı fonuna ilişkin kanun tasarısı çalışmaları hâlen sür- mektedir fakat henüz konuyu ilgilendiren herhangi bir kanun çıkarılmamıştır.
#16
SORU: Muvazzaf Askerlik Nedeniyle Fesih'i anlatınız.
Muvazzaf Askerlik Nedeniyle Fesih'i anlatınız.
CEVAP: Muvazzaf Askerlik Nedeniyle Fesih
Muvazzaf askerlik görevini yerine getirmek için istifa eden ve en az bir yıllık çalışması olan işçi kı- dem tazminatı alma hakkı elde eder. Söz konusu askerlik yükümlülüğünün, kısa ya da uzun dönem olması sonucu değiştirmez. Yargıtay uygulaması da bu yöndedir. Önemli olan işçinin “muvazzaf asker- lik” amacıyla istifa etmiş olmasıdır. O sebeple ma- nevra sebebiyle silah altına alınan işçinin, askerlik gerekçesine dayanarak kıdem tazminatı talep hakkı yoktur. Buna karşın, muvazzaf askerlik ödevi dı- şında manevra veya bir başka nedenle silah altına alınma hâlinde, işe devam edilemeyen süre iki ayı (veya işçinin çalıştığı her yıl için 2 gün eklendiğin- de en çok doksan günü) geçerse, iş sözleşmesi İş Kanunu’nun 31. maddesi hükmü uyarınca işveren- ce feshedilmiş sayılır. Söz konusu fesih, 25/II hük- mü kapsamında yapılmış bir fesih sayılamayacağın- dan, 1475 sayılı Kanun’un 14. maddesi hükümleri uyarınca (farklı bir gerekçeyle) bu hâlde de kıdem tazminatı ödenmelidir.
Muvazzaf askerlik görevini yerine ge- tirmek için istifa eden ve en az bir yıllık çalışması olan işçi kıdem tazminatı alma hakkı elde eder.
İstifaya rağmen kıdem tazminatı hakkı kazan- dırıyor olması, uygulamada bazı işçiler tarafından askerlik yükümlülüğü gerekçesinin kötüye kulla- nılmasına neden olmaktadır. Bazı işçilerin askerlik gerekçesi ile işten ayrılıp tazminatlarını aldıkları hâlde, askere gitmedikleri görülmektedir. Bu sorun yargıya da çeşitli defalar intikal etmiştir. Konuya ilişkin olarak verdiği kararlarında Yargıtay, tazmi- natını almasına rağmen uzun süre geçtiği hâlde askere gitmeyen işçinin iş sözleşmesini feshini as- kerlik gerekçesine dayandıramayacağına karar ver- miştir. O sebeple askerlik gerekçesi ile işten ayrılan- ların makul kabul edilebilecek bir süre içinde askere gitmeleri beklenmektedir. Makul süreden anlaşıl- ması gereken ise her olayın özelliğine göre belirle- nir. O sebeple askerlik sebebiyle işten ayrılmasına rağmen uzun süre askere gitmeyen, hatta başka bir işte çalışmaya başlayan işçinin, istifasını askerlik yükümlülüğüne dayandırmış olması kabul görmez. Ancak askeri birimlerin tasarrufu nedeniyle yaşa- nan gecikmeler, işçilere yüklenmemelidir. O se- beple, işçinin muvazzaf askerlik celp döneminden makul bir süre önce ayrılması da kabul edilebilmeli ve işçiye hak ettiği kıdem tazminatı ödenmelidir.
Uygulamada işini kaybetmek istemeyen bazı işçilerin askerliği fesih gerekçesi yapmak isteme- dikleri ya da vasıflı personelini askerlik sebebiyle elinden kaçırmak istemeyen işverenlerin bu gerek- çeyle personel kaybını göze alamadıkları görülmek- tedir. Bu gibi hâllerde tarafların anlaşarak askerlik süresi boyunca iş sözleşmesini askıya alabilmelerine bir engel yoktur. Hatta bazı kısa dönem askerlik hâllerinde işverenler, vasıflı işçilerini işten çıkarmak yerine onlara ücretli izin vermektedirler. Bu tür hâllerde iş sözleşmesi devam etmiş sayılacağından işçinin kıdem tazminatı hakkı doğmaz. Fakat aynı anlayışın doğal sonucu olarak, askerlikte geçen sü- renin kıdem süresine eklenmesi gerekir.
