ÇALIŞMA İLİŞKİLERİ TARİHİ Dersi Temel Kavram ve Yöntem Sorunları soru cevapları:

Toplam 95 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Çalışma ilişkileri alanını diğer sosyal disiplinlerden
yalıtılmış biçimde anlamak neden olanaklı değildir?


CEVAP:

Çalışma ilişkileri alanının, konuları itibariyle
değişik sosyal disiplinlerle yakın ilişkide olması, bir başka
deyişle disiplinler arası bir karakter taşıması, özellikle
tarih boyutunda yapılacak çalışmalar açısından daha da
önem kazanmaktadır. Bu nedenle, çalışma ilişkileri alanını
diğer sosyal disiplinlerden yalıtılmış biçimde anlamak
olanaklı değildir.


#2

SORU:

Türkiye çalışma ilişkileri tarihi alanındaki çalışmaların
yetersizliği neyi doğurmaktadır?


CEVAP:

Tüm tarih araştırmalarında araştırmacının
karşısına çıkan yöntemsel sorunlar, çalışma ilişkileri tarihi
söz konusu olduğunda, daha da fazlasıyla mevcuttur.
Özellikle Türkiye çalışma ilişkileri tarihi alanındaki
çalışmaların yetersizliği, bu sorunların yeterince
tartışılmamış ve çözülmemiş olması sonucunu da
doğurmaktadır.


#3

SORU:

İş gücünün tanımı nedir?


CEVAP:

Bir ülkedeki nüfusun üretici durumunda bulunan,
iktisadi faaliyete katılan kısmına işgücü denir. İşgücü
içerisindeki insanlar, ya fiilen çalışmaktadırlar ya da aktif
biçimde iş aramaktadırlar.


#4

SORU:

İş gücü ile aynı anlamda kullanılan kavramlar nelerdir?


CEVAP:

iş gücü kavramıyla aynı anlama gelmek üzere,
aktif nüfus ve faal nüfus kavramları da kullanılmaktadır.


#5

SORU:

Günümüzün endüstrileşmiş toplumları itibariyle işgücü
statü açısından değerlendirildiğinde, karşımıza çıkan ana
kategorileri maddeler halinde yazınız?


CEVAP:

• Ücretliler (işçiler)
• İşverenler
• Kendi hesabına (bağımsız) çalışanlar
• Ücretsiz aile işçileri


#6

SORU:

Ücretli ve işçi kesimlerinin her ikisininde “ücretliler”
kategorisinin içinde düşünülmesinin nedeni nedir?


CEVAP:

ücretliler ya da aynı anlama gelmek üzere
“işçiler”, başkasına ait bir işte, ücret veya maaş karşılığı
çalışanlardır. Bu bağlamda, ücretlilerin bağımlı olarak
çalıştıkları işverenin devler ya da özel bir şahıs olması,
kavramın içeriği itibariyle bir farklılık getirmediğinden,
her iki kesim de “ücretliler” kategorisi içinde
düşünülmektedir.


#7

SORU:

“Kendi hesabına çalışanlar/Bağımsız çalışanlar”
kimlere denmektedir?


CEVAP:

İşgücü içerisinde, kendileri ücret karşılığı işçi de
istihdam etmeyen, buna karşılık, kendilerine ait sermayeyi
kullanarak ve kendi işgüçleri ile üretim sürecine katılan
kişiler, “kendi hesabına çalışanlar” ya da aynı anlama
gelmek üzere “bağımsız çalışanlar” kategorisini
oluşturmaktadır.


#8

SORU:

Ücretsiz aile işçileri kategorisini tanımlayınız.


CEVAP:

Kendilerine ait olmayan, ama aileye ait üretim
araçlarıyla, ama ücret geliri elde etmeksizin çalışan
kendine özgü bir kategori oluşturur.


#9

SORU:

“Ücretsiz aile işçileri”’nin kendilerine has bir kategori
oluşturmasının nedenini açıklayınız?


CEVAP:

Ücretsiz aile işçileri, kendilerine ait olmayan, ama
aileye ait üretim araçlarıyla, ama ücret geliri elde
etmeksizin çalışan kendine özgü bir kategori oluşturur. Bu
kesim, ücret karşılığında bir işverene bağımlı olarak
çalışmadıkları için “ücretliler” kategorisine, yanlarında
ücret karşılığı işçi istihdam etmedikleri için “işverenler”
kategorisine, çalışmalarını kendi sahip oldukları sermaye
ve iş güçleri ile sürdürmedikleri için de “kendi hesabına
çalışanlar” kategorisine girmez.


#10

SORU:

Statü kategorilerinin dağılımları değişken midir, sabit
bir kavram mıdır?


CEVAP:

İşgücü içerisindeki statü kategorilerinin mutlak ve
evrensel olmadıkları, tarihsel süreç içerisinde durmaksızın
değişime uğradıkları söylenmelidir. Dolayısıyla, belirli
statülerin varlığı ve gösterdiği dağılım, belirli tarihsel
koşullara ve dönemlere karşılık gelmektedir. İşgücünün
statü dağılımında zaman içerisinde sanayileşme sürecine
koşut olarak gözlenen en temel eğilim, ücretlilerin
oranının artış göstermesi, buna karşılık kendi hesabına
çalışanlar ile ücretsiz aile işçilerinin oranının düşüş
göstermesidir.


#11

SORU:

İş gücü içerisindeki statü kategorilerinin neden mutlak
ve evrensel olmadıklarını açıklayınız?


CEVAP:

Çalışma ilişkileri tarihi açısından bakıldığında,
tarihin değişik dönemlerinde, iş gücününü farklı statü
kategorilerinden oluştuğu saptanabilmektedir. Bir başka
deyişle, işgücü içerisindeki statüler, tarihin belirli
dönemlerine karşılık gelmektedir. Günümüzde ise belirli
ülkelerde 4’lü kategorileştirme dışında çalışan ve
çalıştıran kategorileri bulunmakla birlikte, bunların işgücü
içerisindeki ağırlıklarının azalmış veya ortadan kalkmıştır.
O halde, işgücü içerisinde statü kategorilerinin mutlak ve
evrensel olmadıkları, tarihsel süreç içerisinde durmaksızın
değişime uğradıkları söylenebilir.


#12

SORU:

Çalışma ilişkileri bir sosyal disiplin olarak nasıl
tanımlanmaktadır?


CEVAP:

Çalışma ilişkileri kavramı, işçilerle işverenler
arasındaki ilişkiyi gösteren kavramsal içeriğine ilave
olarak, bu ilişkiyi inceleyen bir sosyal disiplin olarak da
kullanılmaktadır. Bu disiplinin ana konusu, işgücü
içerisindeki iki statü yani ücretliler ile işverenler arasında
kurulan ilişkilerdir. Bu çerçevede çalışma ilişkileri,
ücretliler ile işverenler arasındaki başat çalışma ilişkisinin
değişik boyutlarını inceleyen bir disiplin olarak
tanımlanabilir.


#13

SORU:

Tarih çalışmalarında temel amaç nedir?


CEVAP:

Tarih çalışmalarında temel amaç, “geçmişin açıklanmasına dayanarak, bugünü anlamak ”’tır.


#14

SORU:

Çalışma ilişkileri tarihi kavramını tanımlayınız.


CEVAP:

Çalışma ilişkileri tarihi, çalışma ilişkilerinin
geçmiş dediğimiz zaman dilimindeki değişimiyle ilgilenen
bir sosyal bilgi alanıdır.


