TÜRK İDARE TARİHİ Dersi II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİ'NDE (1876-1908)YÖNETİM YAPISI soru cevapları:

Toplam 85 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Belediyeler kanunu nedir?


CEVAP: Belediye, 19 Mart 1877 tarihinde soluk almaya başlayan ilk Osmanlı parlamentosunun ele alıp yasalaştırdığı ilk kanun, belediyeler kanunu idi. Kanuna göre belediye daireleri on dörtten yirmiye çıkarılıyor ve her daire, bir reis ve ona bağlı bir meclis tarafından idare ediliyordu. Meclis, bölge nüfusuna göre 8-12 üye arasında değişiyor ve her iki senede bir kura ile meclis üyelerinin yarısı değitiriliyordu. Tüm şubeler şehremanetine bağlanırken her şubenin seçeceği iki kişi ile toplanıp İstanbul’un genel sorunlarını tartışacak olan “Cemiyyet-i Umumiyye-i Belediyye” isimli bir de danışma meclisi kuruluyordu. Şube reisleri, seçilen üyeler arasından hükümetçe uygun görülen kişinin ataması ile yapılırken İstanbul şehremini bizzat padişah tarafından belirlenecek ve bu kişide kendisine bağlı muhasebeci, mühendis gibi ihtisas sahibi kişilerden oluşan bir de şehremaneti Meclisi kuracaktı.

#2

SORU: Harem dairesi nasıl teşkilatlanmıştır?


CEVAP: Harem dairesinde Gazne saray idaresinden beri görülen esvabçı başılık, ibriktarbaşılık ve kilercibaşılık gibi sultanın özel hayatını düzenleyen bir hizmetkârlar ordusu bulunmaktaydı. Sultanın en yakınındaki yardımcıları, genellikle şehzadeliğinden itibaren maiyetinde bulunan kişilerdi. Söz konusu görevliler hiyerarşisinin tepesinde kızlararası bulunuyor; protokolde sadrazam ve şeyhülislamdan sonra vükeladan ise önce geliyordu. Yine de Sultan Abdülhamid, harem personelinin kamusal alana çıkışlarını kesinlikle engellemiş hatta devlet yıllıklarında belirtilmesini dahi istememiştir.

#3

SORU: Kanun-i Esasi ne kadar uygulamada kalmıştır?


CEVAP: Kanun-i Esasi her ne kadar 1924 yılına kadar uygulamada kalan bir kanun olarak belirtilirse de II. Abdülhamid Dönemi’ndeki ömrü son derece kısa olmuştur. 1877 Ocak ayında genel seçimlere gidilmiş ve 80 Müslüman, 50 gayrimüslimden oluşan parlamento, kapılarını 19 Mart 1877’de açmıştır. İlk dönemin çalışma süresi son derece kısa olmuş ve üç buçuk ay sonra 28 Haziran 1877’de tatil edilmiştir. İkinci defa parlamento toplanmadan önce yeniden seçime gidilmiş ve yeni mebuslarla meclis çalışmalarına 13 Aralık 1877’de başlamış ancak Rusya ile devam eden savaş neden gösterilerek padişah tarafından 14 Şubat 1878’de otuz yıllık bir tatile çıkarılmıştır. Görünüşte Kanun-i Esasi yürürlükteydi ancak reformcu grubun bu zaman zarfında tasfiye edilmesi ve Rusya karşısında uğranılan ağır yenilgi, parlamentoyu Osmanlı insanının gündeminden kısa sürede çıkaracaktır. Önceki Sultan Abdülaziz’in Tanzimat bürokratlarının sultasını kırmak için yaptığı girişimler aslında bürokrasi içerisinde saray yanlısı kesimin güçsüz olmadığını göstermişti. Gerçekleştirilen darbe bir anlamda, sarayı kontrol altında tutmakta zorlanan bürokratların içine düştükleri ihtiras ve gayrımeşruluğu da göstermesi bakımından düşündürücüdür. Reformcu ricalin desteklediği şehzade Murad’ın taht için uygun olmadığı anlaşılınca çaresizce Abdülhamid tahta çıkarılmıştı. Genç sultanın kısa sürede yönetime ağırlığını koymasıyla 1839’dan beri Cağaloğlu’na kaymış dengeler, bu sefer yeni bir mekânda Yıldız’da sil baştan kurgulanacaktı.

#4

SORU: Divan-ı Hümayun’da ne tür değişiklikler meydana gelmiştir?


CEVAP: Divan-ı Hümayun aklamı, tıpkı amedi kalemi gibi hem içerik hem sayı bakımından değişimi hisseden ofislerden olmuştur. “Beylikçi” unvanlı yöneticilerin denetimindeki ofisler; Divan-ı Humayun kuyud odası, vilayat-ı mümtaze kalemi, mühimme odası ve Divan-ı Hümayun odasıyd›. Vilayat-ı mümtaze kalemi isminden de anlaşılacağı üzere ayrıcalıklı vilayetlerle payitahtın ilişkisini sürdüren bir yandan da cemaatlerin ruhani reisleriyle sadaret arasındaki görüşmeleri yürüten bir bakıma Hariciye Nezaretinin işlerini üstlenmiş bir kalemdi. Divan-ı Hümayun odası ise 1900’da yapılan gözden geçirmelerle son hâlini kazanmış, eklenen birimlerle kadro sayısı 46’ya ulaşmıştı. Yazışma taslağının hazırlanması (tesvid), beyaza çekme olarak nitelendirilen taslağın asıl belgeye çevrilmesi (tebyiz), özetlerinin çıkarılmas›, deftere işlenmesi, tayin tezkerelerinin (rüûs) düzenlenmesi ve geleneksel tımar sisteminin kalıntılarının dökümünün yapılması gibi vazifeler ofisin gündelik işlerini oluşturmaktaydı.

#5

SORU: Matbuat-ı Dahiliye Müdüriyeti (Sansür İdaresi)’nin işlevi nedir?


CEVAP: Tanzimat Dönemi’nde basına karşı yürütülen baskı politikası, Abdülhamid idaresinde de devam etmiş, bu amaçla özellikle Dahiliye Nezareti’ndeki Matbuat-ı Dahiliye Müdüriyeti (Sansür İdaresi) ön plana çıkmıştır. Yayımlanmasından bir önceki gece kopyalarını Sansür İdaresi’ne teslim eden gazete yöneticileri icazet aldıktan sonra basım işlemine geçerlerdi. “Hürriyet, vatan, zulüm ve adalet” gibi kelimelerin kullanılmasına hoş gözle bakmayan idare, incelemede bu hususları bilhassa gözetir ve gazete yöneticilerini uyarırdı.

#6

SORU: Yıldız Sarayı’nda kaç saray görevlisi vardır?


CEVAP: Yıldız’da on iki bin kişinin görev yaptığı tahmin edilmektedir. 350 mabeynci, kâtip, yaver, musahip, esvapçı, teşrifatçı, 60 hekim, 30 eczacı, 80 avcı, 60 aydınlatma görevlisi, 20 kahveci, 1000 hademe, 400 mutfakçı, sazende, hanende, cambaz ve Harem’de 3000 kadın bu yüksek rakamın bir bölümünü teşkil eder.

#7

SORU: 1888’den sonra maliye nezaretinde ne tür değişiklikler meydana gelmiştir?


CEVAP: 1888’den sonra maliye teflkilatı üzerindeki tekrar düzenleme çalışmaları artarak devam etmişti. Salnameler üzerinde yapılacak çok kısa bir inceleme dahi seneden seneye birtakım departmanların oluşturulup ilga edildiğini ortaya koymaktadır. İlan-ı hürriyetten önceki üç yıl bile yaşanan bu hareketliliği göstermek için yeterlidir. 1906’da toplam departman sayısı 60 iken ertesi sene bu rakam 63’e iki sene sonra ise hayli ilginç bir şekilde 75’e yükselmişti. Ünitelerin çoğalması Meclis-i Maliye gibi kalabalık birimlerin sayıca azalmasına neden olurken Maliye Müfettiflliği gibi Abdülhamid Dönemi’nde bir türlü hak ettiği konuma kavuşamamış birimlerin de giderek silikleşmesine yol açmıştı.

#8

SORU: II. Abdülhamit’in Yıldız Sarayı’na yerleşmesiyle çevre semtlerde ne gibi gelişmeler olmuştur?


CEVAP: Sultan’ın Yıldız’a yerleşmesi ile çevre semtler de süratle büyümüş ve gelişmiştir. Şişli ve Nişantaşı hızlı şekilde yerleşime açılmış; konaklar, köşkler, resmî binalar, okullar yapılmıştır. Özellikle Nişantaşı, payitahtın mûtena Müslüman semti, sadrazamların, nâzırların, yüksek rütbeli subayların, yaşadığı bir tür “paşakent” olmuştur. Bazıları sultana yakın olmak amacıyla semti kendisine mesken ederken, çoğu bürokrat padişahın kendilerini yakınında bulundurmak arzusuyla emir üzerine yerleşmişlerdi. Özellikle bu emirler, sadrazam, serasker ve şeyhülislam için geçerlidir. Bu amaçla Sultan; şeyhülislam Cemaleddin Efendi’ye Kuruçeşme’de bir konak hediye ederken, Serasker Rıza Paşa’ya Yıldız’ın hemen yakınındaki Yenimahalle’de bir konak ihsan etmiştir. Beşiktaş ise Yıldız’ın orta halli memurlarının, kâtip ve mülazımlarının semti hâline gelmiştir. Semt, zaten 1870’te açılan atlı tramvay hattıyla (Azapkapı-Beşiktaş hattı) belli bir dönüşüm yaşamış ancak asıl gelişme Sultan Abdülhamid Dönemi’nde görülmüştür.

#9

SORU: Müsteşarlık makamı Avrupa’daki benzerleri ile aynı seviyeye ne zaman çekilmiştir?


