II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI Dersi EDEBİYAT-I CEDÎDE ROMAN VE HİKAYESİNDEN METİN ÇÖZÜMLEME ÖRNEKLERİ soru cevapları:
Toplam 46 Soru & Cevap#1
SORU: Mavi Yalı’yı zaman bakımından değerlendirecek olursak nasıl açıklayabiliriz?
CEVAP: Hikâyenin kahramanının çocukluk yıllarından, arkadaşıyla karşılaşıp Mavi Yalı hayalinin yıkıldığı zaman aralığını kapsar. Bu zaman dilimi içerisinde Kaptan’ın yaşlanma tarzı, insani ilişkileri, düşünceleri, yaşamaya has kronolojik sırayı ihmal etmeden dikkatlere sunulur. Şüphesiz sözü edilen zaman dilimi içerisinde yaşanan her şey anlatılmamıştır. Okuyucuda uyandırılmak istenen tesire uygun malzeme bir araya getirilerek esere vücut verilmiştir. Burada da sanat eserinin okuyucu üzerinde uyandıracağı gerçeklik duygusu çevresinde estetik zevkin oluşması düşünülmüştür.
#2
SORU: Eylül Romanı’nın başında geçen mekan değişikliğini başkahraman Süreyya açısından nasıl yorumlayabiliriz?
CEVAP: Roman kahramanlarının psikolojilerini etkileyen mekânın büyük bir önemi vardır. Romanın ilk mekânı Süreyya’nın mutsuz olmasına neden olan bağ evidir. Bu evin boğucu atmosferi Süreyya’yı huzursuz eder. Bağ evinin sıcak, rüzgârsız havasından şikâyet eden ve denizi özleyen Süreyya için bu bağ evinden kaçış, bir anlamda baba otoritesinden uzaklaşmadır. Yazar, romanda Beyefendi olarak adlandırılan baba ile Süreyya’nın arasının kötü olduğunu hissettirmiştir. Boğaziçi’ndeki yalıya geçince Süreyya, hem sevdiği şeylerle uğraşma imkânı bulduğu için hem de babasından uzak olduğu için bağ evindeki gibi iç sıkıntısı duymaz. Bu yüzden romanın başındaki bu mekân değişikliği önemlidir.
#3
SORU: “Bu eser kahramanlarının nedensiz can sıkıntısıyla başlar “ cümlesi hangi eserle ilişkilendirilebilir?
CEVAP: Eylül.
#4
SORU: Eylül romanının asıl mekânı, “mücevher kutusu” ve “fildişi kule” olarak tanımlanan Boğaz’ın üstünde, Pazarbaşı’nda yer alan yalıyı romanın üç karakteri için değerlendiriniz.
CEVAP: Süreyya, burada günün her saatinde ayrı güzellikler sunan doğa manzaralarını izlemekten, sandalla denize açılmaktan, balık tutmaktan büyük zevk alır. Necip için başlangıçta Suat ve Süreyya’nın mutluluk yuvası olan bu ev, Suat’ı sevdikçe onu görebileceği, onunla yakın olabileceği tek yer haline gelir. Necip, Suat’la yan yana olabilmek için yazın büyük bölümünü Boğaziçi’nde geçirmiş ve İstanbul’a inmemiştir. İstanbul’un kalabalığından sonra Boğaziçi’nin “melek sessizliği” Necip’in ruhunu arındırır. Romanda Beyoğlu ihanetler, yalanlar ve entrikalarla dolu şehir yaşamını temsil eder. Necip, Suat’ı tanıyınca şehir hayatından sıkılır ve sadece Boğaziçi’nde mutlu olur. Suat, kocasını mutlu etmek için geldiği yalıda ideal bir eş olarak evinin düzenini ve huzurunu sağlamak için her şeyi yapar. Ancak Necip’i sevmeye başlayınca bu evin anlamı onun için de değişir.
#5
SORU: Halit Ziya Uşaklıgil’in Maupassant tarzı hikaye ile yazdığı eseri hangisidir?
CEVAP: Mavi Yalı’dır.
#6
SORU: Maupassant tarzı hikaye bizim edebiyatımızda nasıl adlandırılır?
CEVAP: Olay hikayesi olarak adlandırılmaktadır.
#7
SORU: Maupassant tarzı hikaye ya da olay hikayesi nedir ve bu hikayelerin başlıca özellikleri nelerdir?
CEVAP: Maupassant tarzı hikaye: Seçilmiş olay ve kişiler arasına gerilim esas alan ve okuyucularda gerçeklik duygusu uyandıran, şaşırtıcı bir sonla sonuçlanan ve bizim edebiyatımızda “olay hikayesi” olarak adlandırılan hikaye tarzıdır. Bu hikaye tarzının başlıca özellikleri ise şunlardır: • Bu hikaye tarzında mekan-insan ilişkisi son derece önemlidir. • Herhangi bir tesadüfe yer verilmez. • Anlatılacak olay seçilmiştir. • Sebep-sonuç ilişkisi gözden uzak tutulmaz. • Kişiler olay hikayenin mekanıyla bütünleşir. • Sözü edilen mekanda, sözü edilen kişilerin bulunması okuyucuda bir şaşkınlık yaratmaz.
#8
SORU: Edebiyat-ı Cedide zümresinde hikaye ve roman türlerinde eser veren sanatkarlar kimlerdir?