Muvazzaf askerlik sebebiyle işten ayrılan işçinin iş sözleşmesini fesih usulü, kanundaki fesih usulle- rinden birine girmek zorundadır. Kanundaki fesih usullerinin bildirim süreli veya derhâl olmak üzere ikiye ayrıldığı düşünüldüğünde, muvazzaf askerlik sebebiyle yapılacak feshin bildirim önellerine uy- gun olması gerekir. Zira anılan sebep, derhâl feshi düzenleyen 24. maddedeki üç bende de giremez.
Dahası askerlik yükümlülüğü, aniden ortaya çıkan ve işçiyi derhâl feshe zorlayacak bir durum değildir. Aksine önceden öngörülebilen bir tarihte yerine getirilmektedir. Bu sebeple askere gidecek işçinin, iş sözleşmesini bildirim sürelerine uyarak sona er- dirmesi, işvereni de zorda bırakmayacak hukuka uygun çözümdür. Ancak Yargıtay uygulamasında, bu noktada farklı sonuca varılmakta ve askere gi- den işçinin iş sözleşmesini derhâl feshedebileceği kabul edilmektedir.
Muvazzaf Askerlik Nedeniyle Fesih
Muvazzaf askerlik görevini yerine getirmek için istifa eden ve en az bir yıllık çalışması olan işçi kı- dem tazminatı alma hakkı elde eder. Söz konusu askerlik yükümlülüğünün, kısa ya da uzun dönem olması sonucu değiştirmez. Yargıtay uygulaması da bu yöndedir. Önemli olan işçinin “muvazzaf asker- lik” amacıyla istifa etmiş olmasıdır. O sebeple ma- nevra sebebiyle silah altına alınan işçinin, askerlik gerekçesine dayanarak kıdem tazminatı talep hakkı yoktur. Buna karşın, muvazzaf askerlik ödevi dı- şında manevra veya bir başka nedenle silah altına alınma hâlinde, işe devam edilemeyen süre iki ayı (veya işçinin çalıştığı her yıl için 2 gün eklendiğin- de en çok doksan günü) geçerse, iş sözleşmesi İş Kanunu’nun 31. maddesi hükmü uyarınca işveren- ce feshedilmiş sayılır. Söz konusu fesih, 25/II hük- mü kapsamında yapılmış bir fesih sayılamayacağın- dan, 1475 sayılı Kanun’un 14. maddesi hükümleri uyarınca (farklı bir gerekçeyle) bu hâlde de kıdem tazminatı ödenmelidir.
Muvazzaf askerlik görevini yerine ge- tirmek için istifa eden ve en az bir yıllık çalışması olan işçi kıdem tazminatı alma hakkı elde eder.
İstifaya rağmen kıdem tazminatı hakkı kazan- dırıyor olması, uygulamada bazı işçiler tarafından askerlik yükümlülüğü gerekçesinin kötüye kulla- nılmasına neden olmaktadır. Bazı işçilerin askerlik gerekçesi ile işten ayrılıp tazminatlarını aldıkları hâlde, askere gitmedikleri görülmektedir. Bu sorun yargıya da çeşitli defalar intikal etmiştir. Konuya ilişkin olarak verdiği kararlarında Yargıtay, tazmi- natını almasına rağmen uzun süre geçtiği hâlde askere gitmeyen işçinin iş sözleşmesini feshini as- kerlik gerekçesine dayandıramayacağına karar ver- miştir. O sebeple askerlik gerekçesi ile işten ayrılan- ların makul kabul edilebilecek bir süre içinde askere gitmeleri beklenmektedir. Makul süreden anlaşıl- ması gereken ise her olayın özelliğine göre belirle- nir. O sebeple askerlik sebebiyle işten ayrılmasına rağmen uzun süre askere gitmeyen, hatta başka bir işte çalışmaya başlayan işçinin, istifasını askerlik yükümlülüğüne dayandırmış olması kabul görmez. Ancak askeri birimlerin tasarrufu nedeniyle yaşa- nan gecikmeler, işçilere yüklenmemelidir. O se- beple, işçinin muvazzaf askerlik celp döneminden makul bir süre önce ayrılması da kabul edilebilmeli ve işçiye hak ettiği kıdem tazminatı ödenmelidir.
