İKTİSADİ DÜŞÜNCELER TARİHİ Dersi Klasik Okul soru cevapları:
Toplam 44 Soru & Cevap#1
SORU:
Aydınlanma felsefesini ve ortaya çıkışını açıklayınız..
CEVAP:
Aydınlanma felsefesi, genel olarak insanın kendi yaşamını düzenlemesini yeniden gündeme almış, hem düşüncenin hem toplumsal yaşamın köklü değişimlere uğrayacağı bir sürecin felsefi başlatıcısı olmuştur. Aydınlanma hareketi içinde yer alan düşünürlerin amacı, insanları dinin temsil ettiği geleneksel düzenden kurtarmak ve onun yerine aklı ikame etmektir. Aydınlanma felsefesinin kaynağını, Rönesans felsefesinin ortaya koyduğu ilkeler ve reformlar oluşturmuştur. Rönesans hareketi ile birlikte; insana, topluma, bilime, sanata, dine, tarihe tüm siyasal ve sosyal olgulara bakışta büyük bir nitelik değişimi oluşmuştur. Rönesans’ın önemi, dinsel niteliği ağır basmayan bir özgürlük kavramı etrafında oluşan bireycilik anlayışının gelişimine temel oluşturan bir hareket olarak yeni bir insan felsefesi doğurmuş olmasıdır. Rönesans ve Reform hareketlerinin yol açtığı özgür düşünce, bilimde ve teknik alanda gelişmelere ortam hazırladı.
#2
SORU:
Sanayi Devriminin ekonomik düzene etkisini anlatınız.
CEVAP:
Coğrafi keşiflerin başlattığı sömürgecilik hareketleri ile Avrupa zenginleşti. Teknik gelişmelerin üretim alanına uygulanmasıyla da Sanayi Devrimi doğdu. Sanayi Devrimi’nin yarattığı ortamda burjuvazi güçlenmiş, özgürlüğün her alanda yayılmasını sağlamaya çalışmış ve kendi felsefesine uygun devlet anlayışını savunmuştur. Sanayi devrimi, kapitalistleşme, serbest girişim, özel mülkiyet alanlarındaki gelişmeler, liberalizmin ekonomik bir tabana oturmasına neden olmuştur.
#3
SORU:
Hümanizm nedir?
CEVAP:
Hümanizm genel olarak akıllı insan varlığını tek ve en yüksek değer kaynağı olarak gören, bireyin, yaratıcı ve ahlâki gelişimini, rasyonel ve anlamlı bir biçimde, doğaüstü alana hiç başvurmadan, doğal yoldan gerçekleştirilebileceğini belirten ve bu çerçeve içinde, insanın doğallığını, özgürlüğünü ve etkinliğini ön plana çıkaran felsefi akımdır.
#4
SORU:
Skolastik düşünce nedir?
CEVAP:
Genel olarak akıllı insan varlığını tek ve en yüksek değer kaynağı olarak gören, bireyin, yaratıcı ve ahlâki gelişimini, rasyonel ve anlamlı bir biçimde, doğaüstü alana hiç başvurmadan, doğal yoldan gerçekleştirilebileceğini belirten ve bu çerçeve içinde, insanın doğallığını, özgürlüğünü ve etkinliğini ön plana çıkaran felsefi akımdır.
#5
SORU:
Liberal iktisadi düşünce ne zaman ve nasıl ortaya çıkmıştır?
CEVAP:
Liberal iktisadi düşünce, 18. yüzyıl sonunda Fransa’da ve İngiltere’de merkantilzme tepki olarak ve yeni doğan kapitalizmin savunuculuğunu yaparak ortaya çıktı. Hem Fransa’da hem de İngiltere’de yeni gelişen girişimci sınıf, her türlü ticari sınıflamalara, merkantilist dönemde yaratılan tekellere, devlet otoritesine, ayrıcalıklara, soyluların toprak mülkiyetinden doğan gücüne karşıydı. Girişimci sınıf çıkarı için, bireyciliğe dayalı, ekonomik ve siyasal alandaki özgürlükleri güvence altına alan, piyasa ekonomisinin doğal işleyişine dayalı, devletin ekonomiye müdahelesinin minimum olduğu bir dünya görüşü benimsiyordu. Bu dünya görüşünü haklı gösterecek yeni bir felsefenin temelleri ise, klasik liberal iktisatçılar olarak da adlandırabileceğimiz fizyokratlar, klasikler ve neoklasikler tarafından atılmıştır. Liberal iktisadi düşüncenin kurumlaşmasında en büyük pay şüphesiz klasik iktisatçılara aittir.
#6
SORU:
Liberal iktisadi düşüncenin benimsediği temel ilkeler nelerdir?
CEVAP:
- Bireycilik
- Emek ve İş bölümü
- Rasyonel birey
- Doğal düzen
- Özgürlük
- Piyasa ekonomisi ve rekabet
#7
SORU:
Rasyonel birey nedir? Açıklayınız.
CEVAP:
Rasyonel birey (Homo economicus) varsayımı, bireylerin kendi çıkarlarına göre hareket ederken uzun dönemde de toplumun refahını artıracak şekilde hareket ettiklerini öngörür. Rasyonel birey; mallar, piyasalar ve diğer ekonomik konularda tam bilgiye sahip, karşılaştığı seçenekler arasında mutlaka değerlendirme yapan, çoğu aza tercih eden, yaptığı tercihler birbiriyle çelişmeyen kişidir. Rasyonel tüketiciler, faydalarını maksimize ederken, üreticiler, kârlarını maksimize eder. Dolayısıyla, bireylerin fayda maksimizasyonunu sağladıkları durumda toplumsal fayda da maksimuma ulaşmış olur. Liberal düşünürlere göre, toplumun mutluluğu veya iyiliği ancak özel çıkar maksimizasyonu ile mümkün olur.
#8
SORU:
Adam Smith’e göre iş bölümünü emek ile ilişkilendirerek açıklayınız.
CEVAP:
Smith zenginliğin temel kriterlerinden birisi olarak gördüğü emeğin verimliliğini iş bölümüne dayandırmıştır İş bölümünün gerçekleştiği her alanda emekten yararlanabilme olanağı fazladır ve iş bölümü sayesinde zenginlik toplumun en alt kesimlerine kadar ulaşacaktır. Smith’e göre iş bölümünün doğmasının nedenlerinden bir tanesi, insanlardaki mübadele eğilimidir. İş bölümünün hakim olduğu bir toplumda, insanlar farkında olmasalar da, binlerce insanın işbirliği olmadan yaşayamazlar. İşte bu değişim eğilimi her insanı, kendini belli bir işe vermeye ve bu iş için olan yeteneklerini geliştirmeye yöneltir. İnsanların diğer insanlardan farklı yeteneklerine göre üretmesi, üretimde iş bölümünü ortaya çıkarır. Mübadele eğilimi yanında iş bölümünün gerçekleşmesinde ikinci etmen, yeterli bir sermaye birikiminin olmasıdır. Smith’e göre, toplumda yeterli sermaye birikimi yoksa tam manasıyla iş bölümü ve mübadele gerçekleşmez. İş bölümünün doğuşunda üçüncü bir etken de pazarın genişliğidir. Pazar dar olduğunda insanlar bir alanda daha az uzmanlaşma olanağı bulacaklardır, çünkü ürettikleri malları satacak yeterli insan olmayacaktır. O yüzden iş bölümünün doğması için pazarın genişlemesi, ihtiyaçların artması gerekir. Özetle Smith’e göre iş bölümü, emeğin verimliliğini artırır, değer fazlaları yaratır. Bu değer fazlaları sayesinde de toplumlar zenginleşir, yararlı malların üretimi çoğalır.
#9
SORU:
Smith’e göre malların değişim değeri para cinsinden ifade edildiğinde iki farklı fiyattan söz etmek mümkündür.
Bu fiyat türlerini nelerdir? Açıklayınız.