#15

SORU:

Çalışma ilişkileri tarihi açısından “tarihsel” öneme
sahip olgular ile sadece tarihi olgular arasındaki ayrımı
açıklayınız?


CEVAP:

Çalışma ilişkileri tarihinin olguları, farklı önem
derecelerine sahiptir; bu olgular arasında belirleyici öneme
sahip olanlar bulunduğu gibi, daha düşük düzeyde etkili
olanlar ya da tümüyle önemsiz olarak kabul edilebilecek
olanlar da bulunmaktadır. Bu nedenle, çalışma ilişkileri
tarihi açısından önem taşıyan olgular, “tarihsel” olgular
olarak kabul edilirken; diğerleri ise sırf geçmişte kaldıkları
için tarihsel olmakla birlikte, önemleri açısından tarihsel
olgu olarak nitelendirilmektedir.


#16

SORU:

Tarihsel olgu kavramını tanımlayınız. Tarihsellikle
tarihsel olgu nasıl ayırt edilmektedir?


CEVAP:

Tarihçi geçmişin olgularını sonuç ve etkileri
itibariyle değerlendirir ve önemli olanları ‘’tarihsel olgu’’
olarak niteleyerek, diğerlerinden ayırt eder. Tarihin
olguları arasında yaptığımız, önem ve etkiye dayalı bu
seçme süreci içerisinde, ilgi alanımızı oluşturan bilim
dalının yanında, mekâna bağlı bir ayrıştırma da zorunlu
olmaktadır. Çalışma ilişkileri tarihinin olguları, farklı
önem derecelerine sahiptir; bu olgular arasında belirleyici
öneme sahip olanlar bulunduğu gibi, daha düşük düzeyde
etkili olanlar ya da tümüyle önemsiz olarak kabul
edilebilecek olanlar da bulunmaktadır. Bu nedenle,
çalışma ilişkileri tarihi açısından önem taşıyan olgular,
tarihsel olgular olarak kabul edilirken; diğerleri ise sırf
geçmişte kaldıkları için tarihsel olmakla birlikte, önemleri
açısından tarihsel olgu olarak nitelendirilmemektedir.


#17

SORU:

Çağdaş tarihçisin iki görevi nedir?


CEVAP:

çağdaş tarihçinin iki görevi birden vardır: az
sayıdaki anlamlı olguları bularak, onları tarihin olgularına
dönüştürmek ve pek çok olguları, tarihi değildir diye, bir
kenara bırakmak.


#18

SORU:

Tarihsel çalışmalarda kullanılan kuram kavramı
neden önemlidir? Açıklayınız.


CEVAP:

Tarihçinin donanımı; kavramlardan, kavram
setlerinden, hipotezlerden, varsayımlardan, modellerden
oluşur. Tarihçi, tarihin olgularına, bu öğelerden oluşan bir
çerçeve ile yaklaşır ve bu soyut çerçeve, olguların göreli
önemleri, etkileri, sonuçları konusunda tarihçinin
çalışmalarına ışık tutar. Böylece tarihin içindeki neden
sonuç bağlantıları kurulmuş olur. Soyut kavramlar
kullanılarak inşa edilmiş olan “kuram”, böyle bir açıklama
çerçevesi sağlar.


#19

SORU:

Tarihçi Bloch’a göre olguların kendileri dışında hangi
donanımı gerekli kılınmalıdır, açıklayınız?


CEVAP:

Bloch için bu “düşüncedir”: her tarihsel araştırma,
ilk adımlarından itibaren soruşturmasına bir yön çizmiş
olmak zorundadır. Başlangıçta, düşünce vardır. Hiçbir
bilimde, pasif gözlem asla verimli bir şey sağlamamıştır.


#20

SORU:

Tarihçinin donanımı nelerden oluşur?


CEVAP:

Tarihçinin donanımı; kavramlardan, kavram
setlerinden, hipotezlerden, varsayımlardan, modellerden
oluşur.


#21

SORU:

Tarih için “Kuram” neden gereklidir?


CEVAP:

Tarihin olguları birbirinden kopuk değil bir arada
ve birbirleriyle karşılıklı etkileşim içerisinde bulunan
olgular arasındaki neden-sonuç bağlantıları çerçevesinde
anlam kazanır. Geçmişin olaylarını yorumlayabilmek için,
tarih her zaman bir genel kuram gerektirir. Bu nedenle de
tarihçi Braudel’e göre, “eğer kuram yoksa, tarihte yoktur”.


#22

SORU:

Kuram ne demektir?


CEVAP:

Kuram; somuttan hareketle oluşturulan, sonra da
somutu açıklamak üzere yararlanılan bir soyutlamadır.


#23

SORU:

Carr, olguların tarihçi açısından önemini nasıl
açıklamaktadır?


CEVAP:

Carr, olguların tarihçi açısından önemini, şu
sözlerle dile getirmektedir; “tarihçi ve tarihin olguları
birbirleri için gereklidir. Tarihçi olguları olmaksızın
köksüz ve boş, olgular tarihçileri olmadan ölü ve
anlamsızdır”.


#24

SORU:

Tarihsel inceleme neyi gerekli kılar?


CEVAP:

Tarihsel inceleme, tarihsel olguların nedenlerinin
ve sonuçlarının incelenmesini gerekli kılar.


#25

SORU:

Tarih ile tarihçi arasındaki ayrımı açıklayınız?


CEVAP:

Tarihin geçmişle ilgilenen bir sosyal bilim dalı
olmasına karşın, tarihçi geçmişte değil, günümüzde
yaşamakta ve geçmişe oradan bakmaktadır.


#26

SORU:

Tarihçinin kendisinden önceki dönemlerde
yaşananları değerlendirmesi nasıl mümkün olacaktır?


CEVAP:

Bu konuda iki temel görüş bulunmaktadır.
Birincisi, “her çağı, kendi kavramlarıyla anlamak
gereklidir.”. bu görüşe göre, tarihçiler incelemekte
oldukları çağın dışında kalan her türlü standardı ya da
önceliği bir kenara bırakmalıdır. İkinci olarak, “hangi
geçmiş?” diye de sorulabilmesidir.


#27

SORU:

Tarih ile tarihçi kavramlarını tanımlayınız. Tarihçinin
geçmişi yorumlarken dikkat etmesi gereken noktaları
belirtiniz.


CEVAP:

Tarihin geçmişle ilgilenen bir sosyal bilim dalı
olmasına karşın, tarihçi geçmişte değil, günümüzde
yaşamakta ve geçmişe oradan bakmaktadır. Tarihçinin
kendisinden önceki dönemlerde yaşananları değerlendirmesi zorlu bir işlemdir. Her çağı, kendi
kavramlarıyla anlamak gereklidir. Geçmişteki insan
faaliyetleri konusunda neredeyse sınırsız olan belgeler ve
belli dönemlerdeki belli sorunların diğerlerinden daha
fazla ilgiye değer olduğuna karar verme gereği karşısında,
tarihçinin yapacağı seçimin bugünün toplumsal
sorunlarının etkisini taşımasının yadırganmaması için son
derece haklı nedenler vardır. Bütün bu değerlendirmeler
çerçevesinde, bugünden ve bugünün tarihçisinden
bağımsız olarak geçmişi incelemenin olanaklı olmadığını
söyleyebiliriz.


#28

SORU:

Geçmişi bugünden ve bugünün tarihçisinden bağımsız
olarak incelemenin olanaklı olmadığı düşünüldüğünde, bu
durumun metodolojik açıdan sorunlu yönleri nedir?