Uygulamada işini kaybetmek istemeyen bazı işçilerin askerliği fesih gerekçesi yapmak isteme- dikleri ya da vasıflı personelini askerlik sebebiyle elinden kaçırmak istemeyen işverenlerin bu gerek- çeyle personel kaybını göze alamadıkları görülmek- tedir. Bu gibi hâllerde tarafların anlaşarak askerlik süresi boyunca iş sözleşmesini askıya alabilmelerine bir engel yoktur. Hatta bazı kısa dönem askerlik hâllerinde işverenler, vasıflı işçilerini işten çıkarmak yerine onlara ücretli izin vermektedirler. Bu tür hâllerde iş sözleşmesi devam etmiş sayılacağından işçinin kıdem tazminatı hakkı doğmaz. Fakat aynı anlayışın doğal sonucu olarak, askerlikte geçen sü- renin kıdem süresine eklenmesi gerekir.
Muvazzaf askerlik sebebiyle işten ayrılan işçinin iş sözleşmesini fesih usulü, kanundaki fesih usulle- rinden birine girmek zorundadır. Kanundaki fesih usullerinin bildirim süreli veya derhâl olmak üzere ikiye ayrıldığı düşünüldüğünde, muvazzaf askerlik sebebiyle yapılacak feshin bildirim önellerine uy- gun olması gerekir. Zira anılan sebep, derhâl feshi düzenleyen 24. maddedeki üç bende de giremez.
Dahası askerlik yükümlülüğü, aniden ortaya çıkan ve işçiyi derhâl feshe zorlayacak bir durum değildir. Aksine önceden öngörülebilen bir tarihte yerine getirilmektedir. Bu sebeple askere gidecek işçinin, iş sözleşmesini bildirim sürelerine uyarak sona er- dirmesi, işvereni de zorda bırakmayacak hukuka uygun çözümdür. Ancak Yargıtay uygulamasında, bu noktada farklı sonuca varılmakta ve askere gi- den işçinin iş sözleşmesini derhâl feshedebileceği kabul edilmektedir.
#17
SORU: Yaşlılık Aylığı (Emeklilik) veya Toptan Ödeme Almak Amacıyla Fesih nedir?
Yaşlılık Aylığı (Emeklilik) veya Toptan Ödeme Almak Amacıyla Fesih nedir?
CEVAP: Yaşlılık Aylığı (Emeklilik) veya Toptan Ödeme Almak Amacıyla Fesih
İşçilere kıdem tazminatı alma hakkı kazandı- ran en eski gerekçelerden biri Sosyal Güvenlik Ku- rumundan emeklilik ya da toptan ödeme almaktır(m.14/I-4). Bu hakkı kazandığını ve Kuruma başvu- ruda bulunduğunu işverene ibraz eden işçi, en az bir yıl kıdemi olması hâlinde kıdem tazminatı alabilir.
Yüksek mahkemenin kararları doğrultusunda, kıdem tazminatı talep edilebilmesi için salt emekli- lik aylığına hak kazanılması yeterli görülmemiştir. Bunun dışında işçiden, söz konusu aylık ya da top- tan ödeme için SGK’ye başvurduğunu belgelemesi istenmektedir. Böylelikle işçinin aylık ya da toptan ödemeye hak kazanıp kazanmadığı denetlenmiş olmakta, sosyal güvenlik anlamında bu hakkı ka- zanmasının ardından ilgili kuruma başvurmaksızın kıdem tazminatı talebiyle işyerinden ayrılması ve bu yolla hakkını kötüye kullanmasının da önüne geçilmektedir.