CEVAP:
- Tabii fiyat (reel fiyat): Malların üretiminde gerçekleşen maliyetlerin toplamına eşittir. Yani, sermayenin kârı (faiz), emeğin ücreti, toprağın rantı toplamıdır.
- Piyasa fiyatı (Cari fiyat): Malların arzı ve talebi tarafından piyasada belirlenen fiyattır. Piyasa fiyatı malların üretim değerinden (tabii fiyat) daima yüksektir. Çünkü hiç bir müteşebbis piyasa fiyatını, yalnızca malın maliyetini karşılayan bir düzeyde belirleyip piyasaya arz etmez. Ancak piyasa rekabeti, piyasa fiyatını malın tabii fiyat seviyesine indirmeye çalışır. Piyasa fiyatı ile doğal fiyat arasındaki fark geçicidir.
#10
SORU:
Devletin beceriksiz ve müsrif olduğunu savunan Adam Smith’e göre devletin ekonomiye müdahalesi belirli durumlar dışında asgari olmalıdır. Bu durumlar nelerdir?
CEVAP:
- Devlet, diğer bir devletin saldırı ve istilalarından korumak için, iyi bir ordu ve donanma kurmalıdır.
- Devlet, bireylerini diğer toplumun bireylerinden gelecek tehlikelere karşı iyi bir adalet mekanizması ile korumalıdır.
- Devlet, bireylerin genel çıkarlarını koruyamadıkları konulara el atmalıdır.
- Ülkenin geleceği bakımından yabancı devletlerin rekabetine karşı önlemler almalıdır
#11
SORU:
Adam Smith’in liberal iktisadi düşünceye yönelik başlıca teorileri nelerdir?
CEVAP:
- Değer Teorisi
- Dış Ticaret Teorisi
- Para-Görünmeyen El-Ekonomik Özgürlükler
- Gelir Teorisi
- Sermaye Teorisi
- Emek ve İş bölümü
#12
SORU:
Robert Malthus’un Nüfus Teorisinde yer verdiği nüfus artışını kısıtlayan faktörler nelerdir? Açıklayınız.
CEVAP:
- Tabii engeller: Açlıklar, büyük salgın hastalıklar, fırtınalar, ölümler, kazalar vb. faktörler fazla nüfusu azaltabilir.
- Doğum kontrolü ve evlenme çağının geciktirilmesi: Nüfusla dolu bir dünyada yeni doğan bir kimse, eğer ailesi onu beslemiyor ise o dünyada gerçekten bir fazlalıktır. Bu bakımdan, Malthus fakirlerin az çocuk yapmalarını önerir. Böylece, Malthus nüfus ile gıda maddeleri arasında bir ilişki kurduğundan dinamik bir analiz, yani gelecek dönemlerde sürekli değişmelere yol açan bir analiz yapmış sayılabilir
#13
SORU:
Dolaylı emek nedir?
CEVAP:
Üretimde kullanılan makina ve teçhizatın üretimini gerçekleştiren emeğe dolaylı emek denir.
#14
SORU:
Ricardo’ya göre rant kavramını açıklayınız.
CEVAP:
Ricardo’ya göre rant “elde edilen son üründen toprağın kullanılması veya tahribine karşılık olarak arazi sahibine ödenen bir bedeldir”. Ricardo’nun rant teorisinin temel dayanağı mutlak rantın mevcut olmadığıdır. Ona göre rant, sınırlı, verimli toprakların azlığıdır. Rant, nüfus artışı sonunda daha az verimli veya yeri itibarıyla daha az avantajlı toprakların ekilip biçilmesi zorunluluğundan doğar. Diferansiyel rant, işlenebilir ve kullanılabilir toprakların kimyasal ve tarımsal özellikleri, coğrafi konumları, hammadde temini ve toprak verimliliğindeki farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan ranttır.
#15
SORU:
Ricardo’nun üçer teorisini iki farklı ücret türüne değinerek açıklayınız.
CEVAP:
Ricardo, kendisinden önce ortaya atılan klasik düşüncelerden yararlanarak ücret teorisini oluşturmuştur. Ricardo’ya göre emeğin fiyatını oluşturan iki çeşit ücret vardır. Bunlar, doğal ücret ve piyasa ücretidir. Doğal ücret, işçinin yaşamasını ve neslinin artmaksızın devamını sağlayan ücrettir. Piyasa ücreti, piyasada emeğin arz ve talebine göre belirlenen ücrettir.
Emeğin arz ve talebindeki değişiklik piyasa ücretindeki değişikliği etkilemektedir. Ancak bu değişiklik geçicidir. fiöyle ki piyasa ücreti doğal ücreti aşarsa Malthus’un nüfus teorisine göre, toplumda evlenmeler artacak ve buna bağlı olarak emek arzı artacaktır. Artan emek arzı işçiler arasındaki rekabeti artıracak ve sonuçta piyasa ücreti doğal ücret seviyesine doğru azalacaktır. Bu azalış doğal ücret seviyesinin altına inerse bu zamanda emek arzı azalacak ve ücretler doğal ücret seviyesine yükselecektir. Yani piyasa ücreti daima doğal ücretin çevresinde dönecektir.
#16
SORU:
Gelir dağılımı teorisini açıklayınız.
CEVAP:
Ricardo, “fonksiyonel gelir dağılımı” olarak tanımlanan ve gelirin; emek, sermaye ve doğal kaynaklar arasında dağılımını belirleyen ilkeler üzerinde durmuştur. Ricardo’nun gelir dağılımı teorisi toprak (arazi) ve toprağın marjinal kullanımı ile sıkı sıkıya ilgilidir. Her ne kadar farklı toprakların sahiplerine farklı gelirler sağlayacağını öne süren ve azalan verimler kanunu üzerinde ilk duran kişi Ricardo olmasa da bu ikisini bir araya getirip, orijinal bir gelir dağılımı ve değer teorisi yaratan odur. Ricardo’nun gelir dağılımı teorisine göre, ücret, kâr ve rant geliri elde edenlerin çıkarları birbirleri ile çatışma hâlindedir. Kâr ancak ücret düştüğü zaman yükselebilir. Ücret artınca kâr azalmaya başlar. Bu durumda, kapitalistin ve emekçinin menfaatleri uyuşma içinde değildir. Diğer yandan, doğal ücret anlayışına göre ücretlerin artması ancak işçinin yaşaması için gerekli malların fiyatlarının yükselmesiyle mümkündür. Bu mallar ise, daha çok tarımsal nitelikli olan gıda maddeleridir. Sayıları çoğalmakta olan işçilere, başta gıda maddeleri olmak üzere gerekli malların üretilebilmesi için giderek daha az verimli toprakların üretime açılması gerekir. Bu durumda rant yükselirken ücretler yalnızca parasal olarak artacaktır. Dolayısıyla toprak sahibinin çıkarı hem kâr hem de ücret geliri elde edenlerle çatışmaktadır. Bu durumda toplumda çıkarların uyumundan söz etmek mümkün değildir.
#17
SORU:
Mahreçler yasası nedir? Açıklayınız.
CEVAP:
Mahreçler (piyasalar) Yasası’na “Say Yasası” adı da verilmektedir. Bu yasaya göre; esas olan mallarla malların mübadele edilmesidir. Para sadece malların mübadelesini sağlayan bir araçtır. Sanayi Devrimi bir taraftan üretimi büyük ölçüde arttırırken diğer taraftan da bu üretim artışının bir sınırı olup olmayacağı belli bir üretim seviyesinden sonra artan üretimin satın alınıp alınmayacağı sorusunu gündeme getirmişti. Bazıları artan üretim karşısında gelirlerde belli bir düzenleme yapılmazsa, bu artan üretimi tüketmenin mümkün olamayacağından korkuyorlardı. Bu korkunun yersiz olduğunu söyleyen Say’e göre, bir mal üretildiği zaman yalnız bir arz yapılmış olmaz, aynı anda ve aynı miktarda bir talep de yaratılmış olur. Say Yasası kazanılan gelirlerin derhal ve tamamen harcandıkları varsayımına dayanmaktadır.