CEVAP:

Bu tarzın olayları ve kişilikleri kendi gerçek
zamanlarıyla mekânlarından koparıp incelenen çağ
açısından hiçbir anlam taşımayan kavramsal bir çerçeveye
oturtmaya çalışması, temel bir eleştiri noktasıdır.


#29

SORU:

Kurumsal yaklaşımda tehlike olarak görülen durumlar
nelerdir?


CEVAP:

Kurumsal bir yaklaşım, özenli davranılmadığı
takdirde, statiklik tehlikesi taşımakta ve kurumlar veri
olarak kabul edilirken, kurumların oluşumuna ve
değişimine neden olan gelişimler göz ardı
edilebilmektedir. Oysa kurumlar birçok etki altında ortaya
çıkmakta, gelişmekte ve değişmektedirler, Bu nedenle,
yaklaşım, kurumlan temel almakla birlikte, onları veri
olarak kabul etmemeli, kurumlardaki değişimi de göz
önüne alabilmelidir. Çalışma ilişkilerinin sınırlılıkları
vardır. Kurumsallaşma düzeyi ülkeden ülkeye ve
dönemden döneme değişebilmektedir. Çalışma
ilişkilerinin taraflarının kurumsal yapı dışında
gösterdikleri etkinlikleri gözden kaçırma tehlikesi
bulunmaktadır. Ayrıca, farklı çıkarlara sahip toplumsal
kesimlerin bulunduğu bir yapı içerisinde, bu kesimler
arasında ortaya çıkan sosyolojik anlamdaki uyuşmazlık ve
çatışma süreçlerine ilişkin öğelerin ve bunun kurumlar
üzerindeki etkilerinin de göz önüne alınması gerekir.


#30

SORU:

Çalışma ilişkileri açısından “Kuramlaştırma” hangi
nitelikte olmalıdır?


CEVAP:

Diğer sosyal bilim dalları ile tarihte olduğu gibi,
çalışma ilişkileri alanını anlayabilmek de, bir
kuramlaştırmayı zorunlu kılar. Bu kuramlaştırma,
disiplinin temel olgularını, bu olgular arasındaki
nedensellik ilişkilerini ve zaman içerisinde meydana gelen
değişimleri genel çizgileriyle ele almamıza olanak
sağlayacak nitelikte olmalıdır.


#31

SORU:

Çalışma ilişkileri alanındaki kuramsal yaklaşımlara
ilişkin ayrımı maddeler halinde sıralayınız?


CEVAP:

• Uyuşma kuramı
• Çatışma kuramı
• Toplumsal eylem kuramı
• Sistem kuramı
• Marksist kuram.


#32

SORU:

“Kurum” tanımını yapınız?


CEVAP:

Kurumlar, belli bir zaman ve mekân boyunca,
özdeşiklik gösteren bir ilişkiler dokusunun çerçeveleri
olarak ortaya çıkarlar. Şu halde, belli bir düzen yaratma
amacını güderler. Kurum, sosyal kalıbın, toplum koşulları
içinde kristalleşmesidir, statik bir biçim kazanmasıdır.
İnsan, fikir, madde arasındaki ilişkileri kendi boyutunda
bir durulma ve düzene kavuşturma şeklidir.


#33

SORU:

Kurumsallaşma, ne demektir?


CEVAP:

kurumsallaşma, salt hukuki olmamakla birlikte
çoğu durumda, hukuksal boyutu olan bir süreçtir. Hukuk,
sınırlayıcı, düzenleyici ve koruyucu rolünü böylece
oynamaktadır.


#34

SORU:

Bir şeyin kurumsallaşmış olarak kabul edilebilmesi
için ne olmalıdır?


CEVAP:

Bir şeyin kurumsallaşmış olarak kabul
edilebilmesi için, hukuk sistemi içerisinde, mevzuatla
formel bir biçimde düzenlenmiş olması gerekmez.


#35

SORU:

Çalışma ilişkilerinin kurumsallaşmasının öğeleri
nelerden oluşmaktadır?


CEVAP:

• Çalışma ilişkilerinin taraflarının örgütlenmeleri
ve bu örgütlerin toplumsal boyutta formel ve
/veya informel düzeyde kabul edilmiş olması
• Tarafların, birbirlerinin örgütlerini, çalışma
ilişkilerinin düzenlenmesinde işbirliği yapılacak
kuruluşlar olarak tanımaları ve bu çerçevede
çalışma koşullarının belirlenmesinde toplu
pazarlık kurumunun varlığı,
• Uyuşmazlıkların çözümüne yardımcı barışçı
çözüm yollarının varlığı,
• İş mücadelesi araçları olarak, grev ve lokavtın
kurumsallaşmış olması,
• Çalışma ilişkileri sistemi içindeki kurumsallaşma
ile sistemin dışındaki kurumsallaşma arasındaki
ilişkiler.


#36

SORU:

Çalışma ilişkilerinin kurumsallaşmasında devletin
rolleri kaça ayrılır? Bu faktörleri açıklayınız.


CEVAP:

1. Devletin çalışma ilişkilerini kuşatan hukuksal
çerçeveyi belirlemesi birinci rolüdür. Devlet;
çıkardığı yasalar, tüzükler, yönetmelikler
çerçevesinde, sistemin temel kurallarını
oluşturur. Devlet bu araçlarla çalışma ilişkilerinin
hukuksal çerçevesini çizerken, böylece tarafların
sistemde oynayacağı rolleri de belirlemiş
olmaktadır. Devlet, çalışma ilişkilerini kuşatan
hukuksal çerçeveyi belirlerken, çalışma ilişkilerinin işçi ve işveren tarafları açısından,
uyulması zorunlu minimum (en az) standartlar da
koyar.
2. Devletin ikinci rolü, kendine ait kuruluşlarda
istihdam ettiği kişiler nedeniyle ortaya çıkar. Bu
çerçevede devlet, kamu görevlerinin
yürütülebilmesi için istihdam ettiği memur,
müstahdem ya da işçi statüsündeki insanlar
yanında, dolaysız bir biçimde bir işveren olma
niteliğiyle kendi mülkiyetindeki iktisadi
kuruluşlarda da ağırlıklı olarak işçi statüsünde
bulunan kişiler istihdam eder.
3. Üçüncü rol ise devletin diğer alanlardaki
etkinliklerinin bir yansıması olarak
değerlendirilebilir. Devletin iktisadi ve toplumsal
hayata ilişkin kararları, izlemiş olduğu
politikalar, çalışma ilişkileri sistemini dolaylı
olarak da olsa etkiler.


#37

SORU:

Devletin çalışma ilişkileri üzerine dolaylı ya da
dolaysız etkisi devletin aldığı hangi kararlara bağımlıdır?


CEVAP:

Çalışma ilişkilerinin kurumsallaşması üzerinde,
devletin dolaylı ya da dolaysız olarak önemli bir etkisi
vardır ve bu etkiler, devletin hem endüstri ilişkileri
sisteminin içinde, hem de dışında aldığı kararlarla
bağlantılıdır.


#38

SORU:

Dış dünyadaki siyasal, ekonomik ve ideolojik
oluşumların herhangi bir toplumun içyapısına etkisi söz
konusu ülkenin hangi özelliği ile sıkı sıkıya ilişkilidir?


CEVAP:

Bu etkiler, diğer faktörler yanında, söz konusu
ülkenin dışa açıklık derecesine bağlı olmaktadır.


#39

SORU:

Özel olarak çalışma ilişkileri alanına yönelik
etkinliklerde bulunan uluslararası kurumlarla olan
ilişkiler ve bu kurumların normları da, ülkeleri
etkilemektedir. Bu kuruluşların başında hangi kurum
gelmektedir?