Emeklilik ya da toptan ödeme almak ama- cıyla Sosyal Güvenlik Kurumuna başvur- mak kıdem tazminatı hakkı doğurur.
Ülkemizde emekliye ayrılan işçilerin önemli bir kısmının, çalışmalarını sürdürdükleri görülmek- tedir. Gelir sıkıntısı içindeki çoğu işçi emeklisinin başvurduğu yöntem, ülkemizde emeklilik politika- larının belirlenmesinde âdeta doğal bir uygulama muamelesi görmekte, kendilerine yaşlılık aylığı bağlananlardan ne şekilde prim alınacağına ilişkin yasal düzenlemeler getirilmektedir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası’nda da, çalışan emeklilerden “sosyal güvenlik destek primi (SGDP)” alınacağı açıkça düzenlenmiştir. Bu durum yeniden prim ödeyecek olmaları sebebiyle emeklilerin tepkisine neden olmaktadır. Konunun kıdem tazminatını da ilgilendiren bir yönü bulunmaktadır. Buna göre yaşlılık aylığı almaya başlayan çoğu işçi, yaşlılık aylığı alma (emeklilik) nedenini kıdem tazminatı sebebi olarak kullanmayıp çalışmasını sürdürmektedir. Bu şekilde çalışanların büyük çoğunluğu için de SGDP ödenme- mektedir. Hatta işverenler bu nitelikteki kişiler için sigorta primi yatırma ihtiyacı duymayıp onları kayıt dışı çalıştırmayı tercih etmektedir. Yargıtay, bu tip işçilerin yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra çalışmaya devam et- tikleri süre sonunda işten ayrıldıklarında, kıdem tazminatlarının emeklilik öncesi dönemi de dikkate alarak hesaplanması gerektiğine karar vermiştir (Yarg. 9HD. 19.2.2009, 2007-37301/2009-3008). Ancak yüksek mahkeme bunun için ilk dönemde kıdem tazminatının ödenmemiş olmasını aramaktadır.
Bu noktada 1475 sayılı eski İş Kanunu’nun yürürlüğü süren 14. maddesine 25.8.1999 gün ve 4447 sa- yılı Kanunun 45. maddesi ile eklenen 5. bende değinmekte yarar görüyoruz. Kanun’a eklenen söz konusu düzenlemeyle işçiye, emeklilik konusunda yaş hariç diğer kriterleri yerine getirmesi hâlinde, kendi isteği ile işten ayrılma imkânı tanınmıştır. Başka bir anlatımla, sigortalılık süresini ve pirim ödeme gün sayısını tamamlayan işçi, yaş koşulu sebebiyle emeklilik hakkını kazanmamış olsa da işyerinden anılan bent gerekçe gösterilmek suretiyle ayrılabilecek ve kıdem tazminatına hak kazanabilecektir. Ancak Yargıtay, kanunun sunduğu bu imkânın başka bir işe geçmek için kullanılamayacağını o sebeple işten ayrıldıktan bir gün sonra başka bir işverene ait işyerinde çalışmaya başlayan işçinin hakkını kötüye kullandığını kabul etmiştir (Yarg. 9HD. 4.4.2006, 2716/8547).
Yaşlılık aylığı ya da toptan ödeme alma hakkını kazanan işçinin başvuracağı fesih usulünün, anılan fesih sebebinin 24. maddede düzenlenmemesi karşısında, bildirim sürelerine uygun olmasını gerektirir. Ancak yukarıda değinilen ve askerlik hâlinde uygulanan fesih usulü konusunda yaşanan tartışmanın bir benzeri burada da ortaya çıkmıştır. Yargıtay bu sebebe dayalı fesihlerin de derhâl yapılabileceği görüşündedir. Oysa yaşlılık aylığına hak kazanma ya da toptan ödeme talebinin de önceden öngörülebileceği açıktır. Dolayısıy- la bu sebebe dayalı feshin de bildirim sürelerine uygun olması gerekir.