CEVAP: 1296 (1877) teşkilatı ile müsteşarlık makamı Avrupa’daki benzerleri ile aynı seviyeye çekilirken kurumsal denetimin sağlanması adına Heyet-i Teftişiye gibi Batı bürokrasilerinin olmazsa olmaz üniteleri de mevcut yapıya dâhil edilmeye çalışılmıştı.

#10

SORU: Mabeyn-i Hümâyun Müşirliği kimdir?


CEVAP: Gerek sultana yakınlığı gerek askerî nüfuzu ve gerekse Plevne kahramanı Osman Paşa gibi mareşal tarafından doldurulması bakımından ışıltılı bir makam izlenimi verse de tüm bunlar kağıt üzerindeydi. Padişah yaverlerine olan amirliği, en az seraskerle olan ilişkileri gibi etkisizdi. Ofisi sarayın mutena bir köşesinde olmakla beraber tüm ziyaretçileri gibi kendisi de yakın bir gözetim altındaydı. Sultan tarafından kendisine hediye edilen konağı ile ofisi arasında geçen hayat güzergahı, sadece Cuma selamlıklarında ve bayram törenlerinde padişaha eşlik etmesiyle değişirdi. Söz konusu törenlerde halk tarafından sunulan dilekçeleri (marûzat-› rikâbiye) sonrasında sultana sunmak ve yine aynı törenlerde tebaanın öpmesi için padişah saçağını tutmak, hep onun sorumluluk alanlarıydı. Plevne kahramanının hayatı boyunca söz konusu rutini kıramayışı -Boğaziçi’nde inşa ettirdiği yalısına dahi- iktidarın kendisine karşı olan tedirginliğini de gözler önüne sermekteydi.

#11

SORU: II. Abdülhamit döneminde kaç şeyhülislam ataması gerçekleşmiştir?


CEVAP: II. Abdülhamid saltanatı süresince altı şeyhülislam ataması gerçekleştirmiştir.

#12

SORU: Maliye nezareti nasıl şekillenmiştir?


CEVAP: II. Mahmud tarafından ihdas edilen, Tanzimat Dönemi’nde büyüme gösteren ve Kanun-i Esasi’nin malum 40. maddesi ile kurumsal ve işlevsel boyutları tanımlanan nezaret, özellikle 1877 yılında modern bürokratik örgütlerden alınan şablonlara göre yapılandırıldığında, Osmanlı bürokrasisinin seyrine hâkim olacak kadar merkezî bir konuma yükselmişti.

#13

SORU: Yıldız Sarayı etrafındaki Orhaniye ve Ertuğrul kışlalarını koruyan muhafızlar kimlerdir?


CEVAP: Saray’ın çevresini kuşatan duvarlar, 1895 suikastından sonra gözden geçirilmiş ve halk arasında “ancak kanatlarına güvenen kuşlar onu aşmaya göze alabilir” deyişi çıkaracak kadar yükseltilmiştir. Bu duvara ek olarak, iç tarafa iki iç duvar daha çevrilmiştir. Duvarların dışında da mevcut askerî yerleşimlerin dışında yeni kışlalar yapılmıştır. Orhaniye kışlası tamamen surlara bitişikken, Ertuğrul kışlası kuzey tarafını tahkim altına almıştır. Kışlaların en önemli özelliği Arnavut, Boşnak ve Arap muhafızlar tarafından korunması ve bu anlamda imparatorluğun İslami yönüne vurgu yapılmasıdır.

#14

SORU: Kanun-i Esasi yürütme açısından devletin yapısını nasıl belirler?


CEVAP: Egemenliğin üç organından ilki yani yürütme padişaha bırakılmıştır. Üstelik yaptığı işlerden sorumlu tutulmadığı gibi kişiliğinin kutsallığı ayrıca belirtilmişti. Hem mülkleri hem sağlığı genel güvence altına alınan padişah, devletin temel organlarının da nazımıdır. Yani, Meclis-i Vükelanın seçilmesi ve azli, Meclis-i Mebusanın feshi, sadrazam, şeyhülislam, Meclis-i Ayan, Şura-yı Devlet (Danıştay), Divan-ı Muhasebat (Sayıştay) ve divan-› ali (yüce divan) üyelerinin seçimi sultana terk edilmiştir.

#15

SORU: Maliye nezaretinde yapılan yapılan düzenlemenin ayrıntıları nelerdir?


CEVAP: On yıllık bir deneyimden sonra nezaret, 1888 yılında çok önemli bir düzenlemeden geçirilmişti. Yapılan bu düzenleme ile mevcut departmanlar yeniden düzenlenmiş ve edinilen tecrübelere göre bir taraftan işlevsiz birimler ilga olunurken diğer tarafta yeni departmanların kurulmasına gidilmişti. Söz konusu düzenlemenin altında Abdülhamid Dönemi maliye bürokrasisinde hızlı bir şekilde sivrilen Mahmut Celalettin, Zühtü ve Agop Paşalar ile Sudi Efendi’nin imzaları bulunuyordu. Yapılan bu düzenleme ile merkez departmanlarının sayısı dokuza yükselirken çevre (mülhak) olarak adlandırılan görev başlıkları beş ana ünite altında organize edilmişti. Nezaretin personel sayısı da bu süre zarfında kayda değer bir artış göstermişti. 1877’de nezaretin merkez personeli 650 kişiden oluşurken bu rakam on yıl sonra 750’yi geçmişti. 1908 Temmuzu’nda imparatorluğun kaderini değiştirecek olaylar dizisi başladığında ise üst düzey personel ile bunların mümeyyizleri ve müdür muavinleri 260, toplam merkez personeli ise 1500 civarındaydı. Kuşkusuz bu rakamlar Abdülhamid Dönemi’nin hoyrat istihdam politikası düşünüldüğünde birtakım kesin saptamalarda bulunmamızı engelleyebilirdi. Ancak özellikle Ziya Paşa Dönemi’nde ortaya çıkan teşkilat şeması, birtakım saptamalarda bulunmamıza yardımcı olmaktadır.

#16

SORU: Genç Osmanlılar kimdir?


CEVAP: Genç Osmanlılar olarak adlandırılan, içerisinde Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi bürokratları, aydınları barındıran grup, yaptıkları yayınlarla hem mevcut rejimi eleştiriyor hem de anayasanın erdemlerinden bahsediyorlardı. Kendinden önce ve sonraki muhalif akımlarda olduğu gibi padişahı hedef tahtasına koymaktansa onu yönlendiren üst düzey bürokrasiyi eleştiriyor ve bu kişilerden sultanı korumanın tek yolunun halk iradesinin somutlaşacağı parlamentonun açılışı olduğu propagandasını yapıyorlardı.

#17

SORU: Vali ve valinin idaresi altındaki diğer vilayet personeli nasıl teşkilatlanmıştır?


CEVAP: Vali padişah tarafından tayin edilmekte ve başında bulunduğu birimdeki askerlik ve adalet dışındaki tüm alanlarına hükmetmekteydi. Bu kapsamda başında bulunduğu vilayetin huzur ve asayişini sağlamak ve vergilerin toplanması öncelikli görevleriyken eğitim, ticaret, ziraat ve sanayinin ıslahı ve geliştirilmesi, liman ve rıhtımların tesisi, köprü ve yolların inşası gibi bayındırlık çalışmaları, bataklıkların kurutulması, göllerin temizlenmesi, hastanelerin inşası ve kamu sağlığının gözetilmesi sayılan diğer sorumluluklarıydı. Valinin idaresi altındaki diğer vilayet personeli şunlardı; vali muavini (bir süre sonra iki vilayet dışında kaldırılmıştı), defterdar, mektupçu, umur-ı ecnebiye müdürü, ziraat ve ticaret müdürü, maarif müdürü, (yol inşa ve bakımından sorumlu) tarik emini, defter-i hakani (tapu kadastro) ve nüfus müdürleri, evkaf muhasebecisi ile zaptiye reisi.

#18

SORU: Nezaretlerin işleyişi nasıldır?


CEVAP: Nazırların en büyük yardımcıları müsteflarlar iken bazı nezaretlerde muavin payeli bürokratlar görev yapıyordu. Kurumların akçalı işlerinden muhasebeciler sorumluyken, kırtasiye yükü mektupçunun başında bulunduğu tahrir müdüriyetlerine havale edilmişti. Nezaretler, müdürlükler, şubeler, kalemler ve masalardan oluşuyordu. Ancak günümüzün “stratejik plan” benzeri önemli konuların ele alındığı, senenin belli zamanlarında nazır ve yardımcıları ile belirtilen bölüm müdürlerinin katılımıyla toplanan Maliye’deki meclis-i umur-ı maliye, Maarfi-i Umumiyedeki maarif meclisi gibi danışma meclisleri de vardı. Neredeyse her nezaretin imparatorluk sathına yayılmış taşra teşkilatı vardı ve en azından prensip olarak teşkilatın en üst mercii nazırlardı. Ancak yukarıda da değinildiği üzere nezaret içerisindeki hiyerarşi zincirinin saray tarafından pek çok defa delinmiş olması, nazırların etkisini ve ağırlığını zaman içerisinde bariz şekilde azaltmıştı.

#19

SORU: Mabeyn Dairesi nedir?


CEVAP: Mabeyn Dairesi; Başmabeynci ve ikinci mabeynci idaresinde teşkilatlanmış toplam 7-8 kişilik bir ofisti. Ofisin en önemli fonksiyonu isminin de çağrıştırdığı üzere padişah ve bürokratlar arasındaki ilişkiyi koordine etmekti. Söz konusu işin içeriğine bakıldığında devlet adamlarının bizatihi padişahla olan görüşmelerini sağlamaktan yazışmaların yürütülmesine kadar birtakım sorumluluklar bulunuyordu. Padişaha olan yakınlıkları yüzünden (kurenâ olarak adlandırılmaları bundan kaynaklanıyordu) kadro seçimine büyük özen gösterilir hatta sultan doğrudan iradesini koyardı. Kadro sayısı sekiz olarak belirtilmiş ancak bunların dördü gece-gündüz mesaisine ayrılmış, diğer dördü günlük işlere yönlendirilmişti. Günlük işlerden kasıt da önceden verilen emirlerin yerine getirip getirilmediğini araştırmak ve Bâbıâli’den gönderilen ihale ve satın almaları incelemekti.