CEVAP:

Uluslararası Çalışma Örgütü


#40

SORU:

Çalışma ilişkilerinde “baskı grupları” ne anlama
gelmektedir?


CEVAP:

Baskı grupları, ortak menfaatler etrafında birleşen
ve bunları gerçekleştirmek için siyasal otoriteler üzerinde
etki yapmaya çalışan örgütlenmiş gruplar olarak
tanımlanabilir.


#41

SORU:

Çalışma ilişkilerinin taraflarının oluşturduğu baskı
gruplarının bu tür gruplar içinde en etkilisi olmasının
nedenini açıklayınız?


CEVAP:

Çünkü toplumun siyasal ve sosyal yaşantısında en
etkili olabilecek baskı grupları genellikle üretim
ilişkilerinin yansıttığı ekonomik sorunları temsil eden
baskı gruplarıdır.


#42

SORU:

Devletin çalışma ilişkilerini kuşatan hukuksal
çerçeveyi belirlemesine ilişkin rolü ne anlama
gelmektedir?


CEVAP:

Devlet; çıkardığı yasalar, tüzükler, yönetmelikler
çerçevesinde, sistemin temel kurallarını oluşturur. Devlet
bu araçlarla çalışma ilişkilerinin hukuksal çerçevesini
çizerken, böylece tarafların sistemde oynayacağı rolleri de
belirlemiş olmaktadır.


#43

SORU:

Çalışma ilişkileri alanını etkileyen dışsal dinamikler
nelerdir?


CEVAP:

• Bir ülkenin dış dünya ile olan iktisadi, siyasi,
toplumsal vb. tüm ilişkileri, o ülke üzerinde
etkide bulunmaktadır. Bu ilişkiler çerçevesinde
ortaya çıkan dışsal etkiler, çalışma ilişkileri alanı
dışına olabileceği gibi, bu alana da olabilir.
• Dış dünya ile kurumsal düzeyde gerçekleştirilen
ilişkiler ve bu çerçevede değerlendirilebilecek
normlar da ülkeyi etkiler. Bu etkiler, özellikle
çalışma ilişkileri alanına yönelik faaliyette
bulunan uluslararası kuruluşlardan olduğu kadar,
diğer uluslararası kuruluşlardan da olabilir.


#44

SORU:

Çalışma ilişkilerini etkileyen dış dinamiklerin iç
dinamikler üzerindeki etkilerine örnek veriniz?


CEVAP:

1936 tarihli İş Kanunu’nun ve 1947 tarihli
Sendikalar Kanunu’nun çıkarılmasında ülke içerisinde
yaşanan gelişmeler kadar, dışsal etkilerin de rolünün
olması.


#45

SORU:

Tarihte dönemselleştirmenin yapılmasındaki en önemli
sebep nedir?


CEVAP:

Yaşamı, kendi içerisinde ortak özellikler taşıyan
daha homojen alt dönemlere ayırarak, daha iyi
anlayabiliriz. Toplumların tarihi ise insanların yaşamına
göre çok daha uzun süreleri kapsamaktadır ve bu süreler
içerisinde yaşanan değişimler de, bir insanın yaşamında
olabileceklere göre çok daha karmaşıktır. Bu nedenle,
toplumsal tarihte dönemleştirme yapmak, çok daha büyük
bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.


#46

SORU:

Tarihi dönemlere ayırmada karşılaşılan en büyük
yanlışlık nedir?


CEVAP:

Bu konuda yapılan hataların başında, çözümleme
kolaylığı sağlamak amacıyla yapılan dönemleştirmeyi,
gerçekliğin bizatihi kendisi, bir olgu olarak kabul etmek
gelmektedir. Oysa Tarihi dönemlere bölmek bir olgu
değil, gerekli bir varsayım ya da düşünce aracıdır;
aydınlatıcı olduğu ölçüde geçerlidir, sağlamlığı da yoruma
bağlıdır.


#47

SORU:

Toplumsal tarihte dönemleştirme yapmak neden
zorunludur?


CEVAP:

Yaşam çalışma ölçütü itibariyle çalışma öncesi
dönem, çalışma dönemi ve emeklilik gibi
dönemleştirilebilir. Toplumların tarihi ise insanların
yaşamına göre çok daha uzun süreleri kapsamaktadır ve
bu süreler içerisinde yaşanan değişimler de, bir insanın
yaşamında olabileceklere göre çok daha karmaşıktır. Bu
nedenle, toplumsal tarihte dönemleştirme yapmak, çok
daha büyük bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.


#48

SORU:

Soyutlama olarak dönemleştirmede dikkat edilmesi
gereken husus nedir?


CEVAP:

Çözümlemeleri kolaylaştıracak bir soyutlama
olarak dönemleştirme de dikkat edilmesi gereken husus,
incelenen konular açısından göreli olarak homojen bir
karakter taşıyan zaman dilimlerinin ayrıştırılmasıdır.


#49

SORU:

Dünyada çalışma ilişkileri tarihi hangi dönemlere
ayrılmıştır?


CEVAP:

Dünyada çalışma ilişkileri tarihini 1945 öncesi ve
1945 sonrası dönemler olarak iki ayrı ünite içerisinde ele
almaktayız.


#50

SORU:

Çalışma ilişkileri tarihinin dönemleştirmede 2.Dünya
savaşının bitimini temsil eden 1945 yılının seçilmesi ne
anlama gelmektedir?


CEVAP:

2. Dünya savaşının bitimini temsil eden 1945
yılının seçilmesi, çalışma ilişkilerinin, işçi ve işveren
kesimlerinin örgütleri/sendikaları ile devler arasındaki
etkileşimler ve mücadeleler sonucunda düzenleniş
biçimlerini, yani çalışma ilişkilerinin kurumsallaşma
biçimlerini merkeze alan bir kuramsal yaklaşımın tercih
edilmesinin bir sonucudur.


#51

SORU:

Dünyada çalışma ilişkilerinin tarihi incelenirken hangi
dünya ülkeleri örnek olarak kullanılmaktadır?


CEVAP:

Bu çalışmada, esas olarak, Sanayi Devrimi’nin
etkilerinin ilk kez görüldüğü ve işçi-işveren ilişkilerinin
ilk kez başat çalışma ilişkileri haline geldiği ülkelerde
yaşanan dönüşümlerin incelenmesi tercih edilmiştir.


#52

SORU:

Ülkemizde çalışma ilişkileri incelendiğinde hangi
dönem belirleyici olmaktadır?


CEVAP:

Osmanlı İmparatorluğu’nun bağımsız bir ünitede
ve ayrı bir dönem olarak ele alınması tercih edilmiştir.
İmparatorluk’ta çalışma ilişkilerinin Cumhuriyet
Türkiyesi’ne göre daha statik ve homojen olması nedeniyle,
kendi içinde ayrı bir dönemleştirmeye gitme
ihtiyacı duyulmamıştır. Cumhuriyet döneminde ise
dönemleştirme açısından durumun daha karmaşık olacağı
açıktır.


#53

SORU:

Çalışma ilişkilerinin sendikal boyutu açısından
bakıldığında Sanayi Devriminden 2. Dünya savaşına
kadar olan dönemde nasıl değişimler yaşanmıştır?


CEVAP:

Sendikaların önce yasaklandığı, ardından işçi
mücadeleleri yanında, farklı ekonomik ve siyasal
gelişmeler sonucunda sendikaların varlık ve etkinliklerinin
kabul edildiği bir dönemin ortaya çıktığı görülmektedir.