CEVAP: • Halit Ziya • Mehmet Rauf • Hüseyin Cahit Yalçın • Ahmet Hikmet Müftüoğlu • Safveti Ziya
#9
SORU: Mâî ve Siyah romanında Ahmet Cemil’in hayat karşısında mağlup olarak küçük bir memuriyetle Arabistan’a gitme sebebi nedir?
CEVAP: Gerçeklerden kaçabilmek için Arabistan’a gitmiştir Ahmet Celil.
#10
SORU: Metin çözümleme yaparken nelere dikkat edilmelidir ?
CEVAP: Metin çözümleme, metin üzerinde konuşmaktan ve diğer kültür ilimlerinin metodolojisiyle metinleri incelemekten ve değerlendirmekten farklı bir iştir. Metinden hareketle önce zihniyet belirlenmelidir. Bunu metnin yapı bakımından çözümlenmesi izlemelidir. Yapıda olay veya olay örgüsü, mekân, kişiler ve zaman üzerinde durmak gerekir. Sonra da yapıdan hareketle temayı bulmak ve temanın özelliklerini ve değerini açıklamak icap eder. Son aşamada metnin dil ve anlatım özellikleri belirlenmeye çalışılır. Böylece çözümlenen metni herkes kendi kültür ve zevk birikimine göre değerlendirme imkânına kavuşur.
#11
SORU: Mavi Yalı romanını dil ve anlatım yönünden nasıl değerlendirebiliriz?
CEVAP: Bu metinde anlatıcı ilahi bakış açısından; kişi, olay ve çevreyi dikkatlere sunan yazar-anlatıcıdır. Edebiyat-ı Cedide roman dilinin özelliklerinden, girişte söz edilmiştir. Bu dil, yüksek sanat eseri koymak isteyen insanların her türlü hayal ve düşüncelerini ifade eden zengin, hatta yer yer yapmacığa kaçtığı sanılan sanatlarla dolu bir edebi dildir. Halit Ziya ömrünün son yıllarında bu edebi dil, sadeleştirmeye ihtiyaç duymuştur. Ancak kendisi cümlelerin yapısını, ifadenin karakteristik özelliğini bozmadığını, yalnız kelimeleri daha anlaşışır sözlerle değiştirdiğini ifade eder. Hikayede de Halit Ziya’nın dili, romanlarına nispetle daha sadedir. Halk tabakasının yaşama tarzını anlatırken kullanmak zorunda olduğu ses, eşya ve görünüşlerle şekillenmiştir. Ancak yine de Edebiyat-ı Cedide’nin edebî diline has yapı, söyleyiş ve kelime kadrosunun izleriyle karşılaştığımızı ifade etmek gerekir. Çünkü tasvirler ve ruh hallerini tahlile ayrılan satırlar, bu hikayede bile doğal olan dilden farklıdır. Bu da Edebiyat-ı Cedide mensuplarının sanat anlayışından kaynaklanır. Onlar, avam (halk) için sanat yapılmayacağı düşüncesindedirler.
#12
SORU: Halit Ziya Mai ve Siyah’ı dil bakımından nasıl değerlendirir?
CEVAP: “Mai ve Siyah her köşeden bakılarak didiklenmiş olan ve edebiyat tarihiyle uğraşanlarca muhakeme olan eserlerden biri olmuştur. Bunun yegane sebebi bizde roman ve lisan tekamülünün bir dönemeç noktasına tesadüf etmiş olmasıdır.” şeklinde değerlendirir. Bu cümlelerle roman dilinin hayata ve insana ait her türlü görünüşü ifade edebilecek zenginliğe ve esnekliğe kavuşması gerektiğini açıkça ifade eder. Divan edebiyatı diliyle roman yazılamayacağını, roman dilinin somutu ifade edebilecek özelliklere sahip olması gerektiğini dikkatlere sunar. Aynı yazının devamından anlaşıldığına göre roman diline özgü cümle yapısı ve anlatımın, Türkçenin dünyasına bu eserle girdiği söylenmektedir.
#13
SORU: Edebiyat-ı Cedide yazar kadrosu içinde yer alan, Türk romancılığının yerleşmesinde büyük rol oynayan yazar kimdir?
CEVAP: Halit Ziya Uşaklıgil
#14
SORU: Eylül romanında Suad ile Necip’in yakınlaşmalarını sağlayan en güçlü ortak sanat zevki nedir?
CEVAP: Müziktir.
#15
SORU: Eylül romanını zihniyet açısından ele alacak olursak kısaca nasıl değerlendirebiliriz açıklayınız.