#18
SORU:
Jean Baptiste Say’in girişimci teorisini açıklayınız.
CEVAP:
Say’a göre girişimci, bütün ekonomik faaliyetlerin temelini oluşturmaktadır. Üretimde ve servetin dağılımında düzenleyici bir rol oynar. İşçiden emeğini, tasarruf sahiplerinden sermayesini, toprak sahiplerinden arazisini kiralar. Üretim için bu faktörleri birleştirir; organize eder, üretimin riskine katlanır. Satış hasılatından üretim faktörlerinin payları ( ücret, faiz, rant ) çıktıktan sonra geriye kalan girişimcinin kârıdır. Say’in yaptığı açılımlara bağlı olarak iktisat literatürüne girişimci kavramı girmiş ve üretim faktörleri gelirleri içinde kâr girişimcinin geliri olarak ele alınmaya başlanmıştır.
#19
SORU:
John Stuart Mill’in değer teorisine göre malları elde etmenin güçlükleri üç gruba ayrılmıştır. Bu gurupları açıklayarak belirtiniz.
CEVAP:
- Arzı sınırlı olan mallar (Yeniden üretilmesi mümkün olmayan mallar): Bu malların değeri sadece arz ve talep koşullarına göre belirlenecektir. Bu tip mallara eski tablolar, antika eşyalar örnek olarak verilebilir. Söz konusu malların arzı sınırlı olduğundan bir bakıma bu mallar monopole konu olmaktadır. Ancak yine de arz-talep kanunlarının etkisi altındadır.
- Arzı, sabit maliyetlere bağlı olarak sonsuz şekilde artırılan mallar (Yeniden üretilmesi mümkün olan mallar): Bu gruba giren malların değeri üretim maliyetlerine bağlıdır.
- Arzı, ancak artan maliyetlerle artan mallar (Yeniden üretilmesi artan maliyetlerle mümkün olan mallar): Bu tip malların değerinin belirlenmesinde temel etken yine maliyetlerdir. Ancak bu tip malların değeri, mala olan ihtiyaç arttıkça yükselecektir. Bu tip mallara örnek olarak tarımsal ürünler verilebilir. Çünkü daha az verimli topraklar ekime açıldıkça maliyetler yükselecektir. Bu yüzden üretim yüksek maliyetler pahasına yapılacaktır.
#20
SORU:
Ücret fonu nedir?
CEVAP:
Ücret fonu, işverenlerin emek faktörüne ödemeye hazır oldukları ya da ödemeyi planladıkları ücretlerin toplamının oluşturduğu fondur. Bu fonun miktarı toplam işçi sayısına bölünürse ortalama ücret seviyesi belirlenir.
#21
SORU:
Mill’e göre Rant Teorisini Ricardo’nun tanımına yaptığı katkıyla beraber açıklayınız.
CEVAP:
Mill, Ricardo’nun rant teorisini kabul etmekle beraber, sanayi sektöründe de rant oluşabileceğini ileri sürmek suretiyle bu teoriyi tamamlamıştır. Ona göre, piyasada aynı fiyata satılan malların çeşitli maliyetlerle elde edilmesi, düşük maliyetli ürünler için bir ranta, yani fazlalığa yol açar. Örneğin verimli topraktan elde edilen ürünün maliyeti, ayni ölçüde verimli olmayan topraktan elde edilen ürüne nazaran düşüktür. Piyasada homojen olduğu varsayılan bu ürünler aynı fiyata satılacağından, maliyeti düşük işletme lehine bir fazlalık meydana gelecektir. Verimlilik farkından doğan bu ranta arazi rantı denmektedir. Mill’e göre, sanayi sektöründe bir malın değişik maliyetle elde edilmesi maliyeti düşük firmalar lehine bir diferansiyel ranta sebep olur.
#22
SORU:
Mill’e göre fiyat teorisi nedir?
CEVAP:
Mill, kendisinden önceki fiyat teorisini bazı bakımlardan tamamlayan düşünceler ileri sürmüştür. Ona göre, piyasada fiyat arz ve talebe göre oluşur; öte yandan, piyasa fiyatı arz ve talebi etkileyen en önemli ögelerden birisidir. Piyasa fiyatı arz ve talebin eşit olduğu seviyedeki fiyattır. Çünkü ancak bu fiyatta piyasada denge sağlanır. Arz ve talebi etkileyen ögelerdeki değişmeler fiyatın da değişmesine sebep olur. O hâlde arz ve talep yalnız fiyattaki dalgalanmaları açıklar. Gerçek değeri (doğal değeri) tayin eden şey maliyettir. Arz ve talebe göre oluşan fiyat rekabet sayesinde maliyete eşit olan doğal değere yaklaşır.
#23
SORU:
Mill’in para teorisi nasıl işlemektedir?
CEVAP:
Paranın bir mübadele aracı ve ortak değer ölçüsü olduğunu söyleyen Mill, paranın değerinin de bir yandan dolanım hızı ile birlikte miktarına, diğer yandan da üretim maliyetine bağlı olduğunu ifade eder. Parayı bir mal olarak kabul eden Mill’e göre, paranın değeri de diğer mallar gibi arz ve talebe göre belirlenecektir. Fiyatlar düştüğü zaman, daha fazla mal satın alınabilecek, yani değeri yükselecek, tersi durumda değeri düşecektir. Bu durumda paranın değeri diğer şartlar değişmemek şartıyla, para miktarına bağlıdır.
#24
SORU:
Mill’in sosyal reform önerileri nelerdir?
CEVAP:
- Ücret sistemi üretim kooperatifleri ile ikame edilmeli: Ona göre, mevcut ücret sistemi insanın emeğinin ürünü ile bağını yok etmekte, çalışanın kişiliğini öldürmektedir. Bu durum işçi üretim kooperatifleri kurularak önlenebilir.
- Arazi rantı vergilerle sosyalize edilmeli: Rant, ücret sistemi gibi, bireyciliğe ters düşmektedir. Çünkü rantta herkesin kendi emeğinin ürünü ilkesi kaybolmaktadır. Gerçek ferdiyetçilik herkesin kendi emeğinin ürününe sahip olması ile mümkündür. Arazi rantı vergi yolu ile topluma transfer edilmelidir. O Fransa’dakine benzer küçük arazi mülkiyetine taraftardır.
- Miras hakkı sınırlandırılarak servet bölüşümündeki eşitsizlik kaldırılmalı: Miras kurumu insanların kendi üretmedikleri şeyler üzerinde hak sahibi olma olanağını vermekte, servet bölüşümünde eşitsizliğe neden olmaktadır.
İnsanlar arasında fırsat eşitliğini sağlamak için miras hakkı kısıtlanmalıdır. J. St. Mill’in büyük ölçüde Saint-Simon’dan esinlenerek ortaya attığı bu düşünce onun kişi özgürlüğü hakkındaki görüşlerine ters düştüğü gerekçesi ile eleştirilmiştir. Bu eleştirilere göre, mal sahibinin sağlığında edindiği şeylerin miras yolu ile yakınlarına geçmesi kişiliğinin devamından başka bir şey değildir.
İnsanlar arasında fırsat eşitliğini sağlamak için miras hakkı kısıtlanmalıdır. J. St. Mill’in büyük ölçüde Saint-Simon’dan esinlenerek ortaya attığı bu düşünce onun kişi özgürlüğü hakkındaki görüşlerine ters düştüğü gerekçesi ile eleştirilmiştir. Bu eleştirilere göre, mal sahibinin sağlığında edindiği şeylerin miras yolu ile yakınlarına geçmesi kişiliğinin devamından başka bir şey değildir.
#25
SORU:
Klasik iktisada yönelik tepkiler nasıl olmuştur?