Yaşlılık Aylığı (Emeklilik) veya Toptan Ödeme Almak Amacıyla Fesih
İşçilere kıdem tazminatı alma hakkı kazandı- ran en eski gerekçelerden biri Sosyal Güvenlik Ku- rumundan emeklilik ya da toptan ödeme almaktır(m.14/I-4). Bu hakkı kazandığını ve Kuruma başvu- ruda bulunduğunu işverene ibraz eden işçi, en az bir yıl kıdemi olması hâlinde kıdem tazminatı alabilir.
Yüksek mahkemenin kararları doğrultusunda, kıdem tazminatı talep edilebilmesi için salt emekli- lik aylığına hak kazanılması yeterli görülmemiştir. Bunun dışında işçiden, söz konusu aylık ya da top- tan ödeme için SGK’ye başvurduğunu belgelemesi istenmektedir. Böylelikle işçinin aylık ya da toptan ödemeye hak kazanıp kazanmadığı denetlenmiş olmakta, sosyal güvenlik anlamında bu hakkı ka- zanmasının ardından ilgili kuruma başvurmaksızın kıdem tazminatı talebiyle işyerinden ayrılması ve bu yolla hakkını kötüye kullanmasının da önüne geçilmektedir.
Emeklilik ya da toptan ödeme almak ama- cıyla Sosyal Güvenlik Kurumuna başvur- mak kıdem tazminatı hakkı doğurur.
Ülkemizde emekliye ayrılan işçilerin önemli bir kısmının, çalışmalarını sürdürdükleri görülmek- tedir. Gelir sıkıntısı içindeki çoğu işçi emeklisinin başvurduğu yöntem, ülkemizde emeklilik politika- larının belirlenmesinde âdeta doğal bir uygulama muamelesi görmekte, kendilerine yaşlılık aylığı bağlananlardan ne şekilde prim alınacağına ilişkin yasal düzenlemeler getirilmektedir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası’nda da, çalışan emeklilerden “sosyal güvenlik destek primi (SGDP)” alınacağı açıkça düzenlenmiştir. Bu durum yeniden prim ödeyecek olmaları sebebiyle emeklilerin tepkisine neden olmaktadır. Konunun kıdem tazminatını da ilgilendiren bir yönü bulunmaktadır. Buna göre yaşlılık aylığı almaya başlayan çoğu işçi, yaşlılık aylığı alma (emeklilik) nedenini kıdem tazminatı sebebi olarak kullanmayıp çalışmasını sürdürmektedir. Bu şekilde çalışanların büyük çoğunluğu için de SGDP ödenme- mektedir. Hatta işverenler bu nitelikteki kişiler için sigorta primi yatırma ihtiyacı duymayıp onları kayıt dışı çalıştırmayı tercih etmektedir. Yargıtay, bu tip işçilerin yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra çalışmaya devam et- tikleri süre sonunda işten ayrıldıklarında, kıdem tazminatlarının emeklilik öncesi dönemi de dikkate alarak hesaplanması gerektiğine karar vermiştir (Yarg. 9HD. 19.2.2009, 2007-37301/2009-3008). Ancak yüksek mahkeme bunun için ilk dönemde kıdem tazminatının ödenmemiş olmasını aramaktadır.
Bu noktada 1475 sayılı eski İş Kanunu’nun yürürlüğü süren 14. maddesine 25.8.1999 gün ve 4447 sa- yılı Kanunun 45. maddesi ile eklenen 5. bende değinmekte yarar görüyoruz. Kanun’a eklenen söz konusu düzenlemeyle işçiye, emeklilik konusunda yaş hariç diğer kriterleri yerine getirmesi hâlinde, kendi isteği ile işten ayrılma imkânı tanınmıştır. Başka bir anlatımla, sigortalılık süresini ve pirim ödeme gün sayısını tamamlayan işçi, yaş koşulu sebebiyle emeklilik hakkını kazanmamış olsa da işyerinden anılan bent gerekçe gösterilmek suretiyle ayrılabilecek ve kıdem tazminatına hak kazanabilecektir. Ancak Yargıtay, kanunun sunduğu bu imkânın başka bir işe geçmek için kullanılamayacağını o sebeple işten ayrıldıktan bir gün sonra başka bir işverene ait işyerinde çalışmaya başlayan işçinin hakkını kötüye kullandığını kabul etmiştir (Yarg. 9HD. 4.4.2006, 2716/8547).