CEVAP: Eylül romanında Osmanlının gücünü yitirdiği, imparatorluğu oluşturan sistem ve değerlerin çözülmeye uğradığı bir dönemde yüksek zümreden gelen insanların sadece ferdî kayılarla meşgul olmalarından kaynaklanan bir zihniyet söz konusudur. Romanın merkezî mekânının ev olması da roman karakterlerinin dış dünyayla bütün ilişkilerini kestiklerini düşündürmektedir. Necip ve Süreyya, Osmanlı’nın Batı medeniyetiyle yakınlaşmaya başladığı Tanzimat devrinde ortaya çıkan mirasyedi tiplerinin devamı niteliğinde düşünülebilir. Romanın hayatın aynası olduğunu söyleyen yazar, en başarılı romanı Eylül’de daima aşk, tutku, güzellik, şiir ve musikiden söz etmiştir. Necip, Suat ve Süreyya’nın yaşadıkları kişisel huzursuzluk, güzel sanatlar aracılığıyla ifade edilmektedir. Romanda yer alan gerçekçi mekân tasvirleri ve ruh tahlillerine rağmen yazar, hep ferdî olanı ön plana aldığı için söyleyiş ve anlatımda lirizm ve santimantalizmden uzaklaşamamıştır. Mehmet Rauf’un romanında ele aldığı yasak aşk teması, toplumsal değerler ve doğrularla bireysel arzuların çatışmasına ağırlık vermeyi gerektirir. Aşk, tamamen bireysel bir duygudur ve yaşanmasını zorlaştıracak bütün engellerin karşısındadır. Evlilik kurumuyla birbirlerine bağlı olan çiftlerin ise topluma karşı da görevleri vardır; çünkü evlilik, toplumsal bir kurumdur. Öyleyse bütünüyle bu roman, bireysel olanı bayağılaşmadan dile getirmeye zemin hazırlayan bir zevk ve anlayışın ürünüdür. İhanet, kavga ve kötü söze yer verilmeden duyguların anlatılması sanatkârın duyguların dilini aradığını düşündürmektedir. Aşkın dışa vurmayan acısı ve bu ruh hâlini hazırlayan ortamın dille anlatılması böyle bir zihniyetin amacı olarak düşünülmelidir.
#16
SORU: Halit Ziya’nın romanlarından dört tanesini yazınız
CEVAP: • Mai ve Siyah • Kırık Hayatlar • Sefile • Aşk-ı Memnu
#17
SORU: Aşk-ı Memnu’yu zaman açısından ele alacak olursak nasıl bir değerlendirme yapabiliriz?
CEVAP: Romanda yer yer zamandan söz edilen kelime ve kelime gruplarıyla karşılaşmaktayız. Ancak eserin zamanı Adnan Bey ile Bihter’in karşılaşması ile Bihter’in intiharı arasında geçen süredir. Bunun takvim ve saatle ifadesi eseri dondurur. Romandaki zaman takvim ve saatle ölçülen zamandan çok, olayların gerçekleştiği mekân ve yerde yaşanan zamandır. Sanki yazar bu zamanı dondurmamak için özel gayret göstermiştir. Birimler arasındaki ilişkinin kronolojik olması yer yer hatıra ve izlenimlerin ifadesine başvurulması, zamanda geriye dönüş olarak düşünülmemelidir. O andaki hatıra ve izlenimin anlatılan insanın perspektifinden dile getirilmesidir. Az önce de ifade edildiği gibi bu iki vaka arasındaki zaman diliminde yaşandığı düşünülen olaylar, birbirleriyle ilişkisi dikkate alınarak art arda anlatılmıştır. Böylece dünyevi zamandan hareketle kurmacaya has bir zaman oluşumunun varlığından söz etmek mümkündür.
#18
SORU: Edebiyat-ı Cedide romanında mekân-insan bütünleşmesini sağlayan teknik hangi edebî akımın ürünüdür?
CEVAP: Realizm
#19
SORU: Aşk-ı Memnu edebiyat akımlarından hangisinin etkisiyle yazılmıştır?
CEVAP: Realizmin etkisiyle yazılan bir eserdir.
#20
SORU: Aşk-ı Memnu’nun temasını romanın kahramanlarını göz önünde bulundurarak nasıl açıklayabiliriz?
CEVAP: Metnin teması, toplum içinde yaşayan her insanın karşılaştığı “bireysel olan ile sosyolojik olanın çatışması”dır. Bihter, Adnan Bey’in eşi olarak hayatını sürdürmeye gayret ederken, sosyal baskının tesiri altındadır. Ancak Bihter, ruhî özelliklerinin gerektirdiği gibi hareket ettiğinde, ortaya romanda anlatılan çatışmalar çıkar. Bu yalnızca Bihter’in problemi değildir. Nihal de böyledir. Nihal, babasının evlenmesine akli olarak evet demiştir. Yine de bu kıskançlığını engelleyemez. Onda da sosyal olanla psikolojik olanın karşı karşıya geldiğini görürüz. Adnan Bey’i de bu cümlede ifade edilen hususun dışında düşünemeyiz. O, çocuklarını seven, aile düzenini devam ettirmek isteyen biridir. Bir taraftan Bihter gibi güzel bir hanımla evlenmeyi de istemektedir. Zaten romanda her türlü çatışmasının temelinde de bu istek vardır. Bunlar arasında Behlül’de de bu sözünü ettiğimiz bireysel olanla sosyolojik olanın karşı karşıya gelişini, farklı boyutlarda görmekteyiz.
#21
SORU: Edebiyat-ı Cedide romanının Halit Ziya’dan sonra en başarılı temsilcisi olan Mehmet Rauf’un 1900 yılında yayımlanan, Servet-i Fünun’un (Edebiyat-ı Cedide’nin) sanat anlayışını yansıtan, önemli eserlerdendir psikolojik ya da ruh çözümlemesi romanı olarak da adlandırılan eseri hangisidir?
CEVAP: Eylül
#22
SORU: Halit Ziya Uşaklıgil’in romanlarından hangisi topluma değil birey ve bireyler arası ilişkiye yöneliktir?
CEVAP: Aşk-ı Memnu
#23
SORU: Aşk-ı Memnu romanında yazar hangi iki kahramanını natüralist roman anlayışında önemli rolü olan genetik mirasa göre kurgulamıştır?
CEVAP: Firdevs Hanım ve Bihter rolleri.
#24
SORU: Edebiyat-ı Cedide romanları genellikle aile içinde geçer. Bunun nedenlerinden dört tanesini yazınız.