#20

SORU: Westminster modeli nedir?


CEVAP: İçinde kral ve parlamentoyu barındıran, İngiltere’de doğduğu için bu adla adlandırılan siyasal sistemdir.

#21

SORU: Balkan milliyetçiliği Osmanlı yönetim sisteminde ne gibi değişikliklere yol açar?


CEVAP: Balkan milliyetçiliği, önce anayasa daha sonra da parlamento gibi kurumları Osmanlı siyasal sistemine ekleyip geçici bir rejim değişikliğine yol açarken (Westminster modeli), benzer şekilde taşrada otonom idarelerin kurulup (Bosna-Hersek, Doğu Bulgaristan ve Vilayet-i Selase gibi) yeni Islahat alanlarını (vilayat-ı sitte - altı vilayet gibi) zorunlu kılmasıyla hem merkeze hem taşraya yeni ilkeler ve kurumlar getirir.

#22

SORU: Mabeyn-i Hümayun mütercimlerinin sorumlulukları nelerdir?


CEVAP: Abdülhamid Dönemi’nde hem kadro hem işlev bakımından dönüşüme uğrayan bir diğer görevliler grubu da tercümanlardı. Öncesinde başmabeynciye bağlı iken sultanın işleri doğrudan üstlenmesiyle söz konusu memurların konumu yeniden tanımlanmıştı. Sayısı yirmileri bulan tercümanlar sadece dünya gazetelerinden (ama özellikle Batılı) devletle ilgili haberleri çevirmezler aynı zamanda sultanın ilgisine mazhar (polisiye romanlar gibi) eserleri de Türkçeye aktarırlardı.

#23

SORU: Başkitabet Dairesi nedir ve nasıl çalışır?


CEVAP: İlk Türk-İslam devletlerinden beri sultana bağlı çalışan kançılarya ofisinin belki de en büyüğü ve en yetkilisi Sultan Abdülhamid’le beraber organize edilmişti. Öncesinin bir başkâtip ve onun yardımcısı 3-4 memurdan ibaret olan daire, yeni sultan ve onun yönetim tarzıyla hızla büyümüş (seneler içinde sayısı değişen 20-30 kadar memur) adeta her bir nezaretin mükellef olduğu işleri üstlenmişti. Dairenin başında başkâtip unvanlı bir yetkili bulunurdu. Abdülhamid, iktidarı boyunca toplam üç başkâtiple çalışmıştı. Tahta çıkışında başkatipliğine ertesi yıl ise sadarete getirdiği Said Paşa, bilgi ve yeteneği ile adından bahsettiren Süreyya Paşa ve 1894’ten itibaren Jön Türklerin en fazla eleştirdiği isimler arasında yer alan Tahsin Paşa. Saraydaki hizmetliler ordusundan devlet yıllıklarına kaydedilen tek sınıf olan kâtipler, sadece nazırlarla olan yazışmaları değil onların alt personeli, askerî personel ve dış temsilciliklerle olan tüm haberleşmeyi sağlayan sultanın beyin takımıydı. Abdülhamid’in devlet işlerini doğrudan yönetmek istemesi, dairenin mesai kavramını adeta ortadan kaldırmış, başkâtip ve personeli çoğu zaman geceyi mabeyn dairesinde kendilerine ayıran yerde geçirmişlerdi (gerektiğinde bayramlar dahil). Ofisin öne minin artmasıyla hem personel hem hizmet anlamında ayrıcalıklar kazanmışlardı. Öncelikle maaş ve çalışma şartları (yemeklerinin sultan mutfağından gelmesi gibi) iyileştirilen kâtipler, seçilme aşamasında da farklı kriterlere tabi tutulmuş, örneğin -bu dönemde yeni baştan düzenlenen- Mülkiye’den dereceyle mezun olanlara öncelik tanınmıştır.

#24

SORU: Kanun-i Esasi’nin ilk maddesinin kapsamı nedir?


CEVAP: Anayasanın ilk maddesinde devletin yapısı tanımlanmış ve içerdiği vilayetler, bölgeler (memalik ve kıtaat) ve ayrıcalıklı beldelerle (eyalât-i mümtaze) hiçbir sebeple ayrılık kabul etmez bir bütün olduğu belirtilmişti.

#25

SORU: Nezaret sistemi nasıl aşamalar kaydetmiştir?


CEVAP: Ancak yine de II. Mahmud ile başlayan nezaret (bakanlık) sisteminde en azından ilgilenilen işler bakımından II. Abdülhamid iktidarına kadar önemli bir aşama kaydedilmişti. Nazırların kendi başlarına yasa yapma hakkı olmamakla beraber kurum memurlarını bağlayan talimatname, emirname ve kararlar yayınlayabilirlerdi.

#26

SORU: II. Abdülhamit’in diplomasi konusunda izlediği ilkeler nelerdir?


CEVAP: İlk madde, yani diplomasi konusunda sultan iki ilkeye sıkı sıkıya sarıldığını belirtmektedir: a) Uluslararası meselelerde mümkün olduğunca askerî güç kullanmaktan çekinmek b) Avrupa’da hatları keskinleşen bloklara karşı eşit mesafede durmak.

#27

SORU: Hususi Şifre Dairesi ve telgrafhanenin işleyişi nasıldır?


CEVAP: Başkitabete bağlı olmakla beraber tamamen sultanın kontrolündeki bir diğer oda, Hususi şifre Dairesi’ydi. “Hususi” olmaı Abdülhamid’in yönetim tarzından kaynaklanıyordu. Yazışmalar için vilayet idarecilerine ve dış temsilcilere özel şifreler (miftah) dağıtılırken, Abdülhamid kendisi için ayrıca şifreler vererek bir anlamda kitabeti aradan çıkarmış, meselelerle bizzat ilgilenmeye başlamışto. Sultanın bürokratlarla olan yazışmaları bir anlamda kayıt dışına çıkarmış olması, sadece sadareti değil doğrudan kendisinin seçtiği mabeyn efendilerine dahi güvenmediğini göstermekteydi. Söz konusu yazışmaların yürütülmesi için başında bir müdür bulunan telgrafhane birimi bahsedilen nedenden dolayı önem kazanmış ve kısa sürede personel bakımından önceki dönemle kıyaslanmayacak bir genişlemeye uğramıştı.

#28

SORU: Çırağan ve Dolmabahçe sarayları ne zaman kullanıma açılmıştır?


CEVAP: Çırağan 1843, Dolmabahçe ise 1856 yılında tamamlanarak saray mensuplarının kullanımına sunulmuştur.

#29

SORU: Yıldız Sarayı’nda teşkilatlanma hangi iki daire etrafında şekillenmiştir?


CEVAP: Yıldız’daki teşkilatlanmada Topkapı ve Dolmabahçe’de karşlaştığımız görev dağılımına sadık kalınarak, Mabeyn (resmî) ve Harem (hususi) daireleri ekseninde kurumlaşmaya gidilmişti.

#30

SORU: Meşihat kurumunun yapısı nasıldır?


CEVAP: Meşîhat hiyerarşisinin tepesinde şeyhülislam ve yardımcısı müsteflar bulunuyorken, mektubi ve muhasebe kalemi, meclis-i tedkikat-ı şer’iye, meclis-i intihabat-ı hükkam’ül-şer, meclis-i mesalih-i talebe, meclis-i imtihan- ı kur’a, meclis-i meşayih, meclis-i idare-i emval-i eytam (personelin emeklilik işlemlerinden sorumluydu) kurumun diğer birimlerini oluşturmaktayı.. Sadece fetva değil, eğitim ve yargı işlerini de yürüten meşîhat, kadrosunda cami ve medrese personelinden mahkeme kadı ve yargıçlarına değin geniş bir memurlar grubu barındırmaktaydı.

#31

SORU: Komisyonlar hangi amaçla ve ne zaman kurulmaya başlanmıştır?


CEVAP: Komisyonlar aşağıda da gösterileceği üzere nezaretleri aradan çıkarmak, idareyi doğrudan ele almak amacıyla oluşturulan saray merkezli aygıtlardı. Aslında komisyonların teşkili Abdülhamid saltanatının ilk günlerine, Osmanlı-Rus Savaşı’na dayanmaktadır. Savaş mağduru göçmenlerin sıkıntılarını gidermek ve iskânlarını sağlamak amacıyla kurulan Muhacirin-i İslamiye Komisyon-u Âlisi ile açılan kapının sonrasında bir dizi komisyon gelmiştir.

#32

SORU: Kanun-i Esasi yasama açısından devletin yapısını nasıl belirler?


CEVAP: Yasama organı, meclis-i umumi adı verilen ve “heyet-i ayan” ve “heyet-i mebusan” dan oluşan parlamentoydu. Heyet-i ayan’ın üyeleri doğrudan padişah tarafından tayin olunurken üye sayısı mebusanın 1/3’ü olarak oranlanmıştır (md. 60). Mebusan üyeleri ayanın tersine dönemlik seçiliyordu ve her 50.000 Osmanlı vatandaşına bir mebus düşecek şekilde saptanmıştı (md. 65). Mebus seçimlerinin dört yılda bir yapılması, Türkçe bilmeleri, 30 yaşını tamamlamaları anayasal hükümlerdi. Yasama açısından bakıldığında da sultan merkezli yapının korunduğu görülmektedir. Taşra meclislerindeki seçim ilkelerine benzeyen genel seçim koşulları yüzünden halkın iradesi meclise yansıtılamazken, mebusan meclisinin karşısına üyeleri padişah tarafından tayin edilen ayan meclisi konulmuştur. Mebusan Meclisinin yasa teklifleri öncelikle ayan, sonrasında sultanın onayına sunulacağından zaten temelleri sorunlu olan halk iradesinin önü iyice kapatılmıştır. Ayrıca Meclis-i Vükela mebusana değil sultana karşı sorumlu tutulmuştur. Mebusan, nazırlar hakkında gensoru verebilir ama daha ötesi için bir baskıda bulunamazdı. Aynı şekilde kanun teklif ve değiştirme önerileri için de sultan onayı getirilmişti. Mebusan ile vükela arasında yaşanacak çekişmelerdeyse son söz padişaha bırakılmış ve onun rızasına göre iki taraftan birisinin yeniden seçilmesi ilkesi getirilmişti.