CEVAP:
İngiltere’de gerçekleşip oradan diğer Avrupa ülkelerine yayılan sanayileşme hareketleri ile işçinin yerine makinelerin geçmesi, bir yandan işsizliği artırmış diğer yandan düşük ücretler sefaleti de beraberinde getirmişti. Sanayileşme döneminde milyonlarca insan fabrikaların veya imalathanelerin bulunduğu bölgelere göç ettiler. Bu durum, kötü koşullarda yaşayan insanlarla dolu gecekondu mahallelerin oluşmasına neden oldu. Çalışma süreleri çok uzun ve koşullar son derece kötüydü. Çalışan kesimin bu durumuna karşılık, sanayici kesimin zenginliği sürekli artmaktaydı. Ayrıca ekonomik buhranlar ve konjonktürel dalgalanmalar liberal kapitalist sistemin geçerliliği hakkında kuşkular uyandırmaya başlamıştı. Uygulamada yaşanan bu gelişmeler yavaş yavaş tepkileri de beraberinde getirmişti. Klasik iktisada bir tepki veya alternatif düşünce oluşturan iktisadi düşünceleri ana özellikleri bakımından 3 grupta toplamak mümkündür; birincisi, dönemin sosyal-ekonomik sonuçlarına tepki gösteren ‘’Marksist Sosyalist Düşünce’’dir. Bu düşünce, bir yandan klasik iktisadın yani kapitalizmin içsel çelişkileri ile çökeceğini savunurken diğer yandan hızla çoğalmakta olan işçi sınıfına sosyalist ihtilal gibi bir hedef gösteriyordu. İkincisi, dönemin iktisadi sonuçlarına karşı çıkan (özellikle İngiltere’ye karşı) ‘’Milli İktisat Doktrini’’dir. Bu doktrin ise, klasik iktisadi analizlerin evrensellikten uzak olduğu iddiasındaydı. Üçüncüsü ise klasik İktisadın metoduna eleştiri getiren ‘’Alman Tarihçi Okulu’’dur. Bu okul mensupları Klasik iktisadi düşünceyi ortaya koyduğu ilkeler ve uyguladığı tümdengelimci, soyutlayıcı yöntem açısından eleştiriyorlardı.
#26
SORU:
Klasik iktisadi düşünceyi savunan "Klasik Okul"un belli başlı temsilcileri kimlerdir?
CEVAP: Adam Smith’in Ulusların zenginliği (1776) adlı eserini yayınladığı yıl ile John Stuart Mill’in Politik İktisadin İlkeleri (1848) adlı eserinin yayınlandığı yıllar arasındaki dönemde Batı’da geliştirilen düşünceye "Klasik İktisadi Düşünce" ve bu düşünceleri savunan düşünürlerin oluşturdukları okula da "Klasik Okul" adı verilmektedir. Klasik okulun belli başlı temsilcileri arasında başta bu okulu kurucusu olan Adam Smith, Robert Malthus, David Ricardo, John Stuart Mill ve Jean Baptiste Say sayılabilir.
Adam Smith’in Ulusların zenginliği (1776) adlı eserini yayınladığı yıl ile John Stuart Mill’in Politik İktisadin İlkeleri (1848) adlı eserinin yayınlandığı yıllar arasındaki dönemde Batı’da geliştirilen düşünceye "Klasik İktisadi Düşünce" ve bu düşünceleri savunan düşünürlerin oluşturdukları okula da "Klasik Okul" adı verilmektedir. Klasik okulun belli başlı temsilcileri arasında başta bu okulu kurucusu olan Adam Smith, Robert Malthus, David Ricardo, John Stuart Mill ve Jean Baptiste Say sayılabilir.
#27
SORU: 18. yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşen Fransız Devrimi ve ardından gelen modernleşme süreçleri hangi felsefi düşünceye temel oluşturmuştur?
18. yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşen Fransız Devrimi ve ardından gelen modernleşme süreçleri hangi felsefi düşünceye temel oluşturmuştur?
CEVAP: Aydınlanma felsefesi, genel olarak insanın kendi yaşamını düzenlemesini yeniden gündeme almış, hem düşüncenin hem toplumsal yaşamın köklü değişimlere uğrayacağı bir sürecin felsefi başlatıcısı olmuştur. Bu yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen Fransız Devrimi (1789) ve ardından gerçekleşen modernleşme süreçleri, düşünsel anlamda etkilerini ve kaynaklarını aydınlanma felsefesinde bulmaktadır. Din ya da Tanrı merkezli toplumsal yapının ve düzenlemelerin yerini bu süreçte akıl merkezli toplumsal düzenlemeler arayışı alır. Aydınlanma hareketi içinde yer alan düşünürlerin amacı, insanları dinin temsil ettiği geleneksel düzenden kurtarmak ve onun yerine aklı ikame etmektir. Bu nedenle bu dönem Akıl Çağı olarak da adlandırılır.
Aydınlanma felsefesi, genel olarak insanın kendi yaşamını düzenlemesini yeniden gündeme almış, hem düşüncenin hem toplumsal yaşamın köklü değişimlere uğrayacağı bir sürecin felsefi başlatıcısı olmuştur. Bu yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen Fransız Devrimi (1789) ve ardından gerçekleşen modernleşme süreçleri, düşünsel anlamda etkilerini ve kaynaklarını aydınlanma felsefesinde bulmaktadır. Din ya da Tanrı merkezli toplumsal yapının ve düzenlemelerin yerini bu süreçte akıl merkezli toplumsal düzenlemeler arayışı alır. Aydınlanma hareketi içinde yer alan düşünürlerin amacı, insanları dinin temsil ettiği geleneksel düzenden kurtarmak ve onun yerine aklı ikame etmektir. Bu nedenle bu dönem Akıl Çağı olarak da adlandırılır.
#28
SORU: Skolastik düşünce kavramı neyi ifade eder?
Skolastik düşünce kavramı neyi ifade eder?
CEVAP: Skolastik düşünce, bilimsel ve akılcı düşünceyi reddeden, herşeyi dine dayandırarak açıklayan, eleştiriyi kabul etmeyen Orta Çağ Avrupasının düşünce yapısıdır.
Skolastik düşünce, bilimsel ve akılcı düşünceyi reddeden, herşeyi dine dayandırarak açıklayan, eleştiriyi kabul etmeyen Orta Çağ Avrupasının düşünce yapısıdır.
#29
SORU:
Sanayi Devrimi hangi koşullarda ortaya çıkmıştır?
CEVAP: Aydınlanma çağının Rönesans ve Reform hareketlerinin yol açtığı özgür düşünce, bilim alanında ve teknik alanında gelişmelere ortam hazırlamış ve coğrafi keşiflerin başlattığı sömürgecilik hareketleri ile Avrupa zenginleşmiştir. Teknik gelişmelerin üretim alanına uygulanmasıyla da Sanayi Devrimi doğmuştur. İngiltere’de başlayıp oradan tüm Avrupa’ya yayılan sanayi devrimi; Birinci sanayi devrimi ve ikinci sanayi devrimi olarak iki aşamada gerçekleşmiş bir olgudur. 18. yüzyılın ikinci yarısında başlayan ve 19. yüzyılın ortalarına kadar devam eden endüstriyel gelişme birinci sanayi devrimi veya "makine devrimi", 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra başlayan ise ikinci Sanayi Devrimi veya "teknoloji devrimi" olarak adlandırılır.
Aydınlanma çağının Rönesans ve Reform hareketlerinin yol açtığı özgür düşünce, bilim alanında ve teknik alanında gelişmelere ortam hazırlamış ve coğrafi keşiflerin başlattığı sömürgecilik hareketleri ile Avrupa zenginleşmiştir. Teknik gelişmelerin üretim alanına uygulanmasıyla da Sanayi Devrimi doğmuştur. İngiltere’de başlayıp oradan tüm Avrupa’ya yayılan sanayi devrimi; Birinci sanayi devrimi ve ikinci sanayi devrimi olarak iki aşamada gerçekleşmiş bir olgudur. 18. yüzyılın ikinci yarısında başlayan ve 19. yüzyılın ortalarına kadar devam eden endüstriyel gelişme birinci sanayi devrimi veya "makine devrimi", 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra başlayan ise ikinci Sanayi Devrimi veya "teknoloji devrimi" olarak adlandırılır.