CEVAP: • Bu durum tesadüfidir. • Siyasetle ilgilenmezler. • Yaradılış olarak içe kapanıktırlar. • Sarayın takibi altındadırlar.
#25
SORU: Halit Ziya’nın Mai ve Siyah eseri, ilahi bakış açısından hareketle yazılmıştır. İlahi bakış açısı ne demektir açıklayınız.
CEVAP: İlahi bakış açısında anlatıcı eserle ilgili olarak kahramanlardan çok fazla şey bilir. Her birinin geçmişini, zihinlerinden geçirdiklerini, yaşadıkları olayı bilir ve anlatır. Bu bakış açısıyla anlatan kişi, yazarın dilini kullanmaktadır. Başka bir ifadeyle bu bakış açısına yazar-anlatıcı denilmektedir ve “o” zamiri ile gösterilir. “O” her şeyi bilen anlatıcıdır.
#26
SORU: Aşk-ı Memnu’yu mekan açısından nasıl değerlendirebiliriz?
CEVAP: Romanda mekân, farklı özellikler taşıyan tiplerin dar bir alanda bir araya getirilmesine uygun bir yer olan yalıdır. Bu bireylerin kendi hayatlarını kendi istekleri doğrultusunda sürdürmeleri, çatışmaların, karşılaşmaların oluşmasına, ruh hallerinin anlatılmasına zemin hazırlar. Ayrıca mekânın, dönemin yüksek zümresinin hayat olaylarına imkân verecek bir yer olduğunu da belirtmek gerekir. Mekân-insan ve olay bütünleşmesi, edebî eserin realist bir dikkatle kaleme alınmasının sonucu olarak değerlendirilebilir. Tesadüfe yer yoktur. Her şey, hayatı düzenleyen varlığı hissedilen fakat açıklanamayan kanunlar çevresinde gerçekleşir. Bunun için de metin, okuyucuda gerçeklik duygusu uyandırır. Roman bu yönüyle de son derece önemlidir.
#27
SORU:
Edebi metin çözümlemesi nasıl olmalıdır?
CEVAP:
Metin çözümleme, metin üzerinde konuşmaktan ve diğer kültür ilimlerinin metodolojisiyle metinleri incelemekten ve değerlendirmekten farklı bir iştir. Metinden hareketle önce zihniyet belirlenmelidir. Bunu metnin yapı bakımından çözümlenmesi izlemelidir. Yapıda olay veya olay örgüsü, mekân, kişiler ve zaman üzerinde durmak gerekir. Sonra da yapıdan hareketle temayı bulmak ve temanın özelliklerini ve değerini açıklamak icap eder. Son aşamada metnin dil ve anlatım özellikleri belirlenmeye çalışılır. Böylece çözümlenen metni herkes kendi kültür ve zevk birikimine göre değerlendirme imkanına kavuşur.
#28
SORU:
Olay örgüsü nedir?
CEVAP:
Anlatma esasına bağlı metinlerde, yani masal, destan, mesnevi, halk hikayesi, Avrupai hikaye ve romanda, yapı çözümlemesi; eseri oluşturan olay örgüsü, kişiler, zaman, mekândan oluşmaktadır. Olay örgüsü, bir düzenlemedir. Olayların metinde gerçekleştirilmek istenen gayeye, yaratılmak istenen estetik beğeniye göre düzenlenmesi sonucu oluşur. Denilebilir ki olay örgüsü, söz konusu metinlerin iskeleti durumundadır. Bu cümlelerden anlaşılacağı üzere olay örgüsü, olay parçalarının birbirleriyle ilişkili olarak düzenlenmesi sonucu ortaya çıkar. Olay ise birlikte bulunmak zorunda olan; ancak kişisel farklılıklar sebebiyle çatışan veya karşılaşan insanlar veya onları temsil eden diğer varlıklar arasında ortaya çıkar. Bunun için yapı çözümlemesine olay örgüsü ile başlamak yerinde olur. Metinde mekân ve kişilerin, olay örgüsünde yüklendikleri rol ve değer üzerinde de durmak gerekir.
#29
SORU:
Mai ve Siyah adlı eserde "zihniyet" ne şekildedir?
CEVAP:
Mai ve Siyah romanında XIX. yüzyıl sonunda İstanbul’da sürdürülen hayat çeşitli yönleriyle hareket noktası alınmıştır. Her şeyden önce eserin başlarında yer alan Tepebaşı’ndaki ziyafet sahnesi ve burada tanıtılan kişiler, sonra bunların hayatın akışı içerisinde karşılıklı ilişkileri, dostlukları, sitemleri, farklılıkları eserin zihniyeti hakkında kanaat sahibi olmamıza imkan verir. Sürdürülen hayatın model alınmasına, insanlar arasındaki ilişkilerin edebi metinde yer almasına, kişilerin ruh hallerine ve içinde bulundukları durumlara, kendilerine koydukları hedeflere göre davranmalarına imkan sağlayan bir zevk ve anlayışla karşılaştığımız açıkça görülmektedir. Ayrıca ruh tahlillerine ve tasvirlere önem verilmiştir. Bütün bunlar, realist edebiyattan gelen hazmedilmiş bir tesirle gerçekleştirilmiştir denilebilir. Öyleyse zihniyet sürdürülen hayatı realist terbiyeye göre, bireysel olarak değerlendirme ve anlatmaya izin veren bir zevk ve anlayıştır demek yerinde olur.
#30
SORU:
Mai ve Siyah adlı eserde "olay örgüsü" ne şekildedir?