#33

SORU: Başkatip kimdir ve görevleri nelerdir?


CEVAP: Devletle sultan aras›ndaki yazışmaların tümü (gayrıresmî görüşmeler, jurnaller mabeynciler vasıtasıyla) başkitabetçe düzenlenmekteydi. Örneğin mülki konular sadrazam, askerî meseleler serasker ve meflihatle ilgili mevzular şeyhülislam tarafından büyük kağıtlara yazılarak (bu usûl sadece nezaret-sultan arasındaki yazışmalarda cari idi) başkitabete gönderilirdi. Gelen evrakın içerik özeti (hulâsa) öncelikle gelen defterine (âmed) kaydolunur, kâtiplerin son düzeltme veya eklemelerinin (hamiş) ardından diğer belgelerle beraber konuldukları torba içerisinde dezenfekte edilerek (etüv makinesinde) bir muhasib kanalıyla sultanın çalışma odasına gönderilirdi. Sultan maruzatı doğrudan okur veya mabeyncisinden okumasını isterdi. Okunan belgeye sultanın tarih koyması onayladığını, tarihin yanına (C) koyması ise çekincesi bulunduğunu gösterirdi. Bu takdirde belge, hünkarın düşünceleri doğrultusunda kâtipler tarafından düzeltilir sonrasında da onaydan geçirilirdi. Yukarıda bahsedilen torbaya iliştirilen ve içeriğindeki evrakı gösteren listeye sultan özel bir önem atfeder, bu liste kanalıyla arz olunan ve kendisinin onayladığı belgeleri bir makbuz kanalıyla doğrudan imzasını koyarak (sultan imza yerine “malûm” kelimesini yazmaktaydı) tüm yazışma sürecini kontrolü altında tutardı.

#34

SORU: II. Abdülhamit’in devlet yönetiminde izlediği temel politikalar nelerdir?


CEVAP: Prof. Akarlı bunları dört başlık altında toplamıştır: 1) Tarafsızlık temelinde bir dış politika izlemek 2) Mali itibarın tekrar kazanılması için üretim - vergi kaynaklarını geliştirmek 3) Özellikle eğitim kanalıyla Müslüman beldelerin devlete sıkıca bağlanmasını sağlamak 4) Adalet ve güvenlik kurumlarının geliştirilmesiyle devlet ile halk arasında sağlam bir bağ oluşturmak.

#35

SORU: Meclis-i Vükela kimlerden oluşur?


CEVAP: “Sadrazam, sadaret müstefları, Şura-y› Devlet (Danıştay) reisi ve nazırlardan oluşan Meclis-i Vükela (bakanlar kurulu), Sultan Abdülhamid Dönemi’nde hem bakanlar hem de bakanlıklar açısından istikrar kazandı.

#36

SORU: II. Abdülhamit’in devlet yönetiminde farklı politikalar izlemesine yol açan gelişmeler nelerdir?


CEVAP: 1877-78 Rus Savaşı sonrasında devletin Balkanlardaki topraklarının neredeyse yarı yarıya azalması, zaten iflas kararı almış hazinenin ağır bir savaş tazminatını karşılamak zorunda bırakılması ve Rus ordusunun İstanbul’a kadar ilerlemesi genç sultanı öncekilerden çok farklı politikalar izlemeye sevk etmiştir.

#37

SORU: Divan-ı Hümayun tercümanı kimdir ve sorumlulukları nelerdir?


CEVAP: Çeviri işinin bir diğer sorumlusu Divân-ı Hümayun tercümanıydı. Öncesinde sadrazama bağlı bir ofisken, Abdülhamid tarafından saraya aldırılmış ve yabancı elçilerle olan tüm temaslar onun sorumluluğuna bırakılmıştı. Söz konusu işin hassasiyet arz etmesi ve ağır bir protokol barındırması nedeniyle tercüman, kabul (teşrifat) işlerini de üstlenmiş ve zamanla payesi Teşrifat Nazırı (ofisi de teşrifat nazırlığı dairesi) olarak değiştirilmişti. Özellikle Cuma selamlığı sonrasında gerçekleştirilen yabancı elçileri kabul törenlerinin hazırlık süreci tamamen nazırın talimatıyla oluşturulmuş, daha sonra da söz konusu sorumluluk alanı sultanın yer alacağı her türlü töreni içerecek şekilde genişletilmişti (dini bayram törenleri dâhil). Bahsedilen dönemde İngiliz ve Alman krallarından İran Şahına değin ünlü kişilerin ziyaretlerinin eksik olmadığı düşünülürse makama biçilen önemin nedeni daha iyi anlaşılır.

#38

SORU: Kendine has bir otoriter âdâb olan istibdâd, II. Abdülhamid idaresinde nasıl bir anlam kazanır?


CEVAP: Mali kararlarını alamayan, taşrasına hükmedemeyen devlet içerisinde kendine has bir otoriter âdâb (istibdâd), 1890’lardan itibaren etkisini artırır ve mevcut bürokratik kültürün payandalarını ağır ağır ancak derinlemesine dönüşüme uğratır. İstibdâd kelimesi Arapçada “müstakil” olma hâline işaret etmesi ve devletin en önemli niteliğine, “bağımsızlığını” vurgulaması bakımından önceki devir padişahları için de kullanılmaktaydı. Ancak Abdülhamid idaresinde “müstakil” kelimesi, baskıcı uygulamalarla keyfilik anlamı kazandı ve kelime önceki anlamının dışına çıkarak, “keyfi idare”, “baskı” anlamı kazandı.

#39

SORU: Teftiş-i Askeri Komisyonu ve işlevi nedir?


CEVAP: Yunan Savaşı sırasında Gâzi Muhtar Paşa’nın başkanlığında sarayda kurulan Teftiş-i Askerî Komisyonu bir süre sonra daimilik kazanmıştı. Birinci başkanı padişah olan komisyonun asıl görevi saraydan askerî işlerle ilgili gönderilen raporları incelemekti. Bunun yanında birtakım bayındırlık ihalelerinin (liman, demir yolu inflası gibi) askerî bakımdan görüşülmesi ve olası savaş senaryoları, komisyonun gündem maddeleriydi. Komisyonun görevleri, sarayda toplanan diğer bir askerî kurulla yani Erkân-ı Harbiye Heyeti’yle benzerlikler göstermekteydi. Bir diğer benzerlik bazı üyelerin her iki komisyonda da üye olmasıydı. Erkân-ı harbiye heyeti, saraydaki Çit Köşkü’nde serasker başkanlığında düzenli şekilde bir araya geliyordu. Komisyonlar bünyelerinde dönemin şöhretli kurmaylarını bir araya getirmişti (Müşir Ethem, Ömer Rüştü paşalar ile Kamus-i Türki yazarı fiemsettin Sami gibi). Askerî ricalin etkisi olmayan komisyonlar için her hafta saraya çağrılmasını, dönem araştırmacıları sultanın vehmine bağlamış ve böylelikle söz konusu kesimi gözetim altında tuttuğunu ileri sürmüşlerdir.

#40

SORU: Mabeyn dairesi nasıl teşkilatlanmıştır?


CEVAP: Mabeyn dairesi, sultanın yönetim mizacı gereği gittikçe genişlemiş hatta Bâbıâli efendileri prosedürel işlemler için bile başkâtipin kapısını aşındırmaya başlamışlardı. Mabeyn’nin tepesinde tamamen onursal bir makam olarak sivrilen Mabeyn müflirliği bulunmaktaydı.

#41

SORU: Abdülhamit döneminin sonunda toplam kaç vilayet bulunmaktadır?


CEVAP: Abdülhamit Dönemi’nin sonunda toplam otuz iki vilayet bulunmaktaydı.

#42

SORU: Kanun-i Esasi, yargı açısından devletin yapısını nasıl belirler?


CEVAP: İlk iki organla kıyaslandığında yargı sahasındaki gelişmelerin daha olumlu olduğu görülmektedir. Hâkimlerin azlolunamazlığı, mahkemelerin baskılardan azade kılınması, hâkim atamalarının kanuna bağlanması çağdaş hukukun da üzerinde önemli durduğu ilkelerdendir.

#43

SORU: Mithat Paşa kimdir?


CEVAP: Anayasa akımının devlet organlarındaki sembol ismi Mithat Paşa’ydı. Taşra idaresinde sergilediği üstün başarıyla “temsil”in gücünü kanıtlamış, aynı bakış açısıyla hazırlanacak anayasayla parçalanmanın önünün alınacağı ve imparatorluğa barış getirileceğine inanıyordu. Bu düşünceyle anayasa hazırlık çalışmalarına başkanlık eden Mithat Paşa, hazırladığı metni yürürlüğe koyan sadrazam olarak da adını demokrasi tarihine yazdıracaktı.

#44

SORU: Seryâver (Yâver-i Ekrem) kimdir?