#30
SORU:
Piyasa ekonomisi modelinin başlıca özellikleri nelerdir?
CEVAP: Piyasa ekonomisi; rekabete dayalı, kâr amacını temel alan, özel mülkiyet, miras, girişim ve tercih yapma özgürlüğünün güvence altına alınmış olduğu ve devletin, fiyat oluşumuna minimum seviyede müdahale ettiği bir ekonomik sistem modelidir. Piyasa ekonomisinde devletin görevi, bireylerin piyasa ekonomisinin korunmasına ve düzgün işlemesine olan zararlı eylemlerini önlemektir. Bu yönüyle liberalizmin devlet anlayışı, "sınırlı ve sorumlu devlet yaklaşımı" olarak adlandırılır. Devlet; adalet, eğitim, sağlık, iç ve dış güvenlik gibi hizmetleri yüklenmeli, mal ve hizmet üretimini piyasa ekonomisine bırakmalıdır. Piyasa ekonomisinin işleyişinde rekabetin çok fonksiyonel bir yeri vardır. Rekabet olmaksızın piyasa ekonomisi yaşayamaz. Rekabet, daha yararlı üretim metotlarını daha az yararlı olanların yerine yerleştirir, yüksek verimle çalışanı az verimle çalışan rakibine karşı korur. Herkesin en iyi becerdiği işi yapmasını ve her üretim faktörünün en çok verimli olduğu yerde kullanılmasını, yani en etkin kaynak dağılımını sağlar.
Piyasa ekonomisi; rekabete dayalı, kâr amacını temel alan, özel mülkiyet, miras, girişim ve tercih yapma özgürlüğünün güvence altına alınmış olduğu ve devletin, fiyat oluşumuna minimum seviyede müdahale ettiği bir ekonomik sistem modelidir. Piyasa ekonomisinde devletin görevi, bireylerin piyasa ekonomisinin korunmasına ve düzgün işlemesine olan zararlı eylemlerini önlemektir. Bu yönüyle liberalizmin devlet anlayışı, "sınırlı ve sorumlu devlet yaklaşımı" olarak adlandırılır. Devlet; adalet, eğitim, sağlık, iç ve dış güvenlik gibi hizmetleri yüklenmeli, mal ve hizmet üretimini piyasa ekonomisine bırakmalıdır. Piyasa ekonomisinin işleyişinde rekabetin çok fonksiyonel bir yeri vardır. Rekabet olmaksızın piyasa ekonomisi yaşayamaz. Rekabet, daha yararlı üretim metotlarını daha az yararlı olanların yerine yerleştirir, yüksek verimle çalışanı az verimle çalışan rakibine karşı korur. Herkesin en iyi becerdiği işi yapmasını ve her üretim faktörünün en çok verimli olduğu yerde kullanılmasını, yani en etkin kaynak dağılımını sağlar.
#31
SORU: Liberal iktisadi düşüncenin "doğal düzen" ilkesi neyi ifade eder?
Liberal iktisadi düşüncenin "doğal düzen" ilkesi neyi ifade eder?
CEVAP: Liberal iktisadi düşüncenin doğal düzen ilkesi şunu ifade eder: Toplumun işleyişi de tıpkı fiziksel olaylarda olduğu gibi doğal düzen içinde gerçekleşmektedir. Bu nedenle de devlet, bu işleyişi bozmamak için toplumsal ve ekonomik alanlara müdahale etmemeli, sadece bu düzeninin işleyişinin devamı için gerekli düzenlemeleri yapmalıdır. Doğal düzeni, (Tanrısal düzeni) anlamak ve yaşan- tımızı bu düzene göre ayarlamak durumunda olduğumuzu belirten Quesnay’e göre, maddi dünyanın kanunları insanoğluna mümkün olabildiğince yararlı işlemektedir. İnsanlarda manevi bakımdan bu kanunlara uydukları zaman, herkes maksimum tat- min sağlayacak ve düzenli bir toplum doğacaktır. Devletin ekonomik ve sosyal yaşantıya müdahalesi gereksizdir, İşte "Laissez-faire, Laissez-passer" (Bırakınız yapsınlar-Bırakınız geçsinler) sloganı böyle bir düşünceden başlar.
Liberal iktisadi düşüncenin doğal düzen ilkesi şunu ifade eder: Toplumun işleyişi de tıpkı fiziksel olaylarda olduğu gibi doğal düzen içinde gerçekleşmektedir. Bu nedenle de devlet, bu işleyişi bozmamak için toplumsal ve ekonomik alanlara müdahale etmemeli, sadece bu düzeninin işleyişinin devamı için gerekli düzenlemeleri yapmalıdır. Doğal düzeni, (Tanrısal düzeni) anlamak ve yaşan- tımızı bu düzene göre ayarlamak durumunda olduğumuzu belirten Quesnay’e göre, maddi dünyanın kanunları insanoğluna mümkün olabildiğince yararlı işlemektedir. İnsanlarda manevi bakımdan bu kanunlara uydukları zaman, herkes maksimum tat- min sağlayacak ve düzenli bir toplum doğacaktır. Devletin ekonomik ve sosyal yaşantıya müdahalesi gereksizdir, İşte "Laissez-faire, Laissez-passer" (Bırakınız yapsınlar-Bırakınız geçsinler) sloganı böyle bir düşünceden başlar.
#32
SORU: Klasik iktisat düşüncesi hangi dönemlerde hakim olmuştur?
Klasik iktisat düşüncesi hangi dönemlerde hakim olmuştur?
CEVAP: Klasik iktisat, 1776 ve 1843 yılları arasında yaşanan iktisadi gelişmeleri etkileyen ve Batı’ya hakim olan iktisadi düşünce akımıdır. Bu dönemler 1776'da klasik iktisadın temel kurucusu olan Adam Smith’in önemli eseri olan "Ulusların Zenginliği" ile başlamış ve 1843'de John Stuart Mill tarafından yayınlanan "Siyasal İktisadın İlkeleri" eseri ile son bulmuştur. Klasik okul, Fizyratlardaki gibi ‘bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ ideolojisini devam ettirmişlerdir. Ekonomik hayatın düzenlenmesinde devlete ihtiyaç olmadığı, piyasa mekanizmasının fiyat mekanizması yardımıyla kusursuz işleyerek bu düzeni sağlayabileceğini öne sürmüştür. J.B. Say tarafından ileri sürülen ve Say Yasası olarak bilinen "Her arz kendi talebini yaratır" sözüyle toplam arzın önemli olduğunu, paranın ve dolayısıyla finansal faktörlerin iktisadi faaliyetlerde etkili olamayacağını savunmuşlardır. Klasik iktisatçılar, devletin ekonomiye müdahalesinin sınırlı olması gerektiğini savunmuşlardır. Klasik iktisat teorisi arz ağırlıklı bir teoridir. Devlet müdahalesine karşı olduklarından, girişimci gücü olan piyasaya herhangi bir müdahaleye izin vermemişler; devletin görevlerini çok sınırlamışlar ve devletin sadece adalet, savunma, güvenlik ve diplomasi görevlerini yerine getirmeleri gerektiğini savunmuşlardır.