#54

SORU:

Çalışma ilişkilerinin Dönemleştirilmesinde 1945
yılının seçilmesinin en önemli nedeni nedir?


CEVAP:

Sendikaların varlık ve etkinliklerinin kabul
edilmesiyle, çalışma ilişkilerinin düzenlenmesinin meşru
ve vazgeçilmez bir unsuru olduklarının kabul edilmesi
arasında çok önemli bir fark bulunmaktadır.
Dönemleştirmede 1945 yılının seçilmesinin en önemli
gerekçesini bu farklılık oluşturmaktadır.


#55

SORU:

Çalışma ilişkileri açısından Cumhuriyet sonrası
dönem hangi dönemlere ayrılarak incelenmektedir?


CEVAP:

• 1923-1946 dönemi,
• 1947-1960 dönemi,
• 1960-1980 dönemi,
• 1980 sonrası dönem.


#56

SORU:

Çalışma ilişkileri açısından dönüm noktalarından
birincisi olarak Cumhuriyetin başlangıcının alınmasına
iktisadi açıdan bakıldığında neler olmaktadır?


CEVAP:

İktisadi açıdan bakıldığında, özellikle devletçi
iktisat politikalarının izlendiği 1930’lu yıllardaki
sanayileşme çabaları, işçi sayılarının artması ve büyük
sanayi kuruluşlarında bir işçi toplulaşmasının oluşumu
üzerinde etki yapmakta, bu da çalışma ilişkileri alanına
yönelik hukuksal düzenlemeler yapma ihtiyacını
arttırmaktadır.


#57

SORU:

Çalışma ilişkileri açısından dönüm noktalarından
birincisi olarak Cumhuriyetin başlangıcının alınmasına
siyasi açıdan bakıldığında neler olmaktadır?


CEVAP:

Siyasi açıdan bakıldığında, otoriter tek parti
yönetimi, bireysel alanda sınırlı da olsa işçileri koruyucu
düzenlemeler yaparken, toplu iş ilişkileri alanında otoriter
ve baskıcı düzenleme ve uygulamalara gitmektedir.


#58

SORU:

Çalışma ilişkileri açısından birinci dönemin
ortalarında yer alan 1936 yılı neden önemli bir dönüm
noktasıdır?


CEVAP:

Türkiye’de ilk defa, çalışma ilişkilerini bireysel ve
toplu boyutlarıyla düzenleyen ve dönemine göre bütüncül
olarak nitelendirilebilecek bir yasa çıkarılmaktadır. 1936
tarihli iş kanunu, daha sonraki dönemlerde Türk çalışma
ilişkilerinin çerçevesini çizen temel metin olmuştur.


#59

SORU:

1936 tarihli iş kanunu neleri getirmektedir?


CEVAP:

bu temel metinde, iş mücadelesi araçları olarak
grev ve lokavt yasaklanmakta, sendikalar konusunda bir
düzenleme yapılmamakta, işçi temsilciliği kurumu
düzenlenmekte, iş uyuşmazlıklarının çözümünde ise
zorunlu tahkim sistemi getirilmektedir.


#60

SORU:

1938 tarihli Cemiyetler kanunu neyi yasaklamaktadır?


CEVAP:

bu kanun sınıf esasına veya adına dayanan
cemiyet kurma yasağıyla, sendikaların kurulmasını
yasaklamaktadır.


#61

SORU:

Çalışma ilişkileri açısından 1946 yılının önemi nedir?


CEVAP:

Bu tarihte Türkiye çok partili siyasal hayata
geçmekte, iktisat politikalarında da savaş sonrası dönemde
önemli değişiklikler gözlenmektedir. Bu değişiklikler
çalışma ilişkileri alanını da etkilemekte, 1946 yılında
cemiyetler kanununda değişiklik yapılarak, sınıf esasında
veya adına dayanan cemiyet kurma yasağı
kaldırılmaktadır.


#62

SORU:

Cumhuriyetin ilanı ve sonrası dönemlerden olan 1923-
1946 döneminde yaşanan çalışma ilişkilerinde önem arz
eden durumlar nelerdir?


CEVAP:

Cumhuriyetin ilanı ile çalışma ilişkileri alanında
hemen köklü dönüşümler gerçekleşmeye başlamamışsa
da, bu tarih, zaman içerisinde ortaya çıkacak değişimlerin
başlangıç noktasıdır. İktisadi açıdan bakıldığında, özellikle
devletçi iktisat politikalarının izlendiği 1930’lu yıllardaki
sanayileşme çabaları, işçi sayılarının artması ve büyük
sanayi kuruluşlarında bir işçi toplulaşmasının oluşumu
üzerinde etki yapmakta, bu da çalışma ilişkileri alanına
yönelik hukuksal düzenlemeler yapma ihtiyacını
artırmaktadır. Siyasi açıdan bakıldığında ise otoriter tek
parti yönetimi, bireysel alanda sınırlı da olsa işçileri
koruyucu düzenlemeler yaparken, toplu iş ilişkileri
alanında otoriter ve baskıcı düzenleme ve uygulamalara
gitmektedir. 1946 yılı da önemli bir dönüm noktası
olmaktadır. Bu tarihte Türkiye çok partili siyasal hayata
geçmekte, iktisat politikalarında da savaş sonrası dönemde
önemli değişiklikler gözlenmektedir. Bu değişiklikler
çalışma ilişkileri alanını da etkilemekte, 1946 yılında
Cemiyetler Kanunu’nda değişiklik yapılarak, “sınıf
esasına veya adına dayanan cemiyet” kurma yasağı
kaldırılmıştır.


#63

SORU:

1947 Sendikalar kanunu ile ne olmaktadır?


CEVAP:

Yasayla, Türkiye’de ilk defa sendikaların
kurulması ve faaliyetleri düzenlenmekle birlikte, dönem
içerisinde yürürlükte olan İş kanununun grev ve lokavt
yasağı sürmektedir.


#64

SORU:

Çalışma ilişkileri açısından Sendikalar kanunu ile
başlayan 1960 yılına kadar uzanan dönemde neler
belirginleşmektedir?


CEVAP:

Bu dönem, iktisadi açıdan sürekli bir büyümenin
sağlandığı, siyasi açıdan çok partili döneme geçilmiş
olmakla birlikte batı tarzı bir demokrasinin koşullarının
oluşturamadığı bir dönem olarak belirginleşmektedir.


#65

SORU:

Çalışma ilişkileri açısından Sendikalar kanunu ile
başlayan 1960 yılına kadar uzanan dönemde neler ortaya
çıkmaktadır?


CEVAP:

Bu dönem, toplu çalışma ilişkileri alanında iş
kanunu ile sendikalar kanununun belirleyici olduğu, yeni
kurulan sendikaların otoriter uygulamalara maruz kaldığı,
bireysel iş ilişkileri alanında ise yasalaştırma yoluyla
önemli gelişmelerin sağlandığı, sosyal güvenlik alanında
önemli oluşumların ortaya çıktığı bir dönemdir.


#66

SORU:

Ülkemizde çalışma ilişkileri tarihi açısından 1947-
1960 döneminde yaşanan olaylar nelerdir?