CEVAP: Mabeyn müşirliğinin altında yer almasına karşın seryaverin sorumlu olduğu kişi padiflahtı. Öncesinde yaver sayısı 4-5 civarında olup tek rütbe sahibi kişi paşa unvanlı seryaverken, Abdülhamid’le beraber kadro sayısı üç yüzlere ulaşmış ve pek çok ferik ve liva rütbeli kurmaylar dâhil edilmişti. Sayılarının artışıyla beraber dönüşümlü şekilde sarayda hazır bulunmaları istenmişti. Aslında yaverlik, sultanların saray dışı etkinliklerine eşlik etmesi amacıyla (bir tür kişisel muhafızlık) ihdas edilmişti. Oysa Sultan Hamid saltanatı boyunca saray dışına çıkmamasına rağmen kadro hem genişletilmiş hem de tam bir görev tanımı yapılmamıştı. Bunun altında yaverlik makamının daha çok onursal bir paye olarak görülmesi yatmaktaydı. Yine de sultanın devlet ricaliyle (sadrazam, şeyhülislam, serasker ve bahriye nazırı) olan yazışmaları yaverler kanalıyla sağlanırdı. Diğer devlet görevlileriyle (nazırlar ve onların alt personeli) ise “maiyet-i seniyye çavuşları” vasıtasıyla haber gönderilirdi. Yaverler maaşlarını bab-ı seraskerlikten aldıklar› gibi padişahın özel hazinesinden de (hazine-i hassa) kendilerine tahsisat verilirdi.

#45

SORU: Kazaların idarecileri kimdir?


CEVAP: Kazalar ise dahiliye nazırı tarafından tayin edilen kaymakamların idaresine bırakılmıştı. Muhasebeci ve tahrirat kâtibi, kaza birimindeki devletin diğer temsilcileriydi.

#46

SORU: Hariciye nazırı 1880’den itibaren nerenin başına getirilmiştir ve bu olay neyin göstergesidir?


CEVAP: Asıl ilginç olan hariciye nazırının 1880’den itibaren “sıhhiye nezareti”nin başına getirilmesiydi. Sağlık işlerine devletin kurumsal bağlamda eğilmesi için genel olarak karantina teflkilatının 1838’de kurulması verilir. Hariciye nazırının hem sıhhiye hem de “meclis-i umur-ı sıhhiye” gibi Osmanlı memurlarıyla yabancı sefaret üyelerinin katılımıyla oluşturulan kurumların başına getirilmesi özellikle sağlık açısından ne kadar yabancı baskısı altında bulunduğunun da bir göstergesiydi.

#47

SORU: Düyûn İdaresi (Düyûn-ı umûmiyye) ve Reji nedir?


CEVAP: Düyûn İdaresi 1881 ve Reji 1883 yılında Osmanlı borçlarını tahsil etmek üzere kurulan emperyal idarelerdir. Sadece Düyûn-ı Umumûmiyye’nin personel sayısının Maliye Nezareti’nden çok olması, teşkilatın büyüklüğüne dair bir fikir verir.

#48

SORU: 1877 tarihli nizamname, Maliye teşkilatını kaç ana eksen üzerinde kurgulamıştır?


CEVAP: 1296 (1877) tarihli nizamname, Maliye teflkilatını iki ana eksen üzerinde kurgulamıştı. Bunlardan ilki merkez, ikincisi ise çevre (mülhak) teşkilatıydı. Merkez teşkilatı kendi içerisinde on departmana ayrılırken (Bu departmanlar şu şekilde sıralanmıştı; 1- Maliye Müsteşarlığı 2- Heyet-i Teftişiye-i Maliye 3- Varidat İdare-i Umumiyesi 4- Mesarifat İdare-i Umumiyesi 5- Düyun İdare-i Umumiyesi 6- Maliye Mektupçuluğu 7- Sandık Emaneti 8- Evrak Müdüriyeti 9- Tercüme ve Techizat-ı Ecnebiyye Müdüriyeti 10- Muhasebat-ı Atika Muhasebeciliği) çevre teşkilatı iki bölümle devletin merkez ve taşradaki tüm ünitelerini denetim altına almayı hedeflemişti (Bu departmanların ilki merkez teşkilatındaki nezaretlerde görev yapan tüm maliye memurlarını içerirken, ikincisi vilayet-liva-kaza ünitelerinde görev yapan maliye müdürlükleri, kaza mal müdürlükleri ve sandık emaneti personelinden oluşuyordu).

#49

SORU: Sultan Abdülhamit’in şehzadelik yıllarında imparatorluğu derinden etkileyen isimler/gelişmeler nelerdir?


CEVAP: Tanzimat politikalarını şekillendirecek diplomatların saray ziyaretleri, Kırım Savaşı, ilk dış borç, Reşit, Fuat ve Ali Paşaların idaresi, Islahat Fermanı, ceza, arazi ve vilayet kanunları hep gençliğine damgasını vuran aynı zamanda imparatorluğu derinden etkileyen isimler gelişmelerdi.

#50

SORU: Sırbistan’ın içişlerinde bağımsızlaşma süreci (kısaca) nasıl gerçekleşmiştir?


CEVAP: Fransız İhtilali’nin kıvılcımları, Rusya’nın yayılmacı emelleriyle ilk defa Sırbistan’da alevlenmiş ve 1829’da (Edirne Barışı) içişlerinde bağımsızlık kazanmışlardı.

#51

SORU: İlk bağımsızlığını kazanan balkan devleti hangisidir ve süreç nasıl işlemiştir?


CEVAP: Kavalalı hanedanının Yunanistan’a el koyma ihtimaliyle, öncelikle Napolyon’un tasfiyesinden beri arkasında durulan restorasyon ilkeleri çiğnenerek ulusalcı Yunan isyanı teşvik edilmiş, ardından da ilk bağmsızlığını kazanan devlet olması sağlanmıştır (1829).

#52

SORU: Kanun-i Esasi’yi doğuran iki ana sebep nedir?


CEVAP: Kanun-i Esasi’yi, Balkanlarda yaşanan sorunlar ve bunun üzerinden Avrupa devletlerinin Bâbıâli’yi sıkıştırmasına verilen bir cevap olarak görmek, sürecin sadece bir yüzünü oluşturmaktadır. Diğer yüzünde Tanzimat reformlarıyla Osmanlı aydınları arasında anayasa fikrinin 1860’lardan itibaren popülerlik kazanması yatmaktadır.

#53

SORU: Meclis-i Vükela hangi nazırlardan oluşur?


CEVAP: Çok az değişikliklerle bu dönemde vükelâ şu nazırlardan oluşuyordu; meflihat, seraskerlik, bahriye nezareti, tophane müşiriyeti, dahiliye, hariciye adliye ve mezahip, maliye, evkaf, maarif-i umumiye ve ticaret-nafia nezaretleri.

#54

SORU: Dahiliye nezaretinin tanımlanmasını ve iç yapısının analizini zorlaştıran nedir?


CEVAP: Bürokratik kadroların büyük bir kısmını içermesine ve en önemli karar organlarını içinde barındırmasına rağmen Dâhiliye Nezaretinin bir çalışma yönetmeliğinin bulunmayışı kurumun tanımlanmasını ve de iç yapısının analizini oldukça zorlaştırmıştır.

#55

SORU: Atanan şeyhülislamların ortak yönü nedir?


CEVAP: Ortak yönleri, sultan tarafıdan dikkatli bir şekilde kontrol altında tutulmalarıydı. Örneğin döneminin son şeyhülislamı olan Cemalettin Efendi’ye saray civarında, masrafı hazineden karşılanan bir konak ihsan etmekle kalmamış, kendi maiyetinden muhafızlar tayin etmiş, ayrıca Meclis-i Vükela, Saray ve Meşîhat dışındaki güzergahları hakkında rapor vermesini istemişti.

#56

SORU: Hangi nezaret II. Abdülhamti döneminde yeniden kurulmuştur?


CEVAP: II. Mahmud Dönemi’nin sonlarında çiçeklenen nezaret örgütlenmesi içerisinde kurulan (1836-1837) ancak Tanzimat bürokratlarının yukarıda bahsedilen politikalarının kurbanı olarak yetkileri Sadaret’e devredilen teşkilat, Sultan Abdülhamid iktidarında yeniden organize edilmiş, nazır ataması gerçekleştirilerek bir kere daha kurulmuştur (1877).

#57

SORU: II. Abdülhamit döneminde hariciye nezareti nasıl değişikliklere uğramıştır?


CEVAP: II. Abdülhamid Dönemi’nde teşkilat bakımından gelişme gösteren ancak kurumsal saygınlık bakımından aşınmalara uğrayan diğer bir devlet organı da Hariciye Nezareti’ydi. Özellikle Tercüme Odası ile başta geleceğin sadrazamları olmak üzere birçok devlet ricalini yetiştiren kurum, “devr-i istibdad” da yetkilerin Yıldız’da toplanması sonucunda icra değil, tipik bir istişare organına dönüşmüştür. Saltanatının ilk yıllarında gerek Rumeli’de gerekse Akdeniz’in batısı ve doğusunda önemli toprak kayıpları yaşayan Abdülhamid, dış politika inisiyatiflerini tamamen Yıldız mahreçli bir konuma çekerken Hariciye ricalini de bu şablona uyum sağlayacak kişilerden olufşturmuştur. Örneğin Berlin Elçiliğinden Hariciye Nazırlığı’na tayin edilen Ahmed Tevfik Paşa, bu kurgunun mükemmel bir yansımasıydı. Ömrünün büyük bir kısmını diplomasi mesleğine vakfeden Paşa, neme lazımcı tutumuyla başında bulunduğu nezarete İstanbul’daki büyükelçiliklerle saray arasında pürüzsüz bir tampon bölge statüsü kazandırmıştı. Nezaret her ne kadar Tevfik Paşa ve Müsteşar Naum Paşa gibi pasif idareciler elinde ikinci plana düşürülmüşse de saray yine de işini şansa bırakmayarak saray ile yak›nlığı büyükelçilik raporlarına kadar yansıyan Mehmet Nuri Bey’i Mektubi Hariciye Kaleminin başına getirerek kurum içinde sıkı bir denetleme mekanizması oluşturmuştu.

#58

SORU: Osmanlı taşrasının genel yapısı nasıldır?


CEVAP: Osmanlı taşrası; vilayet - sancak - kaza - nahiye ve köy ünitelerine ayrılmış ve sırasıyla vali, mutasarrıf, kaymakam, nahiye müdürü ve muhtar tarafından idare edilmekteydi.