CEVAP:
Eseri dört birime ayırmak mümkündür. İlk birim Tepebaşı’ndaki ziyafet sahnesi ve burada bulunan insanları tanıtmakla görevli kısımdır. Bu kısmı Ahmet Cemil’in çocukluğu ve öğrenim hayatını konu alan sayfalar takip eder. Bu birimi “tanıtma” olarak adlandırmak yararlı olur. İkinci birimde Ahmet Cemil’in matbaa çevresinde faaliyetleri, Raci ile ilişkileri, bu çevredeki arkadaşlıkları anlatılır. Üçüncü birim ise kitapta 10. Bölüm olarak gösterilen kısmın “Bu senenin kışı, takatini tüketen bir sefalet devresi oldu” cümlesiyle başlamaktadır. Burada, Ahmet Şevki Efendi, Ahmet Cemil’e kız kardeşi İkbal’i matbaa sahibinin oğlu Vehbi Bey’le evlendirmesini teklif eder. Böylece, evdeki ve matbaadaki huzurun bozulmasına zemin hazırlanır. Vehbi Bey, yalnız İkbal’in ölümüne sebep olmaz. Matbaadaki düzenin bozulmasına, çalışanların ayrılmasına, Süleymaniye’deki küçük evin rehin edilmesine, Ahmet Cemil’i hayata bağlayan bütün ümitlerin ortadan kalkmasına da sebep olur. Dördüncü ve son birim, İkbal’in ölümü ile başlar.
Eserin tamamında bu birimler Ahmet Cemil etrafında birleşen, iç içe girmiş olaylarla birbirlerine bağlanır. Denilebilir ki hayata ait gerçeklikler metne bütünlük kazandırır. Bu bütünlük, eserin başından sonuna gelişerek devam eden bazı ilişkiler etrafında vücut bulur: Bu ilişkilerin merkezinde Ahmet Cemil bulunmaktadır.
#31
SORU:
Mai ve Siyah adlı eserdeki başlıca karakterler kimlerdir?
CEVAP:
Mai ve Siyah’taki olayların ve onları yaşayan şahıslar dünyasının merkezinde Ahmet Cemil bulunmaktadır. Ahmet Cemil’in çevresindeki kişileri, ailesi ile ilgili olanlar, sanat anlayışı ve zevk birlikteliği ile ilgili olanlar, matbaa çevresi ile ilgili olanlar diye gruplandırmak yerinde olur. Olay örgüsü, sözünü ettiğimiz birimler dahilinde bu kişilerin ilişkilerinin ifadesi olarak karşımıza çıkar. O, yeniliği temsil eden, gazetede çalışan bir şair hüviyeti ile karşımıza çıkar. Bu yönüyle Hüseyin Nazmi ile ilişki içerisindedir. Gazeteci olarak, Ahmet Şevki’nin, Ali Şekip’in arkadaşıdır. Raci ile ilişkisi eski - yeni karşılaşmasını ortaya koymaya hizmet eder. Ahmet Cemil hep hoşgörülüdür. Raci ise kindardır. Ahmet Cemil’de insani değerlerin yüceliği, Raci’de ise bu değerlerin bulunmayışı dikkati çekmektedir.
#32
SORU:
Mai ve Siyah'ta "mekan" neresidir?
CEVAP:
Eserde Ahmet Cemil’in babasından kalan Süleymaniye’deki küçük ve mütevazı ev huzurun mekânıdır. Bu evde sürdürülen hayat, karşılıklı anlayış üzerine kurulmuştur. Görevler ve sorumluluklar bellidir. Ahmet Cemil bu sorumluluğu adeta babasından devralmıştır. Evini yönetecektir. Bu evle, Hüseyin Nazmi’nin oturduğu ev arasındaki farklılık, son derece önemlidir. Hüseyin Nazmi, köşkte oturmaktadır. Böylece iki ev arasındaki farklılık, maddi imkân-imkânsızlık çatışmasını düşündürmektedir. İş hayatı ile ilgili mekân ise matbaadır. Matbaa da ziyafetin verildiği günden, Vehbi Bey’in matbaada yetkili olduğu zaman dilimine kadar sorumluluklarını bilen insanların ilişkilerine sahne olur. Bir başka mekânı Raci münasebeti ile tanırız. Bu da eğlence muhiti olan Beyoğlu çevresidir. Beyoğlu çevresindeki insanların yaşama tarzlarının dikkatlere sunulduğu bu satırlarda Ahmet Cemil ile Raci arasındaki farklılık hissettirilmiştir. Denilebilir ki mekân-insan bütünleşmesine özel değer verilmiştir. Aslında bu dikkatle, Tepebaşı’ndaki gazino tasviri, o çevrede Ahmet Cemil’in gelecek ile ilgili hayallerden söz etmesi manalıdır.
#33
SORU:
Bir edebi eserde "ilahi bakış açısı" nedir?