Yaşlılık aylığı ya da toptan ödeme alma hakkını kazanan işçinin başvuracağı fesih usulünün, anılan fesih sebebinin 24. maddede düzenlenmemesi karşısında, bildirim sürelerine uygun olmasını gerektirir. Ancak yukarıda değinilen ve askerlik hâlinde uygulanan fesih usulü konusunda yaşanan tartışmanın bir benzeri burada da ortaya çıkmıştır. Yargıtay bu sebebe dayalı fesihlerin de derhâl yapılabileceği görüşündedir. Oysa yaşlılık aylığına hak kazanma ya da toptan ödeme talebinin de önceden öngörülebileceği açıktır. Dolayısıy- la bu sebebe dayalı feshin de bildirim sürelerine uygun olması gerekir.
#18
SORU: Kadın İşçinin Evlenme Nedeniyle Sözleşmeyi Feshi'ni detaylı olarak açıklayınız.
Kadın İşçinin Evlenme Nedeniyle Sözleşmeyi Feshi'ni detaylı olarak açıklayınız.
CEVAP: Kadın İşçinin Evlenme Nedeniyle Sözleşmeyi Feshi
Kıdem tazminatı alma gerekçelerinden biri de evlenmeye dayalı fesihlerdir. Kanunun 14. maddesine göre, kadın işçinin evlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde kendi arzusu ile iş sözleşmesini sona erdirmesi hâlinde kıdem tazminatı hakkı doğar.
Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi kanundaki düzenleme toplumsal bir ihtiyaçtan doğmuştur. Çalışma hayatının evlilikle birlikte gereği gibi yürütülemeyeceği düşüncesi, aile birliğinin korunması ve kadının aile ile ilgili görevleri kanun koyucuyu bu yönde bir düzenlemeye yöneltmiştir. Bununla birlikte Anayasal temeli olan çalışma hak ve hürriyetinin ortadan kaldırılması düşünülemez. Kadın işçinin evlilik nedenine bağlı feshinin ardından kısa bir süre sonra yeniden çalışmasının gerekleri ortaya çıkmış olabilir. Hatta kadın işçi evlilik nedenine dayalı feshin ardından ara vermeksizin başka bir işyerinde çalışmaya başlayabilir ve bu durum evliliğin kadına yüklediği görevlerin yerine getirilmesi noktasında daha olumlu sonuçlar doğurabilir. Kaldı ki İş Kanunu’nun 14. maddesinin 1. fıkrası başka bir işe girmeme koşulu da getirmemiştir. (Yarg. 9HD. 19.2.2009, 2007-36367/2009- 3048).
Evlilik hâlinde başvurulacak fesih, bize göre, askerlik ve yaşlılık aylığı ya da toptan ödeme alma hakkı- nın kazanılmasında belirttiğimiz gerekçelerle, bildirim sürelerine uygun olmalıdır. Ancak yüksek mahke- me uygulamasında evliliğe dayalı feshin de derhâl yapılabileceği, bildirim sürelerine uyma zorunluluğunun bulunmadığı kabul edilmiştir (Yarg. 9HD. 12.7.2011, 29651/23562).
Kadın İşçinin Evlenme Nedeniyle Sözleşmeyi Feshi
Kıdem tazminatı alma gerekçelerinden biri de evlenmeye dayalı fesihlerdir. Kanunun 14. maddesine göre, kadın işçinin evlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde kendi arzusu ile iş sözleşmesini sona erdirmesi hâlinde kıdem tazminatı hakkı doğar.
Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi kanundaki düzenleme toplumsal bir ihtiyaçtan doğmuştur. Çalışma hayatının evlilikle birlikte gereği gibi yürütülemeyeceği düşüncesi, aile birliğinin korunması ve kadının aile ile ilgili görevleri kanun koyucuyu bu yönde bir düzenlemeye yöneltmiştir. Bununla birlikte Anayasal temeli olan çalışma hak ve hürriyetinin ortadan kaldırılması düşünülemez. Kadın işçinin evlilik nedenine bağlı feshinin ardından kısa bir süre sonra yeniden çalışmasının gerekleri ortaya çıkmış olabilir. Hatta kadın işçi evlilik nedenine dayalı feshin ardından ara vermeksizin başka bir işyerinde çalışmaya başlayabilir ve bu durum evliliğin kadına yüklediği görevlerin yerine getirilmesi noktasında daha olumlu sonuçlar doğurabilir. Kaldı ki İş Kanunu’nun 14. maddesinin 1. fıkrası başka bir işe girmeme koşulu da getirmemiştir. (Yarg. 9HD. 19.2.2009, 2007-36367/2009- 3048).
Evlilik hâlinde başvurulacak fesih, bize göre, askerlik ve yaşlılık aylığı ya da toptan ödeme alma hakkı- nın kazanılmasında belirttiğimiz gerekçelerle, bildirim sürelerine uygun olmalıdır. Ancak yüksek mahke- me uygulamasında evliliğe dayalı feshin de derhâl yapılabileceği, bildirim sürelerine uyma zorunluluğunun bulunmadığı kabul edilmiştir (Yarg. 9HD. 12.7.2011, 29651/23562).
#19
SORU: Haklı Nedenle Derhâl Fesih nedir?
Haklı Nedenle Derhâl Fesih nedir?
CEVAP: Haklı Nedenle Derhâl Fesih
Bir yıllık kıdemi olması koşuluyla işçiye kıdem tazminatı hakkı kazandıran fesih türlerinden bir başkası, onun İş Kanunu’nun 24. maddesine göre yaptığı haklı nedenle derhâl fesihtir. Anılan fesih imkânı, bir önce- ki ünitede belirtildiği gibi maddede üç bent altında toplanmıştır. Bunlardan ilk bentte düzenlemiş olan sağ- lık sebebiyle yapılan fesihtir. İkinci bentte ise işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı hâller ve benzerleri
olarak tanımlanan hâller sıralanmıştır. Üçüncü ve son bentte ise işveren nezdinde ortaya çıkan zorlayıcı hâller fesih sebebi sayılmıştır ki derhâl fesih olarak tanım- lansa da burada fesih için işçiye bir hafta bekleme zo- runluluğu getirilmiştir. İşçi, hangi bende dayalı olursa olsun, 24.madde kapsamında yaptığı haklı nedenle derhâl fesih sonrasında, en az bir yıl çalışmış olması koşuluyla kıdem tazminatına hak kazanır.
İşçi İş sözleşmesini İş Kanunu’nun 24. madde- sinin I, II ve III. bentlerindeki sebeplerle feshe- derse (ki bunlar; sağlık sebepleri, ahlak ve iyi- niyet kurallarına uymayan hâller ve benzerleri ile zorlayıcı sebeplerdir) kıdem tazminatına hak kazanır.
Haklı Nedenle Derhâl Fesih
Bir yıllık kıdemi olması koşuluyla işçiye kıdem tazminatı hakkı kazandıran fesih türlerinden bir başkası, onun İş Kanunu’nun 24. maddesine göre yaptığı haklı nedenle derhâl fesihtir. Anılan fesih imkânı, bir önce- ki ünitede belirtildiği gibi maddede üç bent altında toplanmıştır. Bunlardan ilk bentte düzenlemiş olan sağ- lık sebebiyle yapılan fesihtir. İkinci bentte ise işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı hâller ve benzerleri
olarak tanımlanan hâller sıralanmıştır. Üçüncü ve son bentte ise işveren nezdinde ortaya çıkan zorlayıcı hâller fesih sebebi sayılmıştır ki derhâl fesih olarak tanım- lansa da burada fesih için işçiye bir hafta bekleme zo- runluluğu getirilmiştir. İşçi, hangi bende dayalı olursa olsun, 24.madde kapsamında yaptığı haklı nedenle derhâl fesih sonrasında, en az bir yıl çalışmış olması koşuluyla kıdem tazminatına hak kazanır.