Klasik iktisat, 1776 ve 1843 yılları arasında yaşanan iktisadi gelişmeleri etkileyen ve Batı’ya hakim olan iktisadi düşünce akımıdır. Bu dönemler 1776'da klasik iktisadın temel kurucusu olan Adam Smith’in önemli eseri olan "Ulusların Zenginliği" ile başlamış ve 1843'de John Stuart Mill tarafından yayınlanan "Siyasal İktisadın İlkeleri" eseri ile son bulmuştur. Klasik okul, Fizyratlardaki gibi ‘bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ ideolojisini devam ettirmişlerdir. Ekonomik hayatın düzenlenmesinde devlete ihtiyaç olmadığı, piyasa mekanizmasının fiyat mekanizması yardımıyla kusursuz işleyerek bu düzeni sağlayabileceğini öne sürmüştür. J.B. Say tarafından ileri sürülen ve Say Yasası olarak bilinen "Her arz kendi talebini yaratır" sözüyle toplam arzın önemli olduğunu, paranın ve dolayısıyla finansal faktörlerin iktisadi faaliyetlerde etkili olamayacağını savunmuşlardır. Klasik iktisatçılar, devletin ekonomiye müdahalesinin sınırlı olması gerektiğini savunmuşlardır. Klasik iktisat teorisi arz ağırlıklı bir teoridir. Devlet müdahalesine karşı olduklarından, girişimci gücü olan piyasaya herhangi bir müdahaleye izin vermemişler; devletin görevlerini çok sınırlamışlar ve devletin sadece adalet, savunma, güvenlik ve diplomasi görevlerini yerine getirmeleri gerektiğini savunmuşlardır.
#33
SORU:
Adam Smith'e göre ulusal geliri belirleyen faktörler nelerdir?
CEVAP: Adam Smith emeği, servetin gerçek kaynağı olarak kabul etmiştir. Ona göre bir ulusun ihtiyaçlarını karşılamak için her yıl tükettiği malları yaratan, emeğin yıllık çalışmasıdır. A. Smith bu düşüncesini ortaya koyarken, doğal kaynakların ve sermayenin rolünü küçümsememiştir. Ancak fizyokratlardan ayrı bir açıdan hareket ettiğini göstermek için, her yıl tüketilen malların doğal kuvvetler değil, insan çalışması tarafından yaratıldığı noktasında ısrar etmiştir. Emek olmaksızın doğal kaynaklar, faydasız kalacaktır. A. Smith’e göre, ulusal geliri belirleyen iki faktör vardır. Bunlar, emeğin verimliliği ve üretken emeğin, üretken olmayan emeğe oranıdır. Üretken olan/olmayan emek tartışmasını başlatan Adam Smith’e göre, üretken olan ve üretken olmayan emek ayrımında temel olan, değer yaratma veya bir değere yeni bir değer katmaktır. Smith’e göre emek, üzerinde harcandığı nesnenin değerine değer katıyorsa, bu üretken emektir. Üretken olmayan emeğin ise üzerinde harcandığı nesneye yeni bir değer katması söz konusu değildir. Smith, bu nedenle hizmet üretimini üretim olarak saymamıştır.
Adam Smith emeği, servetin gerçek kaynağı olarak kabul etmiştir. Ona göre bir ulusun ihtiyaçlarını karşılamak için her yıl tükettiği malları yaratan, emeğin yıllık çalışmasıdır. A. Smith bu düşüncesini ortaya koyarken, doğal kaynakların ve sermayenin rolünü küçümsememiştir. Ancak fizyokratlardan ayrı bir açıdan hareket ettiğini göstermek için, her yıl tüketilen malların doğal kuvvetler değil, insan çalışması tarafından yaratıldığı noktasında ısrar etmiştir. Emek olmaksızın doğal kaynaklar, faydasız kalacaktır. A. Smith’e göre, ulusal geliri belirleyen iki faktör vardır. Bunlar, emeğin verimliliği ve üretken emeğin, üretken olmayan emeğe oranıdır. Üretken olan/olmayan emek tartışmasını başlatan Adam Smith’e göre, üretken olan ve üretken olmayan emek ayrımında temel olan, değer yaratma veya bir değere yeni bir değer katmaktır. Smith’e göre emek, üzerinde harcandığı nesnenin değerine değer katıyorsa, bu üretken emektir. Üretken olmayan emeğin ise üzerinde harcandığı nesneye yeni bir değer katması söz konusu değildir. Smith, bu nedenle hizmet üretimini üretim olarak saymamıştır.
#34
SORU:
Adam Smith’e göre iş bölümünün doğmasının nedenleri nelerdir?
CEVAP: Smith zenginliğin temel kriterlerinden birisi olarak gördüğü emeğin verimliliğini iş bölümüne dayandırmıştır. İş bölümünün gerçekleştiği her alanda emekten yararlanabilme olanağı fazladır ve iş bölümü sayesinde zenginlik toplumun en alt kesimlerine kadar ulaşacaktır. Smith’e göre iş bölümünün doğmasının nedenlerinden bir tanesi, insanlardaki mübadele eğilimidir. İş bölümünün hakim olduğu bir toplumda, insanlar farkında olmasalar da, binlerce insanın işbirliği olmadan yaşayamazlar. İşte bu değişim eğilimi her insanı, kendini belli bir işe vermeye ve bu iş için olan yeteneklerini geliştirmeye yöneltir. İnsanların diğer insanlardan farklı yeteneklerine göre üretmesi, üretimde iş bölümünü ortaya çıkarır. İş bölümünün gerçekleşmesinde ikinci etmen, yeterli bir sermaye birikiminin olmasıdır. Smith’e göre, toplumda yeterli sermaye birikimi yoksa tam manasıyla iş bölümü ve mübadele gerçekleşmez. Üçüncü etken ise pazarın genişliğidir. Pazar dar olduğunda insanlar bir alanda daha az uzmanlaşma olanağı bulacaklardır, çünkü ürettikleri malları satacak yeterli insan olmayacaktır. O yüzden iş bölümünün doğması için pazarın genişlemesi, ihtiyaçların artması gerekir.
Smith zenginliğin temel kriterlerinden birisi olarak gördüğü emeğin verimliliğini iş bölümüne dayandırmıştır. İş bölümünün gerçekleştiği her alanda emekten yararlanabilme olanağı fazladır ve iş bölümü sayesinde zenginlik toplumun en alt kesimlerine kadar ulaşacaktır. Smith’e göre iş bölümünün doğmasının nedenlerinden bir tanesi, insanlardaki mübadele eğilimidir. İş bölümünün hakim olduğu bir toplumda, insanlar farkında olmasalar da, binlerce insanın işbirliği olmadan yaşayamazlar. İşte bu değişim eğilimi her insanı, kendini belli bir işe vermeye ve bu iş için olan yeteneklerini geliştirmeye yöneltir. İnsanların diğer insanlardan farklı yeteneklerine göre üretmesi, üretimde iş bölümünü ortaya çıkarır. İş bölümünün gerçekleşmesinde ikinci etmen, yeterli bir sermaye birikiminin olmasıdır. Smith’e göre, toplumda yeterli sermaye birikimi yoksa tam manasıyla iş bölümü ve mübadele gerçekleşmez. Üçüncü etken ise pazarın genişliğidir. Pazar dar olduğunda insanlar bir alanda daha az uzmanlaşma olanağı bulacaklardır, çünkü ürettikleri malları satacak yeterli insan olmayacaktır. O yüzden iş bölümünün doğması için pazarın genişlemesi, ihtiyaçların artması gerekir.
#35
SORU:
Adam Smith' göre üretim faktörlerinden emek ve toprağı daha verimli hâle getiren sermaye hangi şekillerde tanımlanabilir?
CEVAP:
Adam Smith sermayeyi, emeğin daha verimli çalışmasını sağlayan bir etken olarak tanımlar. Alet, makine, toprak, gübre, vb. birer sermayedir. Sermaye; ülkelerin zenginliğini, refahını artırmada en önemli faktördür. Üretim faktörlerinden emek ve toprağı daha verimli hâle getiren sermaye iki türlü tanımlanabilir. Bunlar, değişir sermaye ve sabit sermayedir. Sabit Sermaye, insanlar tarafından üretilmiş üretim faktörü olarak tanımlanır. Bu gruba, binalar, makineler, aletler girer. Sabit sermaye iktisadi faaliyetler içinde dolaşıma katılmaz, sahibine bir kâr sağlar. Değişir sermaye ise, sahibine el değiştirmek suretiyle kâr getiren, hammadde, satılacak mallar gibi maddelerdir. Bu mallar el değiştirmediği sürece herhangi bir kâr sağlamaz.