CEVAP:
Anlatma esasına bağlı metinler bir anlatıcının dikkatiyle okuyucuya ulaştırılır. Anlatıcı, yazar tarafından anlatılmak istenen hususları dile getirmek üzere yaratılan görünmez kahraman durumundadır. Görevi anlatmaktır. Anlatıcıyı daha iyi kavramak için, hikâye anlatan kişileri düşünmek isabetli olur. Hikâyelerde bir anlatıcı olduğu gibi anlatma esasına bağlı metinlerde de bir anlatıcı vardır. Bu anlatıcı bir bakış açısından, olay, kişi, zaman ve mekânı okuyucunun dikkatlerine sunar. Öyleyse anlatıcı ile ilgili bir bakış açısı bulunmaktadır. Ana hatlarıyla ilahi bakış açısı, kahraman-anlatıcının bakış açısı ve gözlemci bakış açısından söz edilebilir. İlahi bakış açısında anlatıcı, eserle ilgili olarak kahramanlardan çok fazla şey bilir. Her birinin geçmişini, zihinlerinden geçirdiklerini, yaşadıkları olayları bilir ve anlatır. Bu bakış açısıyla anlatan kişi, yazarın dilini kullanmaktadır. Başka bir ifadeyle bu bakış açısına yazar-anlatıcı denilmektedir ve “o” zamiri ile gösterilir. “O” her şeyi bilen anlatıcıdır.
#34
SORU:
Mai ve Siyah adlı eserde "zaman" ne şekildedir?
CEVAP:
Eserde anlatılan olayların, Ahmet Cemil’in on dokuz yaşında Mirat-ı Şuûn Gazetesi’ne girmesiyle başladığı bilinmektedir. On dokuz yaşından önceki hayatı ve öğrenim yılları birinci birimde Ahmet Cemil hakkında bilgi vermek amacıyla yazar-anlatıcı tarafından dikkatlere sunulmuştur. Eserin son kısmında şu cümleleri okumaktayız: “Beş sene evvel, hayata uzun kumral saçlarıyla, ümitle, münevver gözlerle giren Ahmet Cemil’in yerinde şimdi yanakları çökmüş, dudakları hayatın matem acısıyla takallüs etmiş harap bir vücut...” Öyleyse bu beş sene evvel sözüyle yirmi yaşlarındayken Mirat-ı Şuûn gazetesinde göreve başladığı dikkate alınırsa, eserde nakledilen olaylar beş yıl içerisinde cereyan etmiştir. Eserde nakledilen olaylar, anlatılan çevre ve tanıtılan kişiler metnin yazıldığı on dokuzuncu yüzyıl sonları İstanbul’una aittir. Yani, Mai ve Siyah’taki, zaman (kurgusal zaman), yazıldığı dönemle yakından ilgilidir. Dolayısıyla bu roman, dönemine tanıklık edebilen eserlerdendir.
#35
SORU:
Aşk-ı Memnu adlı eserde "zihniyet" ne şekildedir?
CEVAP:
Eserde aslolan kendi başına hareket edebilen, kendi duyguları, arzuları ve istekleriyle hayatını düzenleyen insanların dar bir mekânda yaşadıkları anda farklılıklarıyla hayatı nasıl şekillendireceklerini ortaya koymasıdır. “Aşk- ı Memnu topluma değil, bireye ve bireyler arası ilişkiye dönük romanlardandır” (Moran, 1998, 70).
İnsanlar arası ilişkiyi, bireylerin kişilikleri belirler düşüncesi eserin hareket noktası durumundadır. Öyleyse zihniyet, toplum içinde bireyin önemini ve değerini esas alan bir zevk ve anlayışı ifade eder. Bu, realist edebiyatın vazgeçemediği, gözden uzak tutamadığı bir husustur. Artık toplum adına konuşan veya kendisini topluma adayan kişiler değil; hayatını yaşayan bireylerin sanat eserlerinde işlenebileceği dikkatlere sunulmuştur.
#36
SORU:
Aşk-ı Memnu adlı eserde "olay örgüsü" ne şekildedir?
CEVAP:
Eseri dört birime ayırmak yerinde olur. Bunların ilki Adnan Bey ile Bihter’in evlenmesi etrafında birleşen bölümlerdir. İkincisi Adnan Bey’in yalısında Bihter’in kendisini kabul ettirme gayretiyle Nihal’le uzlaşması, yalı halkıyla uyum içerisinde olmaya gayret etmesini ifade eden bölümlerden oluşur. Üçüncü birim Göksu’da gerçekleştirilen piknik etrafında birleşen bölümlerden oluşmaktadır. Bu birim bir dönüm noktasıdır. Zira Bihter ile Behlül aşkı, bu aşkın neticeleri; aşk etrafında Bihter ve Behlül’ün ruh hallerinin anlatılması, iç dünyalarının dile getirilmesi, Adnan Bey’in varlığının bunlar üzerindeki tesiri, birlikte bir birime vücut verir. Bir başka birim, Behlül ile Nihal’in evlendirilme düşüncesi etrafında oluşan bölümleri ihtiva eder. Son birim ise bu evliliği bir türlü hazmedemeyen Bihter’in gizli ve yasak aşkı ortaya çıkaracak tedbirsizliklere düşmesi, sonuç olarak da kendisini öldürmesini anlatmaya ayrılmıştır. Bu da eserin sonudur.
#37
SORU:
Edebiyat-ı Cedide romanlarında hangi başlıca etkiler görülmektedir?
CEVAP:
Edebiyat-ı Cedide romanları Fransız realist yazarlarının eserlerinden geniş ölçüde yararlanarak kaleme alınmıştır. Ancak bir kopya söz konusu değildir. Edebiyatta tesir son derece doğaldır. Flaubert, Stendhal, Concourt Kardeşler gibi yazarların kullandıkları teknik, bakış tarzları, Türkçenin dünyasına taşınmıştır. Bu bir bakıma modern edebiyata has dikkat, duyarlılık ve anlatımın Türkçenin dünyasına taşınması demektir. Böylece Türkçe, kendi kainatında yeni bir anlatım formu kazanır ve romana has anlatım tarzını ve formunu kendi şartları içerisinde oluşturur. Bu bakımdan Edebiyat-ı Cedide romanları bir dönüşümü açıkça ifade ederler.