İşçi İş sözleşmesini İş Kanunu’nun 24. madde- sinin I, II ve III. bentlerindeki sebeplerle feshe- derse (ki bunlar; sağlık sebepleri, ahlak ve iyi- niyet kurallarına uymayan hâller ve benzerleri ile zorlayıcı sebeplerdir) kıdem tazminatına hak kazanır.
#20
SORU: Mevsimlik İşte Çalışan İşçinin Kıdemi nasıldır?
Mevsimlik İşte Çalışan İşçinin Kıdemi nasıldır?
CEVAP: Mevsimlik İşte Çalışan İşçinin Kıdemi
Ülkemizde uygulanan mevsimlik çalışmalarda işçiler, çalışma mevsimleri sonrasında işyerinden ayrılmakta ve sonraki yılın aynı mevsiminde yeni- den işbaşı yapmaktadır. Mevsim sonunda herhangi bir fesih söz konusu olmadığından, mevsim dışı dönemde iş sözleşmeleri varlığını korumakta, sade- ce askıya alınmaktadır.
Mevsimlik çalışmalarda mevsim dışı dönemde sözleşmenin askıda kalması, uygulamada önemli sorunlara yol açmaktadır. İşçilerin askı dönemi- nin kıdeme dâhil edilmesi iddiaları işverenlerce geri çevrildiğinde, olay ister istemez yargı önüne taşınmaktadır. Yukarıdaki açıklamalardan da anla- şılacağı üzere, mevsim sonunda iş sözleşmesi feshe- dilmemiş ve askıda bırakılmışsa, bu sürenin kıde- me dâhil edileceği açıktır. Zira iş sözleşmesi devam etmektedir.
Buna karşın Yargıtay içtihatlarında konuya daha farklı yaklaşılmaktadır. Yüksek mahkeme mevsimlik çalışmaların tam yıl çalışılmış sayılama- yacağını, kıdem hesabında sadece çalışılan sürele- rin toplanması gerektiğini belirtmektedir. Oysa iş sözleşmesinin devamını dikkate alan 14. madde, sözleşmenin askıda olduğu bu dönemin de kıdeme eklenmesi konusunda uygun bir içeriğe sahiptir. O sebeple yüksek mahkemenin görüşü, haklı olarak öğretide eleştirilmektedir.
Mevsimlik İşte Çalışan İşçinin Kıdemi
Ülkemizde uygulanan mevsimlik çalışmalarda işçiler, çalışma mevsimleri sonrasında işyerinden ayrılmakta ve sonraki yılın aynı mevsiminde yeni- den işbaşı yapmaktadır. Mevsim sonunda herhangi bir fesih söz konusu olmadığından, mevsim dışı dönemde iş sözleşmeleri varlığını korumakta, sade- ce askıya alınmaktadır.
Mevsimlik çalışmalarda mevsim dışı dönemde sözleşmenin askıda kalması, uygulamada önemli sorunlara yol açmaktadır. İşçilerin askı dönemi- nin kıdeme dâhil edilmesi iddiaları işverenlerce geri çevrildiğinde, olay ister istemez yargı önüne taşınmaktadır. Yukarıdaki açıklamalardan da anla- şılacağı üzere, mevsim sonunda iş sözleşmesi feshe- dilmemiş ve askıda bırakılmışsa, bu sürenin kıde- me dâhil edileceği açıktır. Zira iş sözleşmesi devam etmektedir.
Buna karşın Yargıtay içtihatlarında konuya daha farklı yaklaşılmaktadır. Yüksek mahkeme mevsimlik çalışmaların tam yıl çalışılmış sayılama- yacağını, kıdem hesabında sadece çalışılan sürele- rin toplanması gerektiğini belirtmektedir. Oysa iş sözleşmesinin devamını dikkate alan 14. madde, sözleşmenin askıda olduğu bu dönemin de kıdeme eklenmesi konusunda uygun bir içeriğe sahiptir. O sebeple yüksek mahkemenin görüşü, haklı olarak öğretide eleştirilmektedir.