#59

SORU: Hairiciye nezareti hangi oda ve kalemlerden oluşmaktadır?


CEVAP: Bâb›âli tercüme odası, mektubi hariciye kalemi ve tahrirat-ı hariciye kalemi önceki dönemde olduğu gibi kurumun kırtasiye yükünü sırtlayan birimler olmaya devam etmiştir. Matbuat-ı ecnebiye kalemi tahmin edileceği üzere hatırı sayılır bir genişlemeye uğradı ve sarayın dış dünyayı daha dikkatli takip eden organı hâline geldi. Osmanlı vatandaşları ile yabancı vatandaşlar arasındaki hukuki sorunları inceleyen umur-ı hukuk-i muhtelite kalemi de önem kazanan birimlerden olduğu için Abdülhamid Dönemi sonlarında genel müdürlüğe dönüştürülmüştü. Tahrirat-ı hariciye kalemi, kendisi cılız olmakla beraber son derece gürbüz ünitelere amirlik yapıyordu, umur-i şehbenderi kalemi gibi. Osmanlı sefir (elçi) ve şehbenderleriyle (konsolos) yazışmaları yürüten ofis, işin nezaketi gereği çok kısa sürede genel müdürlük çatısı altında örgütlenmişti. İşin tanımı bakımından umur-ı hukuk-ı muhtelite kalemi ile ciddi benzerlikleri olan Bâbıâli hukuk müşavirleri kalemi nezaret bünyesine bu dönemde dâhil olmuş bir diğer birimdi.

#60

SORU: 1908 tarihli devlet yıllığına göre nezaret hangi birimlerden oluşmaktadır?


CEVAP: 1908 tarihli devlet yıllarına göre nezaret şu birimlerden oluşmaktaydı; başta nazır ve yardımcısı müsteşar olmak üzere: 1-Tesri-i muamelat ve Islahat Komisyonu 2- Mektubi Kalemi 3- Evrak Kalemi 4- Muhasebe Kalemi 5- Matbuat-ı Dahiliye Müdüriyeti 6- Vilayat Kalemi 7- Hesabat Kalemi 8- Kuyudat Kalemi 9- İstatistik Kalemi 10- Evrak Kalemi 11- Vukuat Kalemi 12- Mürur Kalemi 13- Pasaport Kalemi 14- Dahiliye Nezareti Mübayaat Komisyonu 15- Sicil-i Ahval Şubesi 16- Kapı Kethüdaları 17- Komisyon-u Mahsus ve 18- Komisyon Kalemi.

#61

SORU: Nahiye kimdir ve nasıl yönetilir?


CEVAP: Nahiye iki yüz ve daha fazla haneli köy esasına göre teşkilatlandırılmış, bu amaçla civar mahalle veya köylerin bir idare çatısı altında toplanması hedeflenmişti. Nahiyenin halk tarafından seçilen bir müdürü ve sekiz kişilik meclisi bulunmaktaydı.

#62

SORU: Kanun uygulanabilmiş midir?


CEVAP: Büyük bir heyecanla ilan edilen kanunlar, özellikle 1877-78 Rus Savaşı’nın kaybedilmesi ve hemen akabinde de “Düvel-i Muazzama” ile imzalanan 1881 Muharrem Kararnamesi ile imparatorluğun yarı sömürgeleşmesinin tescil edilmesi gibi nedenlerden dolayı hayata geçirilip uygulama şansını bulamamıştır. Vilayetler bir tarafa, yapılan tadilat ile yirmiden tekrar on daireye indirilen İstanbul’un pek çok belediye şubesinde dahi 1877 Kanunu bahsedilen nedenlerden dolayı uygulanma fırsatı bulamamıştır.

#63

SORU: Sancak ünitesi başında kim bulunur ve görevi nedir?


CEVAP: Sancak ünitesinin başıda bulunan mutasarrıf vali gibi padişah tarafından tayin edilmekte ve kendi sınırları içerisinde aynı vali gibi yetkilere hükmetmekteydi. Muhasebeci ile mali işleri, tahrirat müdürü ile yazışmaları yönlendirmekteydi.

#64

SORU:

II. Abdülhamid tahta çıktığında Tanzimat dolayısıyla karşılaştığı güçlükler nelerdir?


CEVAP:

Abdülhamid 31 Ağustos 1876 tarihinde 34. Osmanlı padişahı olarak tahta otururken, Tanzimat’ın kendisine bıraktığı iki açmazla yüzleşmek zorunda kalmıştı. Bunlardan ilki, 1808 tarihinden itibaren tüm Rumeli topraklarını tehdit eden Balkan milliyetçiliği, diğeri devletin değil reform planlarını gerçekleştirmek, rutin işlerini dahi yapmaktan alıkoyan mali iflas idi (1875 moratoryumu).


#65

SORU:

Westminster modeli nedir?


CEVAP:

Westminster modeli: İçinde kral ve parlamentoyu barındıran, İngiltere’de doğduğu için bu adla adlandırılan siyasal sistem.


#66

SORU:

İstibdât kelimesinin zaman içinde anlam değişimi nasıl gerçekleşmiştir?


CEVAP:

İstibdâd kelimesi Arapçada “müstakil” olma hâline işaret etmesi ve devletin en önemli niteliğine, “bağımsızlığını” vurgulaması bakımından önceki devir padişahları için de kullanılmaktaydı. Ancak Abdülhamid idaresinde “müstakil” kelimesi, baskıcı uygulamalarla keyfilik anlamı kazandı ve kelime önceki anlamının dışına çıkarak, “keyfi idare”, “baskı” anlamı kazandı.


#67

SORU:

Balkanlarda bağımsızlığını kazanan ilk devlet hangisidir?


CEVAP:

Osmanlı fütuhatı Balkanlarda başarılı bir şekilde sürdürülmüş, tüm Balkan aristokrasisi tımar sistemi içinde eritilerek başkaldırı unsurları yok edilmişti. Ancak millet sistemi çerçevesinde kültürlerini devam ettirmişler ve özellikle kilise ricalinin gayretleriyle cemaat ruhunu muhafaza edilebilmişlerdi. Fransız ‹htilali’nin kıvılcımları, Rusya’nın yayılmacı emelleriyle ilk defa Sırbistan’da alevlenmiş ve 1829’da (Edirne Barışı) içişlerinde bağımsızlık kazanmışlardı. Yunan Yarımadası’ndaki gelişmeler benzer bir süreç içerisinde ivme kazanmış ancak Kavalalı hanedanının Yunanistan’a el koyma ihtimaliyle bambaşka bir mecraya sürüklenmiştir. Öncelikle Napolyon’un tasfiyesinden beri arkasında durulan restorasyon ilkeleri çiğnenerek ulusalcı Yunan isyanı teşvik edilmiş, ardından da ilk bağımsızlığını kazanan devlet olması sağlanmıştır (1829). Balkanlardaki rahatsızlıklar 1875’e kadar Girit’in özerkliği (1868) dışında aynı çizgide devam etmiş fakat 1875’te başlayan Bosna-Hersek isyanı ile bölgede yeni bir döneme geçilmiştir.


#68

SORU:

Fransız İhtilali etkisiyle ilk isyan eden devlet hangisidir?


CEVAP:

İstanbul’daki kamuoyu coşkuyla yeni padişahlarının tahta oturma törenlerini izlerken, diğer yan da merakla ve daha çok öfkeyle devam etmekte olan Sırbistan-Karadağ bölgesindeki savaşları takip etmekteydi. Coğrafyadaki ayrılıkçı hareketler yüzyılın dönümünde filizlenmiş ve üç çeyrek asır sonunda Osmanlı Rumeli ordularını teyakkuza geçirecek seviyeye ulaşmıştı. Aslına bakılırsa Osmanlı fütuhatı Balkanlarda başarılı bir şekilde sürdürülmüş, tüm Balkan aristokrasisi tımar sistemi içinde eritilerek başkaldırı unsurları yok edilmişti. Ancak millet sistemi çerçevesinde kültürlerini devam ettirmişler ve özellikle kilise ricalinin gayretleriyle cemaat ruhunu muhafaza edilebilmişlerdi. Fransız İhtilali’nin kıvılcımları, Rusya’nın yayılmacı emelleriyle ilk defa Sırbistan’da alevlenmiş ve 1829’da (Edirne Barışı) içişlerinde bağımsızlık kazanmışlardı.


#69

SORU:

Genç Osmanlıların yaptığı, anayasayı desteklemek amacına da hizmet eden eleştirilerin kendinden önce ve sonraki muhaliflerden farkı nedir?


CEVAP:

Kanun-i Esasi’yi, Balkanlarda yaşanan sorunlar ve bunun üzerinden Avrupa devletlerinin Bâbıâli’yi sıkıştırmasına verilen bir cevap olarak görmek, sürecin sadece bir yüzünü oluşturmaktadır. Diğer yüzünde Tanzimat reformlarıyla Osmanlı aydınları arasında anayasa fikrinin 1860’lardan itibaren popülerlik kazanması yatmaktadır. Genç Osmanlılar olarak adlandırılan, içerisinde Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi bürokratları/aydınları barındıran grup, yaptıkları yayınlarla hem mevcut rejimi eleştiriyor hem de anayasanın erdemlerinden bahsediyorlardı. Kendinden önce ve sonraki muhalif akımlarda olduğu gibi padişahı hedef tahtasına koymaktansa onu yönlendiren üst düzey bürokrasiyi eleştiriyor ve bu kişilerden sultanı korumanın tek yolunun halk iradesinin somutlaşacağı parlamentonun açılışı olduğu propagandasını yapıyorlardı.


#70

SORU:

Kanun-i Esasi'ye göre yasama organı nedir?


CEVAP:

Yasama organı, meclis-i umumi adı verilen ve “heyet-i ayan” ve “heyet-i mebusan”dan oluşan parlamentoydu.