#38
SORU:
Aşk-ı Memnu adlı eserdeki başlıca karakterler kimlerdir?
CEVAP:
Kişileri Bihter ve Nihal çevresinde birleşenler olmak üzere iki gruba ayırmak ve bunlar arasındaki ilişkilerde yüklendikleri işlevlere göre değerlendirmek isabetli olur. Olay örgüsünün oluşmasında bu kişilerin yüklendikleri roller, temsil ettikleri değerler, ifade ettikleri insani özellikler, eserin gerçeklikle ilişkisini sağlamaktadır.
Bir kadının, birey olarak kendisini duygularıyla ifade etmesi, kadınlığa ait istek ve arzularını dile getirmesi, edebiyatımızda ilk defa Bihter vasıtasıyla idrak edilmiştir. Bir başka söyleyişle Bihter'in romandaki fonksiyonu, kadının kendi cinsiyetiyle varlığını ifade etmesidir. Bihter, Behlül, Nihal birlikte XIX. Yüzyıl sonlarında en azından hayatımızın bir kesiminde farklı bir yaşama tarzının temsilcileri olarak karşımıza çıkarlar. Adnan Bey ve Firdevs Hanım etrafındaki kişiler bu değişime zemin hazırlamasıyla değerlendirilmektedir. Bunların yaşadıkları mekânın da realist terbiyeye uygun tarzda tanıtılması gözden uzak tutulmamalıdır. Olay, mekân ve ruh tahlillerinin kişiler çevresinde ve kişiler ile bütünleştirilerek anlatılmasında gösterilen ustalık, eserin edebiyatımızda farklı bir değer kazanmasına zemin hazırlamıştır.
#39
SORU:
Aşk-ı Memnu'da "mekan" neresidir?
CEVAP:
Romanda mekân, farklı özellikler taşıyan tiplerin dar bir alanda bir araya getirilmesine uygun bir yer olan yalıdır. Bu bireylerin kendi hayatlarını kendi istekleri doğrultusunda sürdürmeleri, çatışmaların, karşılaşmaların oluşmasına, ruh hallerinin anlatılmasına zemin hazırlar. Ayrıca mekânın, dönemin yüksek zümresinin hayat olaylarına imkan verecek bir yer olduğunu da belirtmek gerekir. Mekân-insan ve olay bütünleşmesi, edebi eserin realist bir dikkatle kaleme alınmasının sonucu olarak değerlendirilebilir. Tesadüfe yer yoktur. Her şey, hayatı düzenleyen varlığı hissedilen fakat açıklanamayan kanunlar çevresinde gerçekleşir. Bunun için de metin, okuyucuda gerçeklik duygusu uyandırır. Roman bu yönüyle de son derece önemlidir.
#40
SORU:
Aşk-ı Memnu adlı eserde "zaman" ne şekildedir?
CEVAP:
Romanda yer yer zamandan söz edilen kelime ve kelime gruplarıyla karşılaşmaktayız. Ancak eserin zamanı Adnan Bey ile Bihter’in karşılaşması ile Bihter’in intiharı arasında geçen süredir. Bunun takvim ve saatle ifadesi eseri dondurur. Romandaki zaman takvim ve saatle ölçülen zamandan çok, olayların gerçekleştiği mekân ve yerde yaşanan zamandır. Sanki yazar bu zamanı dondurmamak için özel gayret göstermiştir. Birimler arasındaki ilişkinin kronolojik olması yer yer hatıra ve izlenimlerin ifadesine başvurulması, zamanda geriye dönüş olarak düşünülmemelidir. O andaki hatıra ve izlenimin, anlatılan insanın perspektifinden dile getirilmesidir.
#41
SORU:
Eylül adlı eserde "zihniyet" ne şekildedir?
CEVAP:
Mehmet Rauf’un romanında ele aldığı yasak aşk teması, toplumsal değerler ve doğrularla bireysel arzuların çatışmasına ağırlık vermeyi gerektirir. Aşk, tamamen bireysel bir duygudur ve yaşanmasını zorlaştıracak bütün engellerin karşısındadır. Evlilik kurumuyla birbirlerine bağlı olan çiftlerin ise topluma karşı da görevleri vardır; çünkü evlilik, toplumsal bir kurumdur. Öyleyse bütünüyle bu roman, bireysel olanı bayağılaşmadan dile getirmeye zemin hazırlayan bir zevk ve anlayışın ürünüdür. İhanet, kavga ve kötü söze yer verilmeden duyguların anlatılması sanatkârın duyguların dilini aradığını düşündürmektedir. Aşkın dışa vurmayan acısı ve bu ruh hâlini hazırlayan ortamın dille anlatılması böyle bir zihniyetin amacı olarak düşünülmelidir.
#42
SORU:
Eylül adlı eserde "zaman" ne şekildedir?
CEVAP:
Romanda olay zamanı, yaz mevsiminin başlangıcıyla sonbaharın ilk aylarını içine alır. Romanın başında Suat ve Süreyya’nın beş yıllık evli olduklarını anlarız; ancak yazar bu süre içinde -Suat’ın çocuğunu düşürmesi dışında- evli çiftin hayatında neler olup bittiğine dair bilgi vermez.