#36
SORU:
Robert Malthus'a göre nüfus artışını kısıtlayan faktörler nelerdir?
CEVAP: Malthus’a göre nüfus artışını kısıtlayan faktörler iki türlüdür. Birincisi tabii engellerdir: Açlıklar, büyük salgın hastalıklar, fırtınalar, ölümler, kazalar vb. faktörler fazla nüfusu azaltabilir. İkincisi doğumların kontrolü ve evlenme çağının geciktirilmesi: Aslında nüfus fazlası ister istemez tabii engellerle karşılaşacaktır. Nüfusla dolu bir dünyada yeni doğan bir kimse, eğer ailesi onu beslemiyor ise o dünyada gerçekten bir fazlalıktır. Bu bakımdan, Malthus fakirlerin az çocuk yapmalarını önerir. Böylece, Malthus nüfus ile gıda maddeleri arasında bir ilişki kurduğundan dinamik bir analiz, yani gelecek dönemlerde sürekli değişmelere yol açan bir analiz yapmış sayılabilir.
Malthus’a göre nüfus artışını kısıtlayan faktörler iki türlüdür. Birincisi tabii engellerdir: Açlıklar, büyük salgın hastalıklar, fırtınalar, ölümler, kazalar vb. faktörler fazla nüfusu azaltabilir. İkincisi doğumların kontrolü ve evlenme çağının geciktirilmesi: Aslında nüfus fazlası ister istemez tabii engellerle karşılaşacaktır. Nüfusla dolu bir dünyada yeni doğan bir kimse, eğer ailesi onu beslemiyor ise o dünyada gerçekten bir fazlalıktır. Bu bakımdan, Malthus fakirlerin az çocuk yapmalarını önerir. Böylece, Malthus nüfus ile gıda maddeleri arasında bir ilişki kurduğundan dinamik bir analiz, yani gelecek dönemlerde sürekli değişmelere yol açan bir analiz yapmış sayılabilir.
#37
SORU:
David Ricardo malların mübadele değerlerinin hangi kaynaklara dayanabileceğini söyler?
CEVAP: Ricardo, değer üzerindeki tahlillerine Adam Smith’in izinden yürüyerek başlamıştır. Onun gibi, temel iktisadi kavram olarak, kullanım ve mübadele değerlerini birbirinden ayırır. Mübadele değeri için kullanım değerinin şart olduğunu belirtir. Ancak bunun, mübadele değerini açıklamak için yeterli olmadığını onun meydana gelişinde etken olan bir faktör olmadığını iddia eder. Ricardo malların mübadele değerlerinin (Kullanım değerlerine sahip olmaları şartından başka) iki kaynağa dayanabileceğini söyler. Bunlar ise; kıtlık ve malın üretimi için gerekli emek miktarıdır.
Ricardo, değer üzerindeki tahlillerine Adam Smith’in izinden yürüyerek başlamıştır. Onun gibi, temel iktisadi kavram olarak, kullanım ve mübadele değerlerini birbirinden ayırır. Mübadele değeri için kullanım değerinin şart olduğunu belirtir. Ancak bunun, mübadele değerini açıklamak için yeterli olmadığını onun meydana gelişinde etken olan bir faktör olmadığını iddia eder. Ricardo malların mübadele değerlerinin (Kullanım değerlerine sahip olmaları şartından başka) iki kaynağa dayanabileceğini söyler. Bunlar ise; kıtlık ve malın üretimi için gerekli emek miktarıdır.
#38
SORU:
İşlenebilir ve kullanılabilir toprakların kimyasal ve tarımsal özellikleri, coğrafi konumları, hammadde temini ve toprak verimliliğindeki farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan ranta ne ad verilir?
CEVAP: Diferansiyel rant, işlenebilir ve kullanılabilir toprakların kimyasal ve tarımsal özellikleri, coğrafi konumları, hammadde temini ve toprak verimliliğindeki farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan ranttır.
Diferansiyel rant, işlenebilir ve kullanılabilir toprakların kimyasal ve tarımsal özellikleri, coğrafi konumları, hammadde temini ve toprak verimliliğindeki farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan ranttır.
#39
SORU:
Ricardo’nun gelir dağılımı teorisi neyi ifade eder?
CEVAP: Ricardo’nun gelir dağılımı teorisine göre, ücret, kâr ve rant geliri elde edenlerin çıkarları birbirleri ile çatışma hâlindedir. Kâr ancak ücret düştüğü zaman yükselebilir. Ücret artınca kâr azalmaya başlar. Bu durumda, kapitalistin ve emekçinin menfaatleri uyuşma içinde değildir. Diğer yandan, doğal ücret anlayışına göre ücretlerin artması ancak işçinin yaşaması için gerekli malların fiyatlarının yükselme- siyle mümkündür. Bu mallar ise, daha çok tarımsal nitelikli olan gıda maddeleridir. Sayıları çoğalmakta olan işçilere, başta gıda maddeleri olmak üzere gerekli malların üretilebilmesi için giderek daha az verimli toprakların üretime açılması gerekir. Bu durumda rant yükselirken ücretler yalnızca parasal olarak artacaktır. Dolayısıyla toprak sahibinin çıkarı hem kâr hem de ücret geliri elde edenlerle çatışmaktadır. Bu durumda toplumda çıkarların uyumundan söz etmek mümkün değildir.
Ricardo’nun gelir dağılımı teorisine göre, ücret, kâr ve rant geliri elde edenlerin çıkarları birbirleri ile çatışma hâlindedir. Kâr ancak ücret düştüğü zaman yükselebilir. Ücret artınca kâr azalmaya başlar. Bu durumda, kapitalistin ve emekçinin menfaatleri uyuşma içinde değildir. Diğer yandan, doğal ücret anlayışına göre ücretlerin artması ancak işçinin yaşaması için gerekli malların fiyatlarının yükselme- siyle mümkündür. Bu mallar ise, daha çok tarımsal nitelikli olan gıda maddeleridir. Sayıları çoğalmakta olan işçilere, başta gıda maddeleri olmak üzere gerekli malların üretilebilmesi için giderek daha az verimli toprakların üretime açılması gerekir. Bu durumda rant yükselirken ücretler yalnızca parasal olarak artacaktır. Dolayısıyla toprak sahibinin çıkarı hem kâr hem de ücret geliri elde edenlerle çatışmaktadır. Bu durumda toplumda çıkarların uyumundan söz etmek mümkün değildir.
#40
SORU:
David Ricardo'ya göre karşılaştırmalı üstünlükler teorisinin geçerli olabilmesi, hangi varsayımları gerektirir?
CEVAP: David Ricardoya göre karşılaştırmalı üstünlükler teorisinin geçerli olabilmesi için şu varsayımlar gereklidir:
- Ülke içinde tam rekabet koşulları geçerli olmalıdır.
- Ödemeler bilançosu dengede olmalıdır.
- Tam istihdam ve tam kapasite mevcut olmalıdır.
- Üretim maliyeti emek maliyetine eşit olmalıdır.
- Her malın arz fiyatı üretim maliyetine eşit olmalıdır.
- Nakliye masrafları hesaba katılmamalıdır.
David Ricardoya göre karşılaştırmalı üstünlükler teorisinin geçerli olabilmesi için şu varsayımlar gereklidir:
- Ülke içinde tam rekabet koşulları geçerli olmalıdır.
- Ödemeler bilançosu dengede olmalıdır.
- Tam istihdam ve tam kapasite mevcut olmalıdır.
- Üretim maliyeti emek maliyetine eşit olmalıdır.
- Her malın arz fiyatı üretim maliyetine eşit olmalıdır.
- Nakliye masrafları hesaba katılmamalıdır.
#41
SORU: Mahreçler Yasası neyi ifade eder?
Mahreçler Yasası neyi ifade eder?