#71

SORU:

Heyet-i Ayan üyeleri kim tarafından seçilir?


CEVAP:

Heyet-i ayan’ın üyeleri do¤rudan padişah tarafından tayin olunurken üye sayısı mebusanın 1/3’ü olarak oranlanmıştı.


#72

SORU:

Kanun-i Esasi'ye rağmen halkın iradesinin yeteri kadar ortaya koyulamamasının sebebi nedir?


CEVAP:

Yasama organı, meclis-i umumi adı verilen ve “heyet-i ayan” ve “heyet-i mebusan”dan oluşan parlamentoydu. Heyet-i ayan’ın üyeleri doğrudan padişah tarafından tayin olunurken üye sayısı mebusanın 1/3’ü olarak oranlanmıştı (md. 60). Mebusan üyeleri ayanın tersine dönemlik seçiliyordu ve her 50.000 Osmanlı vatandaşına bir mebus düşecek şekilde saptanmıştı (md. 65). Mebus seçimlerinin dört yılda bir yapılması, Türkçe bilmeleri, 30 yaşını tamamlamaları anayasal hükümlerdi. Yasama açısından bakıldığında da sultan merkezli yapının korunduğu görülmektedir. Taşra meclislerindeki seçim ilkelerine benzeyen genel seçim koşulları yüzünden halkın iradesi meclise yansıtılamazken, mebusan meclisinin karşısına üyeleri padişah tarafından tayin edilen ayan meclisi konulmuştur. Mebusan Meclisinin yasa teklifleri öncelikle ayan, sonrasında sultanın onayına sunulacağından zaten temelleri sorunlu olan halk iradesinin önü iyice kapatılmıştır. Ayrıca Meclis-i Vükela mebusana değil sultana karşı sorumlu tutulmuştur. Mebusan, nazırlar hakkında gensoru verebilir ama daha ötesi için bir baskıda bulunamazdı. Aynı şekilde kanun teklif ve değiştirme önerileri için de sultan onayı getirilmişti. Mebusan ile vükela arasında yaşanacak çekişmelerdeyse son söz padişaha bırakılmış ve onun rızasına göre iki taraftan birisinin yeniden seçilmesi ilkesi getirilmişti. 


#73

SORU:

Vakanüvis nedir?


CEVAP:

Devrin olaylarını kayıt altına almak amacıyla Divan-ı Hümayûn’a bağlı bir kalem olarak XVII. Yüzyılda kurulmufl ancak resmi atama Mustafa Naima Efendi’nin bu makama 1699 yılında getirilmesiyle gerçekleşmiştir.


#74

SORU:

Şehzade Hamid'in yurt dışı seyahatleri düşüncelerini nasıl etkilemiştir?


CEVAP:

Şehzade Hamid devir padişahı Abdülaziz’in maiyetinde önce Mısır’a daha sonra da Avrupa’ya seyahate gider. Avrupa seyahati vesilesiyle Fransa, İngiltere, Almanya ve Avusturya saraylarına girer, çağın büyük şehirlerini dolaşır, ünlüleriyle tanışır. Gezinin kendisinde bıraktığı estetik izler, hem kendi müzik zevkinde (klasik müzik, opera tutkusu gibi) hem de Yıldız Sarayı mimarisinde açıkça görülecektir. Bundan daha önemlisi Doğu ve Batı medeniyetleri arasındaki uçurum, şehzadeyi dehşete düşürmüş, imparatorluğun en az yüz yıl geride kaldığını şaşkınlıkla itiraf etmişti. şehzadeyi etkileyen bir diğer hadise Prusya’nın askerî gücü olmuştur. Gezi süresince hayranlığını maiyetiyle paylaşmıştı. Hükümdarlığı döneminde dış politikadaki Almanya yakınlaşması kuşkusuz İngiliz-Rus ittifakından kaynaklanıyordu ancak gezide gördüklerinin katkısının olmadığını söylemek zordur. Gezi sonrasında Tanzimat reformları Şura-yı Devlet’in kuruluşu, Maarif Nizamnamesinin neşri ve Galatasaray Sultânîsi’nin açılışı ile devam etmişti. Ancak önce Fuad ardından Âli Paşaların ölümüyle Abdülaziz’in keyfi idaresi önündeki engeller azalmış bunun sonucunda da Rusya’yla aşırı bir yakınlaşma politikasına girişilmişti. Diğer yanda Abdülaziz’in kendisinden sonra oğlu Yusuf İzeddin’i çıkarmak istemesi, varisler arasında hoşnutsuzluğa neden olmuş, bu nedenle şehzade Abdülhamid rejime şiddetli eleştiriler yönelten Genç Osmanlılarla temasa geçerken, aynı zamanda da devlet ricalinden ağır isimlerle yakınlık kurmuştur. Kısaca genç şehzade çok da parlak olmayan eğitimiyle Tanzimat Dönemi olaylarını yakından tetkik ederken, bir bakıma sakınacağı ve yakınında bulunduracağı kişileri de tanıma şansı yakalamıştı. Yıldız’daki sarayı bu tecrübeler ışığında gürbüzleşirken, idare ilkeleri yine aynı deneyimler süzgecinden geçerek uygulamaya koymaya başlayacaktı.


#75

SORU:

1877-78 Rus Savaşı sonrasında devletin Balkanlardaki topraklarının neredeyse yarı yarıya azalması, zaten iflas kararı almış hazinenin ağır bir savaş tazminatını karşılamak zorunda bırakılması ve Rus ordusunun İstanbul’a kadar ilerlemesi Abdülhamid’in politikalarını nasıl etkilemiştir?


CEVAP:

1877-78 Rus Savaşı sonrasında devletin Balkanlardaki topraklarının neredeyse yarı yarıya azalması, zaten iflas kararı almış hazinenin ağır bir savaş tazminatını karşılamak zorunda bırakılması ve Rus ordusunun İstanbul’a kadar ilerlemesi genç sultanı öncekilerden çok farklı politikalar izlemeye sevk etmiştir: 1) Tarafsızlık temelinde bir dış politika izlemek 2) Mali itibarın tekrar kazanılması için üretim - vergi kaynaklarını geliştirmek 3) Özellikle eğitim kanalıyla Müslüman beldelerin devlete sıkıca bağlanmasını sağlamak 4) Adalet ve güvenlik kurumlarının geliştirilmesiyle devlet ile halk arasında sağlam bir bağ oluşturmak. İlk madde, yani diplomasi konusunda sultanın iki ilkeye sıkı sıkıya sarıldığını belirtilmektedir: a) Uluslararası meselelerde mümkün olduğunca askerî güç kullanmaktan çekinmek b) Avrupa’da hatları keskinleşen bloklara karşı eşit mesafede durmak. Devletin mali itibarını yeniden kazanması söz konusu koşullar içerisinde ulaşılması en güç hedefi teşkil etmekteydi.


#76

SORU:

Sultan Abdülhamid'in Yıldız Sarayı'na yerleşmesiyle gelişerek adeta paşakent olan yer neresidir?


CEVAP:

Sultan’ın Yıldız’a yerleşmesi ile çevre semtler de süratle büyümüş ve gelişmiştir. Şişli ve Nişantaşı hızlı şekilde yerleşime açılmış; konaklar, köşkler, resmî binalar, okullar yapılmıştır. Özellikle Nişantaşı, payitahtın mûtena Müslüman semti, sadrazamların, nâzırların, yüksek rütbeli subayların, yaşadığı bir tür “paşakent” olmuştur. Bazıları sultana yakın olmak amacıyla semti kendisine mesken ederken, çoğu bürokrat padişahın kendilerini yakınında bulundurmak arzusuyla emir üzerine yerleşmişlerdi. Özellikle bu emirler, sadrazam, serasker ve şeyhülislam için geçerlidir.


#77

SORU:

Mabeyn-i Hümayun Mübaşirliği'nin özellikleri nelerdir?


CEVAP:

Gerek sultana yakınlığı gerek askerî nüfuzu ve gerekse Plevne kahramanı Osman Paşa gibi mareşal tarafından doldurulması bakımından ışıltılı bir makam izlenimi verse de tüm bunlar kâğıt üzerindeydi. Padişah yaverlerine olan amirliği, en az seraskerle olan ilişkileri gibi etkisizdi. Ofisi sarayın mutena bir köşesinde olmakla beraber tüm ziyaretçileri gibi kendisi de yakın bir gözetim altındaydı. Sultan tarafından kendisine hediye edilen konağı ile ofisi arasında geçen hayat güzergâhı, sadece Cuma selamlıklarında ve bayram törenlerinde padişaha eşlik etmesiyle değişirdi. Söz konusu törenlerde halk tarafından sunulan dilekçeleri (marûzat-ı rikâbiye) sonrasında sultana sunmak ve yine aynı törenlerde tebaanın öpmesi için padişah saçağını tutmak, hep onun sorumluluk alanlarıydı. Plevne kahramanının hayatı boyunca söz konusu rutini kıramayışı -Boğaziçi’nde inşa ettirdiği yalısına dahi- iktidarın kendisine karşı olan tedirginliğini de gözler önüne sermekteydi.


#78

SORU:

Büyük Mabeyn Köşkü'nün özellikleri nelerdir? 