CEVAP:

1947’de de Sendikalar Kanunu çıkartılmaktadır.
Yasayla, Türkiye’de ilk defa sendikaların kurulması ve
faaliyetleri düzenlenmekle birlikte, dönem içerisinde
yürürlükte olan İş Kanunu’nun grev ve lokavt yasağı
sürmektedir. Biz, kendi içinde de iki ayrı alt-dönemden
oluşan bu zaman dilimini (1920¬1936 ve 1936-1946) “tek
parti dönemi” olarak ortak bir paydada topluyor ve tek bir
dönemde ele alıyoruz. Böylece, Türk siyasal hayatındaki
gelişmelerle de bir paralellik sağlanmış olmaktadır.
Sendikalar Kanunu ile başlayan ikinci dönem 1960 yılına
kadar uzanmaktadır. Bu dönem, iktisadi açıdan sürekli bir
büyümenin sağlandığı, siyasi açıdan çok partili döneme
geçilmiş olmakla birlikte batı tarzı bir demokrasinin
koşullarının oluşturulamadığı bir dönem olarak
belirginleşmektedir.


#67

SORU:

Çalışma ilişkileri açısından 1960 sonrası nasıl
değişikler olmuştur?


CEVAP:

1960 sonrası dönemde sendika, toplu pazarlık ve
grev hakları Türkiye tarihinde ilk defa birlikte var olma
olanağını bulurken; 1961 anayasasında da, ekonomik ve
sosyal haklar kapsamında geniş bir yer bulmaktadır.
Böylece sendikal haklar ilk kez açık bir anayasal
güvenceye kavuşmuştur.


#68

SORU:

Çalışma ilişkileri açısından 1960 sonrası döneme
iktisadi açıdan bakıldığında neler olmaktadır?


CEVAP:

Bu dönem ithal ikameci iktisat politikalarına ve
popülist bölüşüm politikalarına sahne olmaktadır.


#69

SORU:

Çalışma ilişkileri açısından 1960 sonrası döneme
siyasi açıdan bakıldığında neler olmaktadır?


CEVAP:

bu dönemde ücretlilerin sayısında ve oranında
önemli artışlar meydana gelmiş, sağlanan hukuksal
güvencelere de bağlı olarak sendikalaşmada ciddi bir
yükseliş yaşanmıştır.


#70

SORU:

Ülkemizde çalışma ilişkileri açısından 1960-1980
döneminin özelliği nedir?


CEVAP:

1960 yılı, Türkiye çalışma ilişkileri tarihinin en
önemli dönüm noktalarından biridir. 27 Mayıs 1960
İhtilâli ile başlayan bu dönem 12 Eylül 1980 askeri
darbesine kadar devam etmektedir.


#71

SORU:

Ülkemizde 1980 dönemi sonrası çalışma ilişkileri ne
şekilde etkilenmiştir?


CEVAP:

12 Eylül 1980 Darbesi sonrası, Türkiye’nin
iktisadi ve siyasi yapısında önemli değişimler meydana
gelmekte, ihracata yönelik iktisat politikalarına yöneliş,
çalışma evreni üzerinde baskılar yaratmaktadır.


#72

SORU:

Çalışma ilişkileri açısından 1980 sonrası döneme
hukuksal açıdan bakıldığında neler olmaktadır?


CEVAP:

Hukuksal açıdan bakıldığında, 1982 anayasası ve
onun temel düzenlemeleri doğrultusunda çıkarılan 1983
tarihli ve 2821 sayılı sendikalar kanunu ile 2822 sayılı
toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt kanunu daha önceki
dönemden farklılaşan yeni düzenlemeler getirmektedir.


#73

SORU:

Çalışma ilişkileri açısından 1980 sonrası dönemde
sosyal devlet uygulamalarında ne gibi değişikler
yaşanmıştır?


CEVAP:

Sendikal mevzuat sendikal faaliyetler, toplu iş
sözleşmesi ve grev hakkının kullanımını zorlaştıracak
şekilde değiştirilmiş; bu süreçte, bir önceki döneme göre
daha otoriter yaklaşımlar damgasını vurmuştur.


#74

SORU:

İşgücü nedir?


CEVAP:

İşgücü, “Bir ülkedeki nüfusun üretici durumda bulunan, iktisadi faaliyete katılan kısmı”dır. İşgücü içerisindeki insanlar, ya fiilen çalışmaktadırlar ya da aktif biçimde iş aramaktadırlar. İşgücü kavramıyla aynı anlama gelmek üzere, aktif nüfus ve faal nüfus kavramları da kullanılmaktadır.


#75

SORU:

Günümüzün endüstrileşmiş toplumları itibariyle işgücü statü açısından değerlendirildiğinde işgücü statüsü kaç kategoriye ayrılır? 


CEVAP:

Günümüzün endüstrileşmiş toplumları itibariyle işgücü statü açısından değerlendirildiğinde, karşımıza dört ana kategori çıkmaktadır:
a. Ücretliler (işçiler),
b. İşverenler,
c. Kendi hesabına (bağımsız) çalışanlar,
d. Ücretsiz aile işçileri.


#76

SORU:

Çalışma ilişkileri nedir?


CEVAP:

İşgücü içerisindeki farklı statü kategorileri arasındaki, üretim sürecinden kaynaklanan ilişkilerdir.


#77

SORU:

Ücretsiz aile işçileri tanımına kimler girer?


CEVAP:

Ücretsiz aile işçileri, kendilerine ait olmayan, ama aileye ait üretim araçlarıyla, ama ücret geliri elde etmeksizin çalışan kendine özgü bir kategori oluşturur. Bu kesim, ücret karşılığında bir işverene bağımlı olarak çalışmadıkları için “ücretliler” kategorisine, yanlarında ücret karşılığı işçi istihdam etmedikleri için “işverenler” kategorisine, çalışmalarını kendi sahip oldukları sermaye ve iş güçleri ile sürdürmedikleri için de “kendi hesabına çalışanlar” kategorisine girmez. Türkiye de dâhil olmak üzere, gelişmekte olan ülkelerde, özellikle tarım kesiminde geniş bir ücretsiz aile işçileri kesimi
bulunmaktadır.


#78

SORU:

Sanayileşme sürecinde hangi işgücü statüsünde düşüş yaşanmıştır?


CEVAP:

İşgücünün statü dağılımında zaman içerisinde sanayileşme sürecine koşut olarak gözlenen en temel eğilim, ücretlilerin oranının artış göstermesi, buna karşılık kendi hesabına çalışanlar ile ücretsiz aile işçilerinin oranının düşüş göstermesidir (Bu oluşum ve nedenleri konusunda.


#79

SORU:

Tarih hangi bilim dalı çatısı altındadır?


CEVAP:

En kısa ifadesiyle, “tarih” bir bilim dalıdır. Genel kabul gören bir sınıflamaya göre, bilimler “doğa bilimleri” ve “sosyal bilimler” olarak iki ana kategoride ele alınmaktadır. Bu çerçevede, tarih bir sosyal bilim olarak değerlendirilmelidir.


#80

SORU:

Tarihin hammaddesi ya da malzemesi nedir?


CEVAP:

Tarih “geçmiş” adı verilen zaman dilimi ile ilgilenen bir bilim dalı olarak tanımlandığında, tarihin geçmişte “ne” ile ilgilendiğini de sorgulamak gerekecektir. Bu sorunun en özlü ve kısa cevabı, tarihin geçmişin “olgular”ı ile ilgilendiğidir. Bir başka deyişle, tarihin hammaddesi ya da malzemesi, geçmişin olgularıdır. Bu olguların niteliği üzerinde ise tarihçi Collingwood’un sözlerini aktarma  yeterli olacaktır. Collingwood önce “Tarih ne tür şeyler arar?” diye sormakta, sonra da kendi sorusunu yanıtlamaktadır: “İnsanların geçmişte yapılmış eylemleri”.


#81

SORU:

Çalışma ilişkileri tarihi nedir?