Romanın asıl konusu olan yasak aşkın gelişmesi kısa bir süre içinde olur. Romana adını veren eylül ayı, yaz sonunu işaret eder. Eylül, Suat ile Necip’in ayrılmak zorunda kaldıkları aydır. Yazın bir hayal aleminde yaşayan aşıklar, sonbaharın gelmesiyle hakikatle karşılaşırlar. Eylül ayının gelmesi Boğaziçi’ndeki hayal aleminden çıkıp hayatın acı gerçekleriyle yüzleşmeyi simgeler. Eylül; romanda “yas, hüzün, yılgınlık ve ölümlülüğü duyma ayı” (Mehmet Rauf, 2002, 205-206) olarak tanımlanır. Yazın bitişi, kışın kendini yavaş yavaş haber vermesi Suat’ı hüzünlendirir. Suat, kendi ömrünün eylülünü yaşadığını düşünmektedir. Bütün yapraklar nasıl solmuşsa onun da ümitleri solmuştur. Suat’ın yaşamının hüzünlü bir devresi başlamaktadır artık. Yazın bitişi Suat’ın mücadele azmini de öldürür. “Fakat her şey boş değil mi? Ne olsa, ne yapılsa, kış gelmeyecek mi?” (Mehmet Rauf, 2002, 207) diye soran Suat, karamsar bir ruh hali içerisindedir.
#43
SORU:
Eylül adlı eserde kullanılan tema nedir?
CEVAP:
Eylül romanında tema, toplumun kabul ettiği kıymet hükümleriyle bireysel arzu ve isteklerin karşılaşması ve çatışmasıdır. Burada bireysel olanı ifade eden aşk, sadece bakışlarda ve sözlerde kalmış, yaşanma ihtimali bulamamıştır. Yasak aşkın kahramanları Suat ve Necip, her geçen gün birbirlerine daha çok bağlansalar da araya giren engeller onların birlikteliğine engeldir. Birinci engel, Suat’ın kocası Süreyya’dır. Necip, kendisini sıcak aile ortamlarına dahil eden hala oğlu Süreyya’nın karısını sevdiği için ona karşı mahcubiyet hissederken Suat da kendisine karşı her zaman saygılı ve sevecen olan kocasına ihanet etmek istemez. İkinci engel, ahlak ve toplum kurallarıdır ki bunlar toplumsal değerleri temsil ederler. Bu kurallara göre evli bir kadın, başkasıyla birlikte olamaz. Bu yüzden de iki aşık, zaman zaman her şeyden uzaklaşıp yeni bir hayat kurma düşüncesine kapılsalar da bunun sonucunda ortaya çıkabilecek tehlikeleri düşünüp bu kararlarından vazgeçerler.
#44
SORU:
Eylül adlı eserde dil ve anlatım nasıldır?
CEVAP:
Eylül romanında olaylar değil, ruh tahlilleri önem kazanır. Yazar, hikaye etmeye ağırlık vermediği için günlük hayatın basit ayrıntılarını tasvir etmekle yetinmiştir.
Yazar, kahramanların iç dünyalarına yöneldiği için diyaloglara fazla yer vermemiştir. Kişiler, çoğu zaman kendileriyle konuşur ve birbirlerine söylemek istedikleri sözlerin birçoğunu dile getirmezler. Suat, Necip ve Süreyya arasında geçen konuşmalar da kadın-erkek ilişkileri, evlilik ve doğa manzaraları üzerinedir. Kahramanlar sosyal meseleler ya da gündelik hayat üzerine konuşmazlar.
Romanda olaylar, hakim anlatıcının bakış açısıyla anlatılmıştır. Yazar, Suat ve Necip’in iç dünyalarında olup bitenleri başarılı bir şekilde yansıtırken Süreyya’nın kişiliğini yaratmada ve onun çatışmadaki rolünü belirlemede başarısız olmuştur. Romanın sonu da aceleye getirilmiş izlenimi vermektedir. Yangının nasıl çıktığı anlaşılmamış ve roman, kısa birkaç paragrafla sonlandırılmıştır.
#45
SORU:
Mavi Yalı adlı eserde "zihniyet" ne şekildedir?
CEVAP:
Halit Ziya’nın bu hikayesinde hayatını sürdürmenin dışında iddiası olmayan küçük insanın yaşama tarzı model olarak alınmıştır. Öyleyse zihniyet, sıradan insanların yaşama tarzını, zihni meşguliyetlerini, insanlarla ilişkilerini edebi metnin dünyasında dile getirmeye izin veren bir zevk ve anlayıştır. Bu zevk ve anlayışın temelinde Maupassantvari hikayenin olduğunu söylemek isabetli olur; çünkü Maupassantvari hikaye geniş kitlenin yaşama tarzını ve bu kitle içerisinde yer alan insanlar arasındaki ilişkileri aksettirmektedir.
#46
SORU:
Mavi Yalı adlı eserde "olay örgüsü" ne şekildedir?
CEVAP:
Mai Yalı adlı hikaye, iki birimden oluşmaktadır. İlk birimde hikayenin kahramanı, çocukluk yıllarından itibaren hülya ile ilişkisi olmayan, kendi hayatını kurulmuş bir makine gibi sürdüren bir insandır. Ancak O, Mai Yalı’yı fark ettikten sonra bu mekanla ilgili hayaller kurmaya başlar. Hikayede kaptan, yalıyla ilgili hayalleriyle, tasarılarıyla dikkati çekmektedir. Artık o, başka bir insandır. Denilebilir ki metin, aynı insanın bu iki dönemi arasındaki çatışması üzerine kurulmuştur.