CEVAP:

Sarayın sembol binasıydı. Saray’ın ana kapısından (koltuk kapısı) girildiğinde hemen sağda yer alan kârgîr, zarif bina, yeni dönemde imparatorluğun teşrifât yükünü üstlenmişti. Üç katlı binanın alt katı hademelere, ikinci katı mabeyn personeline ve en üst katındaysa sultana ait odalar mevcuttu. Mabeyn Dairesi; Başmabeynci ve ikinci mabeynci idaresinde teşkilatlanmış toplam 7-8 kişilik bir ofisti. Ofisin en önemli fonksiyonu isminin de çağrıştırdığı üzere padişah ve bürokratlar arasındaki ilişkiyi koordine etmekti. Söz konusu işin içeriğine bakıldığında devlet adamlarının bizatihi padişahla olan görüşmelerini sağlamaktan yazışmaların yürütülmesine kadar birtakım sorumluluklar bulunuyordu. Padişaha olan yakınlıkları yüzünden (kurenâ olarak adlandırılmaları bundan kaynaklanıyordu) kadro seçimine büyük özen gösterilir hatta sultan doğrudan iradesini koyardı. Kadro sayısı sekiz olarak belirtilmiş ancak bunların dördü gece-gündüz mesaisine ayrılmış, diğer dördü günlük işlere yönlendirilmişti. Günlük işlerden kasıt da önceden verilen emirlerin yerine getirip getirilmediğini araştırmak ve Bâbıâli’den gönderilen ihale ve satın almaları incelemekti.


#79

SORU:

Saraydaki hizmetlilerden katiplerin özellikleri nelerdir?


CEVAP:

Saraydaki hizmetliler ordusundan devlet yıllıklarına kaydedilen tek sınıf olan kâtipler, sadece nazırlarla olan yazışmaları değil onların alt personeli, askerî personel ve dış temsilciliklerle olan tüm haberleşmeyi sağlayan sultanın beyin takımıydı. Abdülhamid’in devlet işlerini doğrudan yönetmek istemesi, dairenin mesai kavramını adeta ortadan kaldırmış, başkâtip ve personeli çoğu zaman geceyi mabeyn dairesinde kendilerine ayıran yerde geçirmişlerdi (gerektiğinde bayramlar dahil). Ofisin öneminin artmasıyla hem personel hem hizmet anlamında ayrıcalıklar kazanmışlardı. Öncelikle maaş ve çalışma şartları (yemeklerinin sultan mutfağından gelmesi gibi) iyileştirilen kâtipler, seçilme aşamasında da farklı kriterlere tabi tutulmuş, örneğin -bu dönemde yeni baştan düzenlenen- Mülkiye’den dereceyle mezun olanlara öncelik tanınmıştır.


#80

SORU:

Başkitabete gönderilen evrağın işleyiş süreci nasıl gerçekleşmektedir?


CEVAP:

Devletle sultan arasındaki yazışmaların tümü (gayrıresmî görüşmeler, jurnaller mabeynciler vasıtasıyla) başkitabetçe düzenlenmekteydi. Örneğin mülki konular sadrazam, askerî meseleler serasker ve meşihatle ilgili mevzular şeyhülislam tarafından büyük kâğıtlara yazılarak (bu usûl sadece nezaret-sultan arasındaki yazışmalarda cari idi) başkitabete gönderilirdi. Gelen evrakın içerik özeti (hulâsa) öncelikle gelen defterine (âmed) kaydolunur, kâtiplerin son düzeltme veya eklemelerinin (hamiş) ardından diğer belgelerle beraber konuldukları torba içerisinde dezenfekte edilerek (etüv makinesinde) bir muhasib kanalıyla sultanın çalışma odasına gönderilirdi. Sultan maruzatı doğrudan okur veya mabeyncisinden okumasını isterdi. Okunan belgeye sultanın tarih koyması onayladığını, tarihin yanına (C) koyması ise çekincesi bulunduğunu gösterirdi. Bu takdirde belge, hünkârın düşünceleri doğrultusunda kâtipler tarafından düzeltilir sonrasında da onaydan geçirilirdi. Yukarıda bahsedilen torbaya iliştirilen ve içeriğindeki evrakı gösteren listeye sultan özel bir önem atfeder, bu liste kanalıyla arz olunan ve kendisinin onayladığı belgeleri bir makbuz kanalıyla doğrudan imzasını koyarak (sultan imza yerine “malûm” kelimesini yazmaktaydı) tüm yazışma sürecini kontrolü altında tutardı.


#81

SORU:

Dönemde kurulan komisyonlar neye hizmet etmektedir?


CEVAP:

Komisyonlar nezaretleri aradan çıkarmak, idareyi doğrudan ele almak amacıyla oluşturulan saray merkezli aygıtlardı.


#82

SORU:

Memurin Mülkiye Komisyonu'nun önemi nedir?


CEVAP:

Yıldız merkezli yapılanmayı sağlamlaştıran belki de en önemli girişim Memurin-i Mülkiye Komisyonu’nun kuruluşuydu. Memurların seçim, tayin, izin ve terfi gibi hak ve durumlarının kayıt altına alınması 1870’lerin başında kurulan ve Sadaret ile Dâhiliye Nezareti arasında gidip gelen “intihab-ı memurin-i mülkiye komisyonu” tarafından yürütülürken, söz konusu yapı 1895 yılında teşkilat açısından gözden geçirilirken doğrudan Yıldız’a bağlanmıştı. Memurin-i Mülkiye Komisyonu ile saray, hem atamalar hem de sicil sistemini yürüten merkez hâline gelmişti.


#83

SORU:

Reformlar gerçekleştirilirken kanun kavramına yapılan aşırı tepki ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

Osmanlı bürokratları, özellikle II. Mahmut’tan itibaren reform politikalarının radikal bir şekilde değişmesine öncülük etmiş, bu kapsamda kendi mevcudiyetlerini de sağlama alan birtakım prensip ve ilkelerin de mümkün olduğunca yerleşmesine çalışmışlardı. “Kanun” kavramına yapılan aşırı vurgu, sadece 19. yüzyıla kadar gelen gayri-resmî ilişkilere güçlü bir tepki değil aynı zamanda devletin üzerinde yükseldiği anlamlar bütününe de bir başkaldırıydı. Reşid Paşa ile beraber yönetimi ele geçiren sivil bürokrasinin kendisini sultanın kulları yerine devletin hizmetkârları olarak görmesi önce -üstü örtülü şekilde- Gülhane Fermanı’nda ardından tüm mülki ve adli reformlarda hissedilmişti. Bireylerden ziyade kurumların geliştirilmesine öncelik tanıyan bu yeni bakış açısının, bizzat uygulayıcıları tarafından yanlış şekilde işletilmesi -kul sistemi bu sefer Cağaloğlu’nda serpilecekti, Reşid Paşa’nın bendeleri (kulları) gibi- önce Genç Osmanlıların ardından da dönem hünkârı Abdülaziz’in tepkisini çekmiştir.


#84

SORU:

Meşihat dairesinin özellikleri nelerdir?


CEVAP:

Meşîhat hiyerarşisinin tepesinde şeyhülislam ve yardımcısı müsteşar bulunuyorken, mektubi ve muhasebe kalemi, meclis-i tedkikat-ı şer’iye, meclis-i intihabat-ı hükkam’ül-şer, meclis-i mesalih-i talebe, meclis-i imtihan-ı kur’a, meclis-i meşayih, meclis-i idare-i emval-i eytam (personelin emeklilik işlemlerinden sorumluydu) kurumun diğer birimlerini oluşturmaktaydı. Sadece fetva değil, eğitim ve yargı işlerini de yürüten meşîhat, kadrosunda cami ve medrese personelinden mahkeme kadı ve yargıçlarına değin geniş bir memurlar grubu barındırmaktaydı. II. Abdülhamid saltanatı süresince altı şeyhülislam ataması gerçekleştirmişti. Ortak yönleri, sultan tarafından dikkatli bir şekilde kontrol altında tutulmalarıydı. Örneğin döneminin son şeyhülislamı olan Cemalettin Efendi’ye saray civarında, masrafı hazineden karşılanan bir konak ihsan etmekle kalmamış, kendi maiyetinden muhafızlar tayin etmiş, ayrıca Meclis-i Vükelâ, Saray ve Meşîhat dışındaki güzergâhları hakkında rapor vermesini istemişti.


#85

SORU:

Maliye Nezaretinin Kanun-i Esasi’nin malum 40. maddesi ile kurumsal ve işlevsel boyutlarının tanımlanması be 1877 yılında yapılandırılmasıyla ne gibi değişiklikler görülmüştür?


CEVAP:
  1. Mahmud tarafından ihdas edilen, Tanzimat Dönemi’nde büyüme gösteren ve Kanun-i Esasi’nin malum 40. maddesi ile kurumsal ve işlevsel boyutları tanımlanan nezaret, özellikle 1877 yılında modern bürokratik örgütlerden alınan şablonlara göre yapılandırıldığında, Osmanlı bürokrasisinin seyrine hâkim olacak kadar merkezî bir konuma yükselmişti. 1296 (1877) tarihli nizamname, Maliye teşkilatını iki ana eksen üzerinde kurgulamıştı. Bunlardan ilki merkez, ikincisi ise çevre (mülhak) teşkilatıydı. Merkez teşkilatı kendi içerisinde on departmana ayrılırken (Bu departmanlar şu şekilde sıralanmıştı; 1- Maliye Müsteşarlığı 2- Heyet-i Teftişiye-i Maliye 3- Varidat İdare-i Umumiyesi 4- Mesarıfat İdare-i Umumiyesi 5- Düyun idare-i Umumiyesi 6- Maliye Mektupçuluğu 7- Sandık Emaneti 8- Evrak Müdüriyeti 9- Tercüme ve Techizat-ı Ecnebiyye Müdüriyeti 10- Muhasebat-ı Atika Muhasebeciliği) çevre teşkilatı iki bölümle devletin merkez ve taşradaki tüm ünitelerini denetim altına almayı hedeflemişti (Bu departmanların ilki merkez teşkilatındaki nezaretlerde görev yapan tüm maliye memurlarını içerirken, ikincisi vilayet-liva-kaza ünitelerinde görev yapan maliye müdürlükleri, kaza mal müdürlükleri ve sandık emaneti personelinden oluşuyordu). 1296 (1877) teşkilatı ile müsteşarlık makamı Avrupa’daki benzerleri ile aynı seviyeye çekilirken kurumsal denetimin sağlanması adına Heyet-i Teftişiye gibi Batı bürokrasilerinin olmazsa olmaz üniteleri de mevcut yapıya dâhil edilmeye çalışılmıştı.