CEVAP:

Çalışma ilişkilerinin geçmiş dediğimiz zaman dilimindeki değişimiyle ilgilenen bir sosyal bilgi alanıdır.


#82

SORU:

Türkiye çalışma ilişkileri tarihinin önemli olguları nelerdir? 


CEVAP:

Türkiye çalışma ilişkileri tarihinin önemli olgularına ise, örneğin 1936 tarihli İş Kanunu, 1963 tarihli Sendikalar Kanunu örnek olarak gösterilebilir. Gene, 1952 yılında Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun, 1962 yılında Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun kuruluşu da, Türkiye çalışma ilişkilerinin geçmiş denilen zaman diliminde kalan önemli olguları arasındadır. Bu konfederasyonlara bağlı her hangi bir sendikanın kuruluşu, işçilerin işçi sendikalarına, ya da işveren statüsündeki kişilerin işveren sendikalarına üye olmaları da, çalışma ilişkileri alanının geçmişte yer alan olguları arasında olmakla birlikte, diğerleriyle eşit öneme sahip değillerdir. Gene, Sendikalar Kanunu ile bu yasaya uygun olarak çıkarılan bir yönetmelik ya da Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun kurulması ile herhangi bir işçi sendikasının kuruluşu ya da bu konfederasyona üye olması arasında da önem açısından ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Aynı şekilde örneğin, bir işyeri düzeyinde sadece 100 işçinin katıldığı bir grevle, milyonlarca işçinin katıldığı, ülke ölçeğindeki bir genel grev de, toplumsal sonuç ve etkileri itibariyle farklı öneme sahiptirler.


#83

SORU:

Tarihçinin donanımı nelerden oluşur?


CEVAP:

Tarihçinin donanımı; kavramlardan, kavram setlerinden, hipotezlerden, varsayımlardan, modellerden oluşur. Tarihçi, tarihin olgularına, bu öğelerden oluşan bir çerçeve ile yaklaşır ve bu soyut çerçeve, olguların göreli önemleri, etkileri, sonuçları konusunda tarihçinin çalışmalarına ışık tutar.


#84

SORU:

Tarih araştırmalarında kuram nedir?


CEVAP:

Kuram; somuttan hareketle oluşturulan, sonra da somutu açıklamak üzere yararlanılan bir soyutlamadır. Büyük tarihçi Braudel’e göre, “Eğer kuram yoksa, tarih de yoktur”.


#85

SORU:

Tarihçinin kendisinden önceki dönemlerde yaşananları değerlendirmesine olanak sağlayan görüşler nelerdir?


CEVAP:

Bu konuda iki temel görüş bulunmaktadır. Bu görüşlerden birisine göre, “her çağı, kendi kavramlarıyla anlamak gerek”lidir. Buna göre, örneğin Sanayi Devrimi dönemindeki çalışma ilişkilerini, o dönemin kendi kavramları ve koşullarıyla değerlendirmek gerekecektir. Bu görüşe göre, “tarihçiler incelemekte oldukları çağın dışında kalan her türlü standardı ya da önceliği bir kenara bırakmalıdır. Onların hedefi, geçmişi kendi kavramlarıyla anlamaktır. Ya da Elton’ın sözleriyle ‘belli bir sorunu içeriden anlamak’. Tarihçiler söz konusu çağın değerlerini çok iyi tanımalı ve olayları o olaylara katılmış kişilerin gözüyle görmeye çalışmalıdırlar. Ancak o zaman ellerindeki malzemeye ve mesleklerine sadık kalmış olurlar”. Böyle bir yaklaşımın “pozitif sonuçlarından biri, bütün maddi ve manevi boyutlarıyla geçmişi yeniden yaratma veya canlandırma” olarak nitelenebilir. Bundan beklenense, “tarihin ayrıntılı biçimde ve aslına sadık kalarak yeniden kurulmasını sağlamak”tır.


#86

SORU:

Tarihçinin, geçmişle bugün arasındaki bağı daha sağlıklı kurma ve bugünü daha iyi anlama noktasına getirecek unsur nedir?


CEVAP:

Tartışmalarımızı, çalışma ilişkileri alanının “sendika”, “toplu pazarlık” ve “grev” kurumları çerçevesinde değerlendirelim. Bu kurumsallaşma öğeleri, içinde yaşadığımız dünyanın en azından bir bölümünde, “hak” olarak nitelendirilebilecek birer norm haline gelmişlerdir. Ancak kavramlar gibi, normların da tarihsel bir içerikleri bulunmaktadır ve bunlar tarihin ancak belirli dönemleri açısından geçerlidirler. Sanayi Devrimi sonrasında yaşanan olumsuz gelişmeler içerisinde, bu kurumlara ilişkin yasaklamalar, tedrici biçimde önce özgürlüklere ve nihayet haklara dönüşmüştür. Bu gelişim sürecinin göz ardı edilmesi, geçmiş dönemlerin belirli koşullar altında oluşan kendine özgü normlarının, bu dönemlere ilişkin olduklarını unutularak, mutlaklaştırılması ve daha sonraki dönemler için de geçerli gibi kabul edilmesi, metodolojik bir hatadır. Aynı biçimde, günümüzün normlarının da, zaman içerisinde tedrici bir biçimde oluştukları göz önünde bulundurularak, bu normlarla geçmiş dönemlerin değerlendirilmesinde özenli davranılmalıdır.
Yapılması gereken, çalışma ilişkileri tarihi içerisinde, hangi gelişmelerle, Sanayi Devrimi’nin koşullarından; sendikal örgütlenmenin, toplu pazarlığın ve grevin birer norm olduğu bugüne gelindiğinin açıklanmasıdır. Bu, tarihçiyi, geçmişle bugün arasındaki bağı daha sağlıklı kurma ve bugünü daha iyi anlama noktasına getirecektir.


#87

SORU:

Çalışma ilişkileri alanındaki kuramsal yaklaşımlara ilişkin bir ayırım hangi başlıklardan oluşur?


CEVAP:

Diğer sosyal bilim dalları ile tarihte olduğu gibi, çalışma ilişkileri alanını anlayabilmek de, bir kuramlaştırmayı zorunlu kılar. Bu kuramlaştırma, disiplinin temel olgularını, bu olgular arasındaki nedensellik ilişkilerini ve zaman içerisinde meydana gelen değişimleri genel çizgileriyle ele almamıza olanak sağlayacak nitelikte olmalıdır. Ancak, gene her disiplinde olduğu gibi, çalışma ilişkileri alanında da, birbirinden farklı öğelere ağırlık veren değişik kuramlaştırma çabaları bulunmaktadır. Aslında, bu yaklaşımlar o kadar çeşitlidir ve çoğu zaman birbirleriyle o kadar iç içe geçmektedirler ki, tasnif edilmeleri dahi güçtür. Örneğin, çalışma ilişkileri alanındaki kuramsal yaklaşımlara ilişkin bir ayırım, şu şekildedir:

i. Uyuşma kuramı,
ii. Çatışma kuramı,
iii. Toplumsal eylem kuramı,
iv. Sistem kuramı,
v. Marksist kuram.


#88

SORU:

Endüstri ilişkileri alanında, birbirleriyle rekabet eden temel yaklaşımlar nelerdir?


CEVAP:

Endüstri ilişkileri alanında, birbirleriyle rekabet eden üç temel yaklaşım bulunmaktadır: i. Sistem yaklaşımı, ii. Kurumsal yaklaşım, iii. Endüstriyel sosyoloji yaklaşımı. Bir başka sınıflandırma da şu şekildedir: i. Klasik yaklaşım, ii. Sistem yaklaşımı, iii. Kurumsal yaklaşım, iv. Sosyolojik yaklaşım, v. Çatışmacı yaklaşım.