CEVAP: "Say Yasası" adı da verilen Mahreçler (piyasalar) Yasası’na göre esas olan, mallarla malların mübadele edilmesidir. Para ise sadece malların mübadelesini sağlayan bir araçtır.
"Say Yasası" adı da verilen Mahreçler (piyasalar) Yasası’na göre esas olan, mallarla malların mübadele edilmesidir. Para ise sadece malların mübadelesini sağlayan bir araçtır.
#42
SORU:
John Stuart Mill malları, elde edilme güçlüklerine göre nasıl bir sınıflandırmaya tabi tutar?
CEVAP: Mill, malları elde edilme güçlüklerine göre üç gruba ayırmıştır:
- Arzı sınırlı olan mallar (Yeniden üretilmesi mümkün olmayan mallar): Bu malların değeri sadece arz ve talep koşullarına göre belirlenecektir. Bu tip mallara eski tablolar, antika eşyalar örnek olarak verilebilir. Söz konusu malların arzı sınırlı olduğundan bir bakıma bu mallar monopole konu olmaktadır. Ancak yine de arz-talep kanunlarının etkisi altındadır.
- Arzı, sabit maliyetlere bağlı olarak sonsuz şekilde artırılan mallar (Yeniden üretilmesi mümkün olan mallar): Bu gruba giren malların değeri üretim maliyetlerine bağlıdır.
- Arzı, ancak artan maliyetlerle artan mallar (Yeniden üretilmesi artan maliyetlerle mümkün olan mallar): Bu tip malların değerinin belirlenmesinde temel etken yine maliyetlerdir. Ancak bu tip malların değeri, mala olan ihtiyaç arttıkça yükselecektir. Bu tip mallara örnek olarak tarımsal ürünler verilebilir.
Mill, malları elde edilme güçlüklerine göre üç gruba ayırmıştır:
- Arzı sınırlı olan mallar (Yeniden üretilmesi mümkün olmayan mallar): Bu malların değeri sadece arz ve talep koşullarına göre belirlenecektir. Bu tip mallara eski tablolar, antika eşyalar örnek olarak verilebilir. Söz konusu malların arzı sınırlı olduğundan bir bakıma bu mallar monopole konu olmaktadır. Ancak yine de arz-talep kanunlarının etkisi altındadır.
- Arzı, sabit maliyetlere bağlı olarak sonsuz şekilde artırılan mallar (Yeniden üretilmesi mümkün olan mallar): Bu gruba giren malların değeri üretim maliyetlerine bağlıdır.
- Arzı, ancak artan maliyetlerle artan mallar (Yeniden üretilmesi artan maliyetlerle mümkün olan mallar): Bu tip malların değerinin belirlenmesinde temel etken yine maliyetlerdir. Ancak bu tip malların değeri, mala olan ihtiyaç arttıkça yükselecektir. Bu tip mallara örnek olarak tarımsal ürünler verilebilir.
#43
SORU: John Stuart Mill'in sosyal reform önerileri nelerdir?
John Stuart Mill'in sosyal reform önerileri nelerdir?
CEVAP: J.St. Mill’in sosyal reform önerileri aşağıdaki başlıklar altında özetlenebilir:
- Ücret sistemi üretim kooperatifleri ile ikame edilmelidir. Ona göre, mevcut ücret sistemi insanın emeğinin ürünü ile bağını yok etmekte, çalışanın kişiliğini öldürmektedir. Bu durum işçi üretim kooperatifleri kurularak önlenebilir.
- Arazi rantı vergilerle sosyalize edilmelidir. Rant, ücret sistemi gibi, bireyciliğe ters düşmektedir. Çünkü rantta herkesin kendi emeğinin ürünü ilkesi kaybolmaktadır. Gerçek ferdiyetçilik herkesin kendi emeğinin ürününe sahip olması ile mümkündür. Arazi rantı vergi yolu ile topluma transfer edilmelidir. O Fransa’dakine benzer küçük arazi mülkiyetine taraftardır.
- Miras hakkı sınırlandırılarak servet bölüşümündeki eşitsizlik kaldırılmalıdır. Miras kurumu insanların kendi üretmedikleri şeyler üzerinde hak sahibi olma olanağını vermekte, servet bölüşümünde eşitsizliğe neden olmaktadır. İnsanlar arasında fırsat eşitliğini sağlamak için miras hakkı kısıtlanmalıdır.
J.St. Mill’in sosyal reform önerileri aşağıdaki başlıklar altında özetlenebilir:
- Ücret sistemi üretim kooperatifleri ile ikame edilmelidir. Ona göre, mevcut ücret sistemi insanın emeğinin ürünü ile bağını yok etmekte, çalışanın kişiliğini öldürmektedir. Bu durum işçi üretim kooperatifleri kurularak önlenebilir.
- Arazi rantı vergilerle sosyalize edilmelidir. Rant, ücret sistemi gibi, bireyciliğe ters düşmektedir. Çünkü rantta herkesin kendi emeğinin ürünü ilkesi kaybolmaktadır. Gerçek ferdiyetçilik herkesin kendi emeğinin ürününe sahip olması ile mümkündür. Arazi rantı vergi yolu ile topluma transfer edilmelidir. O Fransa’dakine benzer küçük arazi mülkiyetine taraftardır.
- Miras hakkı sınırlandırılarak servet bölüşümündeki eşitsizlik kaldırılmalıdır. Miras kurumu insanların kendi üretmedikleri şeyler üzerinde hak sahibi olma olanağını vermekte, servet bölüşümünde eşitsizliğe neden olmaktadır. İnsanlar arasında fırsat eşitliğini sağlamak için miras hakkı kısıtlanmalıdır.
#44
SORU:
Klasik iktisada bir tepki veya alternatif olarak ortaya çıkan temel iktisadi düşünceler nelerdir?
CEVAP: Klasik iktisada bir tepki veya alternatif düşünce oluşturan iktisadi düşünceleri ana özellikleri bakımından 3 grupta toplamak mümkündür; birincisi, dönemin sosyal-ekonomik sonuçlarına tepki gösteren "Marksist Sosyalist Düşünce"dir. Bu düşünce, bir yandan klasik iktisadın yani kapitalizmin içsel çelişkileri ile çökeceğini savunurken diğer yandan hızla çoğalmakta olan işçi sınıfına sosyalist ihtilal gibi bir hedef gösteriyordu. İkincisi, dönemin iktisadi sonuçlarına karşı çıkan (özellikle İngiltere’ye karşı) "Milli İktisat Doktrini"dir. Bu doktrin ise, klasik iktisadi analizlerin evrensellikten uzak olduğu iddiasındaydı. Üçüncüsü ise klasik İktisadın metoduna eleştiri getiren "Alman Tarihçi Okulu’"dur. Bu okul mensupları Klasik iktisadi düşünceyi ortaya koyduğu ilkeler ve uyguladığı tümdengelimci, soyutlayıcı yöntem açısından eleştiriyorlardı.
Klasik iktisada bir tepki veya alternatif düşünce oluşturan iktisadi düşünceleri ana özellikleri bakımından 3 grupta toplamak mümkündür; birincisi, dönemin sosyal-ekonomik sonuçlarına tepki gösteren "Marksist Sosyalist Düşünce"dir. Bu düşünce, bir yandan klasik iktisadın yani kapitalizmin içsel çelişkileri ile çökeceğini savunurken diğer yandan hızla çoğalmakta olan işçi sınıfına sosyalist ihtilal gibi bir hedef gösteriyordu. İkincisi, dönemin iktisadi sonuçlarına karşı çıkan (özellikle İngiltere’ye karşı) "Milli İktisat Doktrini"dir. Bu doktrin ise, klasik iktisadi analizlerin evrensellikten uzak olduğu iddiasındaydı. Üçüncüsü ise klasik İktisadın metoduna eleştiri getiren "Alman Tarihçi Okulu’"dur. Bu okul mensupları Klasik iktisadi düşünceyi ortaya koyduğu ilkeler ve uyguladığı tümdengelimci, soyutlayıcı yöntem açısından eleştiriyorlardı.