#89

SORU:

Kuramlaştırma denemelerinin tasnifi üzerinde dahi bir uzlaşma sağlamanın güçlüğü neden kaynaklanmaktadır?


CEVAP:

Bu kuramlaştırma denemelerinin tasnifi üzerinde dahi bir uzlaşma sağlamanın güçlüğü, belki de alanın niteliğinden kaynaklanmaktadır. Çünkü, işçi ile işveren arasında çıkar farklılıklarının söz konusu olduğu bir alanda, yönetim ya da işçi yanlısı görüşlerin ve buna bağlı olarak, çatışmaya ya da uzlaşmaya dayalı görüşlerin hâkim olduğu yaklaşımların ortaya çıkması doğaldır. Bu durumda, bakış açılarının farklılığının altında biraz da sosyal konumların farklılığının yattığı söylenebilir (Farnham; Pimlott, 1991: 3). Bir başka neden ise bu disiplinin ve kuramlaştırma çabalarının göreli olarak yeni olmasıdır.


#90

SORU:

Çalışma ilişkilerinde kurumsal yaklaşımların olumsuz özellikleri nelerdir?


CEVAP:

Her şeyden önce, kurumsal bir yaklaşım, özenli davranılmadığı takdirde, statiklik
tehlikesi taşımakta ve kurumlar veri olarak kabul edilirken, kurumların oluşumuna ve değişimine neden olan gelişimler göz ardı edilebilmektedir. Oysa, kurumlar birçok etki altında ortaya çıkmakta, gelişmekte ve değişmektedirler. Bu nedenle, yaklaşım, kurumları temel almakla birlikte, onları veri olarak kabul etmemeli, kurumlardaki değişimi de göz önüne alabilmelidir. Kurumlardaki değişim ise kurumlarla, onları çevreleyen ve oluşumları üzerinde etkide bulunan ekonomik, toplumsal, siyasal
vb. faktörler arasındaki etkileşim incelenmeden anlaşılamayacaktır.


#91

SORU:

Çalışma ilişkilerinin kurumsallaşmasının sınırlılıkları nelerdir?


CEVAP:

Çalışma ilişkileri tarihi her ne kadar bir kurumsallaşma tarihi olarak belirginleşse de, mutlak anlamda bir kurumsallaşmadan söz etmek olanaklı değildir. Yani, kurumsallaşma düzeyi ülkeden ülkeye ve dönemden döneme değişebilmektedir ve sınırlılıkları da mevcuttur. Özellikle son dönemlerde yeryüzü ölçeğinde yaşanan bazı gelişmelerin, çalışma ilişkilerinin kurumsallaşması üzerinde olumsuz etkiler yaptığı gözlenmektedir. “Küreselleşme” olarak kavramlaştırılan gelişmeler çerçevesinde, son yıllarda birçok ülkede sendikalaşma oranlarının düştüğü, toplu pazarlık kurumunun çalışma koşullarının belirlenmesindeki ağırlığının azaldığı görülmektedir.


#92

SORU:

Bir şeyin kurumsallaşmış olarak kabul edilebilmesi için gerekli olan nedir?


CEVAP:

Bir şeyin kurumsallaşmış olarak kabul edilebilmesi için, hukuk sistemi içerisinde,
mevzuatla formel bir biçimde düzenlenmiş olması gerekmez. Çalışma ilişkileri tarihinden örneklersek, bazı ülkelerde bireysel ve toplu iş ilişkilerine ilişkin belirli hususların, yasalarla belirlenmediğini, ancak zaman içerisinde çalışma ilişkilerinin taraflarınca ve toplumca kabul edildikleri ve uygulandıkları için kurumsallaştıklarını görürüz. Günümüz itibariyle dahi bazı ülkelerde, örneğin İngiltere’de, endüstri ilişkileri sisteminin oluşmasında ve işlemesinde yasalar çok sınırlı bir rol oynamaktadır.


#93

SORU:

Dışsal etkiler kaç farklı kategoride değerlendirilebilir?


CEVAP:

Dışsal etkiler iki farklı kategoride değerlendirilebilir:
i. Bir ülkenin dış dünya ile olan iktisadi, siyasi, toplumsal vb. tüm ilişkileri, o ülke üzerinde etkide bulunmaktadır. Bu ilişkiler çerçevesinde ortaya çıkan dışsal etkiler, çalışma ilişkileri alanı dışına olabileceği gibi, bu alana da olabilir.
ii. Dış dünya ile kurumsal düzeyde gerçekleştirilen ilişkiler ve bu çerçevede değerlendirilebilecek normlar da ülkeyi etkiler. Bu etkiler, özellikle çalışma ilişkileri alanına yönelik olarak faaliyette bulunan uluslararası kuruluşlardan olduğu kadar, diğer uluslararası kuruluşlardan da olabilir. Genel düzeyde, örneğin Türkiye ile üyesi olduğu Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi gibi uluslararası kuruluşlar arasındaki ilişkiler, çalışma hayatı üzerinde de etkiler yapar.


#94

SORU:

Çalışma ilişkileri alanına yönelik etkinliklerde bulunan en önemli uluslararası kurumun adı nedir? 


CEVAP:

Özel olarak çalışma ilişkileri alanına yönelik etkinliklerde bulunan uluslararası kurumlarla olan ilişkiler ve bu kurumların normları da, ülkeleri etkiler. Bu kuruluşların başında Uluslararası Çalışma Örgütü gelmektedir. “Uluslararası Çalışma Örgütü, 1919 yılından bu yana, kurucu belgesi, ortaya koymuş olduğu sözleşmeler ve tavsiye kararları ile uluslararası sistemi etkilemiştir”. Örgüt’e 1932 yılında üye olan Türkiye de, değişik dönemlerde farklı düzeylerde olmakla birlikte, örgütün normlarından etkilenmiş, “...bir kısım andlaşmaları iç hukuka almıştır”.


#95

SORU:

Cumhuriyet sonrası dönem, kendi içinde kaç ayrı alt döneme ayrılarak incelenmektedir?


CEVAP:

i. 1920-1946 dönemi (Bölüm 3 ve Bölüm 4),
ii. 1947-1960 dönemi (Bölüm 5),
iii. 1960-1980 dönemi (Bölüm 6),
iv. 1980 sonrası dönem (Bölüm 7)

Bu dönüm noktalarından birincisi olarak, kendisini önceleyen birkaç yılla birlikte, Cumhuriyetin başlangıcını almamız doğaldır. Her ne kadar, Cumhuriyetin ilânı ile çalışma ilişkileri alanında hemen köklü dönüşümler gerçekleşmeye başlamamışsa da, bu tarih, zaman içerisinde ortaya çıkacak değişimlerin başlangıç noktasıdır. İktisadi açıdan bakıldığında, özellikle devletçi iktisat politikalarının izlendiği 1930’lu yıllardaki sanayileşme çabaları, işçi sayılarının artması ve büyük sanayi kuruluşlarında bir işçi toplulaşmasının oluşumu üzerinde etki yapmakta, bu da çalışma ilişkileri alanına yönelik hukuksal düzenlemeler yapma ihtiyacını artırmaktadır. Siyasi açıdan bakıldığında ise otoriter tek parti yönetimi, bireysel alanda sınırlı da olsa işçileri koruyucu düzenlemeler yaparken, toplu iş ilişkileri alanında otoriter ve baskıcı düzenleme ve uygulamalara gitmektedir.